Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 BD’nin Vietnam Savaşı’ndan benzer tecrübeleri de bulunuyor. Güney Vietnam Ordusu’nu güçlendirmek için gerçekleştirilen Kamboçya ve Laos harekatları, belli bir merkeze odaklanmış çatışmaların yayılmasının sonuçları açısından gayet öğretici. Kamboçya harekatı askeri alanda başarılı olurken, ABD karşıtlığını körükledi. Laos harekatı ise askeri açıdan da başarısız oldu. ABD’de iç dengeler değişti. Şimdiki ABD yönetimi, askeri harekat kararını ancak ‘ya hep ya hiç’ mantığıyla alabilir. C S A TRATEJİ M S üslüman Kardeşler’le ortak payda arayışı… Suriye’de muhalefet Kaan Kutlu ATAÇ [email protected] uriye’deki Liberal Demokratik Parti’nin kurucusu ve rejim muhalifi Kemal Labvani’nin Suriye’ye dönüşünde Şam Havaalanı’nda 8 Kasım 2005’de gözaltına alınması, rejim muhalifleri ve Beşer Esad iktidarı arasındaki ilişkinin bir kez daha dünya kamuoyunun gündeminde yer almasına neden oldu. Labvani’nin son aylarda Avrupa ve ABD’de ilgili hükümetlerin resmi görevlileri ile teması zaten merakla izleniyordu. Gözaltına alınma olayının hemen sonrasında ABD Başkanı Bush ve Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın Labvani’nin yanısıra diğer tutuklu rejim muhaliflerinin serbest bırakılması yönünde Şam yönetimini uyarması ise şaşırtıcı olmadı. Zaten uluslararası kamuoyunda, “bölgede yaşanan son gelişmelerin ardından Beşer Esad Rejimi’nin artık sona ereceği ve rejimin halkın ve elitlerin desteğini yitirdiği” konusunda neredeyse bir görüş birliği bulunmakta.[1] Eğer, iddia edildiği gibi Esad rejimi artık sonuna geldiyse, yerine “kim” (ya da hangi görüş) iktidara sahip olacaktır? Baas ve Esad Rejimi sonrası senaryolarda doğal olarak rejim muhalifi yapılar ön plana çıkmaktadır. İşte tam da bu dönemde Beşer Esad rejimine karşı gerek ülke içinde gerekse de ülke dışında yürütülen muhalefet çalışmaları da belirgin bir ivme kazanmış gözükmektedir. 2005 yaz aylarından bu yana gerek ülke içerisinde gerekse de ülke dışındaki rejim muhaliflerinin faaliyetlerinde belirgin bir hareketlilik söz konusudur. Son olarak Şam yönetiminin özellikle BM Güvenlik Konseyi’nin Hariri Suikastı ile ilgili olarak BM komisyonuyla işbirliğine gitmesi yönündeki 1636 sayılı kararının ardından uluslararası arenada iyice yalnızlaştırılması, rejimmuhalefet ilişkilerinde de belirleyici olacaktır. Ramazan Bayramı nedeniyle, aralarında PKK üyelerinin de bulunduğu 190 siyasi mahkuma af getirilmesi rejimin muhalefete karşı tavrının analizinde bir mihenk taşı olabilir. [2] Gerçi iktidar geçmiş yıllarda da, rejim BD’nin Ortadoğu’da ara hedeflerinden biri A olan Suriye, Hariri suikastı konusunda BM ile işbirliği yapma kararı aldı. Baas rejiminin bu uysal adımlarına karşın ülke içi muhalefet üzerinde tartışmalar sürüyor. 2005 yılı Suriye muhalefetinin özellikle Batı’da hareketlenmesine neden oldu. muhalifi siyasi mahkumlara sık sık af getirerek ülke içi gerginliği azaltma yönünde girişimlerde bulunmuştu. Ancak, görünen o ki, rejimin muhalefet ile kurmak istediği diyalog bir türlü sağlıklı bir zemine taşınamamaktadır. Öte yandan Beşer Esad, 10 Kasım tarihinde son dönemde yaşanan gelişmelere ilişkin olarak görüşlerini açıkladığı bir konuşma yapmıştır. Esad konuşmasında “Arap birliği temelinde Suriye’nin bütünlüğünü ve milli mutabakatı” ön plana çıkararak, mücadeleye devam edeceklerini sert bir üslupla ifade etmiştir. Esad konuşmasında, zor bir dönemde bulunan Suriye’nin tüm gücüyle bu zorluklara başa çıkması yönünde telkinlerde bulunmuştur. Ülke içerisindeki farklılıkları ortadan kaldırma yönünde çalıştıklarını vurgulayan Esad, özellikle “vatandaşlık” hakkı bulunmayan Kürtlerle ilgili çalışmaların son aşamaya geldiğini belirterek, bu grubu da kendi rejim saflarında tutma gayretinin sinyalini de vermiştir. Rejimmuhalefet arasındaki ilişkiyi belirleyen bir diğer faktör ise, ülke içi muhalefetin iktidara karşı tavrı olacaktır. Genel hatlarıyla, Suriye milliyetçiliği çizgisindeki ortak paydada “Baas Partisi ve Esad Rejimi”ne karşı birleşen muhalefet, tarihin en uzun sıkıyönetimi yaşayan Suriye’de oldukça budanmış bir yapıdadır. Kürtlerden kökten dinci Müslümanlara; Asurîlerden Liberallere ve Komünistlere kadar geniş bir siyasi yelpazade örgütlenmeye çalışan ülke içi muhalif gruplar, siyasi amaç ve planlamada da ciddi farklılıklar göstermektedir. Bu