17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aybike KOCA TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Arş. Masası [email protected] 1990’lardan bu yana 1 trilyon dolara yakın borç faizi ödedi… C S TRATEJİ 5 görülse de yönetimini, icra direktörlerini ve iş yapma biçimini değiştirmediği sürece IMF, varlığını sürdürmekte zorlanacak. Bunu bildiği için sembolik de olsa bir adım atma gereği duyan örgüt borç verirken kendisinin bile dikkate almadığı kotaları artırarak adından söz ettirmeye çalışıyor. Zira son yıllarda IMF Türkiye’ye, kotanın üç katı olarak kabul edilen sınırda değil yüzde 1600 fazla borç veriyor. Dolayısıyla kota artışı, oy hakkı ya da kredi sınırı bakımından bir anlam ifade etmiyor. D ünya gündemi geçtiğimiz hafta boyunca dünyanın ikinci nüfus yoğunluğuna sahip olan Singapur’da düzenlenen, 14 Eylül’de başlayıp 23 Eylül’de sona eren IMFDünya Bankası Ortak Genel Kurul Toplantısı ile meşguldü. 2009’da da İstanbul’da yapılması beklenen olağan toplantının olağandışı gündemi ise hiç kuşkusuz aralarında Türkiye’nin de bulunduğu dört ülkenin örgütteki kotalarının ve oy oranlarının bir defaya özel olmak üzere artırılmasıydı. G. Kore, Çin, Meksika ve Türkiye’den oluşan kotası artan dörtlü için bu durum iyi bir gelişme olarak nitelendirilse de, IMF’nin yapması beklenen reformun sadece ufak bir parçasını oluşturuyor. Kaldı ki, Türkiye için bir değerlendirme yapmak gerekirse, oy oranının yüzde 0,45’ten yüzde 0,55’e çıkması pek de büyük bir değişiklik değil. Dolayısıyla kotalardaki artış, oy gücünde bir değişiklik yaratması bakımından değil sadece IMF’nin bazı ülkeler aleyhine bir oy paylaşımının varlığını kabul etmesi açısından önem taşıyor. IMF’nin, etkinliğinin tartışıldığı son günlerde, böyle bir atak yapması şüphesiz örgüt içi huzursuzlukları da beraberinde getiriyor. Örneğin ekonomik büyümede sıkıntı yaşayan Almanya ve Hollanda gibi ülkeler örgütteki güçlerini yitireceklerini düşünerek yeni oy paylaşımından memnun olmadıklarını belirtiyorlar. Tüm Avrupalı devletlerin yüzde 30’un üzerindeki oy oranlarına ve oy oranlarının toplamı yüzde 12 olan G. Kore, Hindistan, Çin ve Japonya’ya karşın oy oranı yüzde 17 olan ABD, tüm kararlar üzerinde fiili veto hakkına sahip bulunuyor. Zaten ABD karşısında tek tek yeterli güce sahip olmayan Avrupalı devletlerin kotası artan ülkeleri kendilerine rakip olarak görmeleri huzursuzluğun yayılmasına yol açıyor. Bunlara rağmen ekonomik büyüklük bakımından Belçika’nın iki katı, nüfus bakımından ise 100 katı olan Hindistan’ın oy oranının Belçika’dan çok daha az olması, IMF’de reformun gerekliliğini ortaya çıkarıyor. Türkiye IMF’nin en iyi müşterisi Reform konusundaki belirsizlik ve beklentiler bir yana IMF’nin neden sadece bu dörtlüyü kota artırımına layık gördüğü (!) de ayrı bir tartışma konusu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Türkel Minibaş’a göre dünyada şu anda yaşanan savaş, enerji kaynaklarının yeniden paylaşımı üzerine ve bu dörtlü maden ve enerjiye dönüştürülebilecek kaynaklar bakımından hala bakir. Dolayısıyla IMF ve ABD bu ülkeleri kendine yakın tutmak için bir jestte bulunuyor. Sebep ne olursa olsun görüldüğü gibi örgüt özellikle en iyi müşterisi Türkiye, dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi Çin, finansal piyasaları gelişmiş Meksika ile G. Kore’yi kaybetmek istemiyor. Kota artırımları her ne kadar örgüt açısından "fevkalade" IMF NE KADAR ETKİN? IMF’nin, en çok borçlu üyesi Türkiye’nin kotasını ve oy oranını yükseltmesi gerçek anlamda hiçbir fayda sağlamıyor. ABD’de beklenen üçüz açık küresel ekonomiyi tehdit ediyor. ‘REFORM’UN MÜTHİŞ DÖRTLÜSÜ Berkeley California Üniversitesi ekonomi profesörlerinden, 1997–1999 yılları