Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 C S ki ülkenin konumlarının karşılaştırılması H. Miray Vurmay TRATEJİ ÇİZGİLİ DÜNYA? Irak bataklığından İ ‘Suriye, Irak olur mu?’ TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Merkezi [email protected] atı zihniyeti, Ortadoğu’ya her zaman oryantalizm penceresinden bakmıştır. Oryantalist yaklaşım bir bütün olarak ele aldığı Ortadoğu’yu her daim tek bir kimlik olarak görmüş ya da görmek istemiş, bu nedenle de bölge halklarını yanlış değerlendirmiştir. Oysa ki, bırakın Ortadoğu’nun tek bir kimlik çatısı altında toplanmasını, bölgedeki devletlerin bile “ulusdevlet” terimini karşılayacak bir nitelikte olduğunu söylemek oldukça zordur. Batı’dan bakıldığında “MüslümanArap” kimliği ile tanımlanan Ortadoğu, aslında etnik ve dini olarak son derece parçalı bir yapıya sahiptir. Her devlet kendi içerisinde barındırdığı bu etnik ve dini unsurlar doğrultusunda iç ve dış politikalar üretiyor. Her ülkenin tarihi, bu politikalarla şekilleniyor. Bu bağlamda, bir Ortadoğu ülkesi ele alınacaksa iç dinamiklerin son derece titiz bir şekilde incelenmesi gerekiyor. Hele ki, iki ülke arasında bir karşılaştırma yapılacaksa, benzerliklerden çok farklılıkların ortaya konulması gerçeğe daha yakın bir öngörüde bulunma imkanı sağlayacaktır. Son dönemin en popüler sorularından biri olan “Suriye Irak olur mu?” sorusunu bu çerçevede ele alırsak doğru cevaba ulaşma olasılığını artırmış oluruz. Kader karşılaştırması irminci yüzyıl Ortadoğu siyasi tarihine gerek bölgesel politikaları, gerek içsel çatışmaları gerekse de birbirlerine olan düşmanlıkları ile damgasını vurmuş olan Suriye ve Irak, bugünlerde bir “kader karşılaştırması” ile aynı cümle içinde kullanılıyorlar. Suriye’nin de Mart 2003’te ABD tarafından işgal edilen Irak’ın akıbetine uğrayacağı öngörüsünde bulunuluyor. Uzaktan bakıldığında, ABD’nin “serseri devletler” listesinde bulunan iki ülkenin bir çok yönden benzerlikleri olduğu görülüyor. Ancak, SuriyeIrak ikilisine biraz daha yakından bakıldığında birbirlerine ne kadar benzer yönleri varsa bir o kadar da farklı yönleri olduğu kolayca görülebilir. Her şeyden önce, BAAS’ın iki kalesi olarak nitelendirilen Suriye ve Irak’taki BAAS partileri bile isimleri dışında birbirlerine pek de benzemiyorlar. Çünkü başta sözü edildiği üzere, her iki devletin de sosyolojik yapısı büyük farklılıklar gösteriyor. Irak’ı işgale götüren süreçle, Suriye’nin bugünkü durumu da birbirinden oldukça farklı. Bir kere son 20 yılı neredeyse savaşsız geçmemiş bir Irak var karşımızda. 1979 yılında iktidara gelen Saddam Hüseyin, iktidara gelmesinden sadece 1 yıl sonra 8 yıl sürecek kanlı İranIrak Sava B Y şı’na girdi. Savaşın yaraları sarılmadan, 1990 yılında Kuveyt’i işgal etti. Ardından, ABD müdahalesi ve Körfez Savaşı derken Irak’ın Saddam’lı yılları hep savaşla, hep kanla yazıldı tarih kitaplarına. Saddam, bu kadar savaş arasında bile dış tehdit olarak gördüğü komşuları ile didişmekten geri kalmadı. Aynı Saddam içeride de tehdit olarak gördüğü tüm etnik gruplara baskı uygulamaktan, yeri geldiğinde katliam yapmaktan da asla çekinmedi. Tüm bunlardan geriye ise, 2025 yıl boyunca aralıksız savaşmaktan harap ve bitap düşmüş şehirler, yorgun bir halk, parçalanmış bir ordu, otorite boşluğu nedeni ile de facto özerklikler ilan etmiş gruplar kaldı. Özellikle, ülkenin kuzeyinde tohumları çok önceden atılmış olan de facto hareketlerin filizlenmesi, söz konusu bölgedeki grupların hali hazırda silahlı olması da işgal sürecini hızlandıran unsurların başında geldi. Bu noktada, rejim muhalifi olan grupların, işgale giden süreçte ve işgal sırasında ABD ile birlikte hareket ettiğini söylemeye bile gerek yok sanırım. Gelelim Suriye’ye. Suriye de Irak gibi uzun yıllar boyunca savaşmış bir ülke. Hatta Suriye, resmi olarak hala İsrail ile savaş durumunda. Ancak, Suriye Sovyet yardımının en üst düzeyde olduğu bir dönemde ve göreli olarak ordusunun en güçlü olduğu bir dönemde savaştı. Sonuç itibari ile savaşan ve hatta yenilgiye uğrayan her ülke gibi Suriye de yorgun düştü ancak konjonktürün de yardımı ile tekrar toparlanabildi. Suriye’de de rejimin diktatöryal politikaları izlendi. Muhalif gruplar baskı altında tutuldu; rejimin bekası, ülkenin selameti (!) için kanlı katliamlar yapıldı. Çünkü, Suriye de Irak gibi parçalı bir etnik ve dini yapıya sahip. Hatta Suriye’nin, Irak’tan çok daha çatallı bir yapısı var. Suriye’de Irak gibi tek bir ulustan oluşmuyor, yani teknik olarak bir ulusdevlet değil. Ancak, Hafız Esad döneminde izlenen ulus ve kimlik inşası politikaları ile yapay da olsa bir “Suriyeli” kimliği büyük oranda oluşmuş durumda. Başka bir deyişle, istisnalar olsa da, Suriye’yi bir arada tutabilecek bir Suriyeli kimliği harcı var. Suriye Irak olur mu? ryantalist bakış açılarından sıyrılarak baO kıldığında Irak’ı işgale götüren, bir sonraki aşamada ise kuvvetle ihtimal söylemlerin aksine, bölünmeye götürecek olan sürecin tıpa tıp Suriye’de yaşanmasının söz konusu olmayacağı kolayca görülebilir. Suriye, Washington’dan ya da Londra’dan Irak ile “aynı” görülüyor, aynı kefeye konuluyor olabilir ama gerçek bu değil. Evet, Suriye de ABD baskısı altında; farklı nedenlerden de olsa BM tarafından sıkıştırılıyor. Gözlerden kaçan bir nokta daha var. Unutulmaması gerekiyor ki, Irak’a özgürlük, adalet, demokrasi vs. kılıflarının içinde ABD’nin petrol aşkı var. Bu durumda ana hedef zaten Irak. Amaç zaten Irak. Suriye ise sadece bir araç. Internatıonal Herald Tribune 29 Kasım The Independent 24 Kasım The Guardian 25 Kasım rtadoğu’ya oryantalizm cephesinden bakan Batı, bölgeyi Arap ve Müslüman olarak gördü ya da görmek istiyor. Buna karşın O bölgenin her bir devleti ulusdevlet olamayacak kadar etnik ve dinsel çeşitlilik içeriyor. Irak’ı işgal eden ABD Suriye’ye baskı uyguluyor. ‘Suriye, Irak olur mu?’ sorusunu yanıtlayabilmek için iki ülkenin yapısal özelliklerinin yanı sıra ABD’nin hedeflerini de karşılaştırmak gerekiyor. Financial Times 25Kasım ADI NLANM Z TAMA Ü N E H İZ GÖREVİM