yapıya halen ülke dışında bulunan ve Baas içerisindeki etkinliğini bir ölçüde korumayı başaran Beşer Esad’ın amcası Rifat Esad ile ABD ve Avrupa’da cılız bir örgütlenme gösteren değişik grupları da dahil etmek gerekir. Bu noktada da, nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sünni kesimin en önemli temsilcisi durumundaki Müslüman Kardeşler örgütü özel bir dikkati hak etmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, 1982 Hama olaylarından sonra örgüt kadrolarında yaşanan kayıplar ve lider kadrosunun ülkeyi terk etmesinin ardından Müslüman Kardeşler’in aktif gücünde büyük bir azalma meydana gelmiştir. Yine de örgüt, hem ülke içerisinde hem de ülke dışındaki potansiyeliyle en güçlü muhalif kesimi oluşturabilecek güce sahiptir. Örgüt bu potansiyelini, son dönemde Ortadoğu’da gittikçe daha da güçlü bir halk tabanı bulmaya başlayan ve yükselen değer olarak görülen radikal İslami hareketlerden almaktadır. Bu anlamıyla Şam yönetimi, muhakkak ki, toplum üzerinde sosyal ve dini anlamda ciddi bir ağırlığı olan örgütü de yayınında görmek isteyecek, en azından geçmişin yaralarının sarılması yönünde ciddi bir çaba içerisinde olacaktır. Şam deklarasyonu eşer Esad’ın iktidara gelmesinin ardından iki önemli olay, “99’lar” ve “1000’ler” Bildirgeleri, Suriye’deki değişime dair umut ve umutsuzlukların kaynağı olmuştu. Esad’ın başkanlık yemininden 2 ay sonra Eylül 2000’de ülkenin önde gelen aydınlarının imzası ile yayınlanan “99’lar Bildirgesi”, uzun süredir ertelenen idari, siyasi ve ekonomik reformların hayata geçirilmesini talep etmişti. Ancak bildiride, Baas Rejimine veya Beşer Esad’a karşı herhangi bir eleştiri yöneltilmemişti. Bu bildiri, rejim kısıtlamalarının ifade serbestliği ve eleştiri hakkı alanlarında bir ölçüde esnek tutulduğu ve “Şam Baharı” olarak adlandırılan dönemin simgesi olmuştu. Sonrasında, Ocak 2001’de ilk önce Lübnan basınında yer alan ve “1000’ler Bildirgesi” olarak anılan yeni bir deklarasyon ise, içeriğindeki sert üslupla bir öncekinin söylemini daha da ileri alan Güney Vietnam Ordusu’nun Kuzey Vietnam Ordusu karşısında fazla bir şey yapamadığını ve ABD’nin Vietnam’dan çekildiği 1973’ten sonra ancak iki sene dayanabildiğini görmekteyiz. Bugün Irak’taki durum ve Suriye’ye harekat olasılığı konuşulurken geçmişte yaşanan bu olayların askeri ve siyasi sonuçlarını göz önünde bulundurmak yararlı olabilir. ABD’nin Suriye’ye kısmi ya da doğrudan müdahale seçeneklerini ele alırken, bunun Irak’taki güvenlik güçlerine zaman kazandırabileceğini ya da ABD’nin Irak’taki çıkarlarını bölgeye sınıraşırı harekat veya işgaller ile yaymaya çalışırsa, bunun da öncelikle ABD içindeki siyasi ve sosyal etkiler açısından nasıl kötü sonuçlanabileceğini anlayabilmek için, Kamboçya ve Laos örnekleri ile bazı benzerlikler kurarak üzerlerinde daha derin düşünmek gerekir. ABD Suriye konusunda ne yapabilir? BD’nin kendi ordusunu gönüllü esasından mecburi hizmet sistemine dönüştürmeden ne Irak sorununu çözmesi, ne de Suriye’yi yenmesi beklenebilir. Böyle bir değişikliğe ise Amerika’nın iç dinamiklerinin aşırı ters tepki vermesi beklenmelidir. Çünkü belli bir refaha sahip olan insanların Ortadoğu’ya savaşmaya gitmesi için ya çok saf, ya gerçekten maceracı ya da bunu kendisi için son çare olarak görebilecek kadar kötü bir ortamda bulunması gerekir. Bu yüzden ABD’nin Suriye’ye saldırması, bahislerde en yüksek oranı veren ata oynamak gibi son derece risklidir. Bununla birlikte ABD’nin Ortadoğu’da oynadığı oyunun artık bir rulete dönüştüğünü ve bu durumun ABD karar alıcılarını “ya hep, ya hiç” mantığına taşımakta olduğunu anlayarak böyle bir ihtimali farklı bir açıdan da değerlendirebiliriz. Eğer bir ülke askeri sonuca kendi gidemiyorsa aynı sonucu diplomatik yöntem ile elde etmeye çalışır. Bu durumda ABD’nin Suriye’ye yönelik yapabileceği iki hareket söz konusudur: “Müttefik bularak ortak saldırıda bulunmak” ya da “komşu bir ülkeyi Suriye ile savaştırmak”. Dolayısıyla ABD’nin savaş niyetinin iyice ciddiye binmesi ihtimaline karşı Suriye’nin etrafındaki ülkelerin diplomasilerini buna göre önceden hazırlamaları gerekir. A B Kaynaklar: Harry G. Summers, Jr., Historical Atlas of the Vietnam War, New York, Houghton Mifflin Company, 1995. Ali Külebi, “Suriye Silahlı Kuvvetleri”, CumhuriyetStrateji, 31 Ekim 2005, Yıl:2 Sayı:70, Ankara. ?