arasında IMF’de danışman olarak görev yapan, Barry Eichengreen’e göre IMF’nin bir an önce yönetimi dahil tüm yapısını değiştirmesi gerekiyor. Aksi takdirde dünya ekonomisindeki önemini yitirecek. Eichengreen, örgütün eskiden olduğu gibi şimdi de çok iyimser tablolar çizmeye çalıştığını, Asya ülkelerinde kaybettiği imajı tazelemek için her yolu deneyebileceğini ve Türkiye gibi müşterileri kaybetmek istemeyeceğini söylüyor. Gerçekten de Türkiye’nin 1990’dan bu yana 1 trilyon doları bulan faiz ödemeleri sayesinde kendini çeviren örgüt, borçlu listesinin en başında yer alan Türkiye ve diğer Asya ülkelerinin bir anlamda gönlünü hoş tutmak için kota artırımına gitmiş olabilir. Ancak Eichengreen’in bahsettiği ölçüde bir değişikliğe (şimdilik) gitmeyeceği aşikar. Babacan, Singapur’daki IMF toplantılarına katıldı... Eskisi kadar etkin olmasa da IMF’nin ekonomik değerlendirmeleri ülkeler için önem taşıyor. Buna karşın her ülkenin çekmeye çalıştığı yabancı sermaye sahipleri artık daha çok kredi derecelendirme kuruluşlarının kararlarına itibar ediyor. Dolayısıyla IMF’nin yayımladığı Dünya Ekonomik Görünümü Raporu da eskisi gibi yankı bulmuyor. Singapur toplantısı öncesinde yayımlanan rapora göre dünya ekonomisi hem yüksek bir büyüme sürecine giriyor hem de ekonomik buhran yaşamaya elverişli konuma geliyor. Peki, nasıl oluyor da aynı raporda hem büyüme oranlarının artacağı hem de krizlerin kapıda olduğu söylenebiliyor. Şöyle ki, ABD’de gerçekleşmesi beklenen üçüz açık, muhakkak yüksek büyüme elde eden ülkeleri de olumsuz etkileyecektir. Her ne kadar Avro bölgesi ve Japonya’nın ekonomik görünümü parlaksa da ABD tek başına küresel dengeleri sarsmaya yetecek güce sahip. İşte fazlaca iyimser tahminlerle ortaya atılan yüksek büyüme oranları ile ABD’den dolayı karşılaşılabilecek buhranın aynı raporda yer almasının sebebi budur. Küresel dengeleri yorumlayan raporda Türkiye’ye de atıflarda bulunuluyor. IMF Başkanı Rodrigo de Rato’nun Türkiye’nin ekonomik performansının çok iyi olduğuna dair açıklamalarına paralel olarak raporda da olumlu bir tablo çizilmiş. Türkiye’de bu yılsonunda enflasyonun yüzde 10,2, 2007’de ise yüzde 7,2 olacağı ifade edilen raporda bu yıl yüzde 6,7 olması beklenen cari açığın GSYİH’ye (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) oranının yüzde 5’e gerileyeceği belirtiliyor. Bunun gerçekleşmesi için Türkiye’nin döviz cinsinden borçlanmasını azaltması gerekiyor. Üretim ve ihracatın sürekli artan ithalata bağımlı yapısı sebebiyle, kurlar ne kadar yükselse de ithalat kısa vadede düşmeyeceğinden cari açığın tahmin edilen ölçüde azalmayacağı söylenebilir. Cari açığın finansmanında doğrudan yabancı sermaye yatırımlarındaki artış devam ettiği sürece de bu durum kısırdöngü halini koruyacaktır. Zira üçüz açık durumu Türkiye için geçerliliğini koruyor. Bu belirlemeler yapıldıktan sonra ABD’nin cari açığına karşılık Çin’in verdiği ticaret fazlasının küresel anlamda bir dengesizliğe yol açacağı ve gerekirse merkez bankalarının faiz oranlarını düşürmesi gerektiği üzerinde duruluyor. Ancak şimdilik sabit tutsa da yılsonunda FED’in (Federal ReserveABD Merkez Bankası) faizlerini artıracağı tahmin ediliyor. IMF’nin bu kararı vermeden önce iç huzursuzluklar yaşadığı göz önüne alındığında, bunu dışarıya yansıtmamak adına gelişmekte olan ülkeler lehine bir karar vermek durumunda olduğu düşünülebilir. Çünkü geçmişten bu yana küreselleşmeyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanan örgüt, kendi uzmanları tarafından bile eleştiriliyordu. Şimdiki amacı ise bu eleştirileri haksız çıkarmak. Dolayısıyla kota artırım meselesini bu çerçevede düşünmek daha akılcı olacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle