Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C S S ovyetlerin çökmesi, ilerleyen süreçte Türkiye’yi de yeni bölgesel birliktelik olanaklarıyla karşı karşıya bıraktı. AB’ye üyeliğin yanı sıra Avrasyacılık, İslam ülkeleriyle birliktelik, ABD ile stratejik ortaklık gibi yaklaşımlar tartışılıyor. Tartışmalara karşın Türkiye’nin; nüfusu, demokrasisi, askeri gücü, ekonomisi ve coğrafik konumuyla uyumlu bir dış politika izlediğini söylemek olanaklı değil. kip bir yeni imparatorluk mu doğuyor?” sorusunu akla getirmişse de bunun böyle olamayacağı açıktır. AB her şeyden önce yaşlı bir kıtada, üretimden ziyade tüketime dönük, pahalı özellikleri olan sanayi ve hizmetleri ile yaşlı bir nüfusa sahip olarak oluşmuştur. Yeni dönemde üyeliğe kabul edilen ülkeler de AB’nin normlarına uyacak vasıfta değildir. AB’ye alelacele alınmış olan bu ülkeler, daha ziyade komünist düzenin tembel ve hantal alışkanlıklarını sürdürmektedir. Esasen AB’nin sorunları kendi içinde giderek artan çelişkileri nedeniyle çoğalırken, önümüzdeki yıllarda özellikle enerji açığının da gün geçtikçe artacağı bilinmektedir. Bu sorunlara AB tarafından çare bulunamamış olması Birliğin geleceğini karamsar kılmaktadır. Asya ülkelerinin mevcut kalkınma hızlarıyla gelecekte AB’yi geçecekleri olgusu bir kehanet değildir. Ortalama yüzde 8’lik bir kalkınma hızı tutturmuş olan Çin, geleceğin en büyük ekonomisi olma yolundadır. ABD, yıllık yüzde 4 olan kalkınma hızını daha uzun bir süre devam ettireceğe benzemektedir. Avrupa ülkelerinin ise yüzde 12’lik gelişme hızlarıyla Amerika’yı veya Çin’i yakalama arzusu ancak hayallerde kalacaktır. Ülkemizde de gelecek planları yapılırken AB’nin gerçekleri dikkate alındığında diğer seçeneklerle çok başka konumlara ulaşılarak gelecek nesillere onurlu bir miras sağlanabilecektir. Ortadoğu ve İslam ülkeleri u konuda yaklaşımlar olmasına karşın laik çevreler, çoğu şeriatla idare edilen Ortadoğu ülkelerinin paralelinde bir siyasi çizgiye dönülmesine karşı çıkacaktır. Ayrıca söz konusu ülkelerin de eski Osmanlı yönetimine olan kompleksleri ve Türkiye’nin laikliği kabul ederek İslam’dan saptığına dair olan görüşleri nedeniyle böyle bir birliğe direnç göstermeleri söz konusudur. Esasen Suriye gibi Arap ülkelerinin Türkiye’den toprak talepleri de olayın bir başka çıkmazını söz konusu edecektir. Ne var ki bu ülkelerin demokratiklik ve laiklik çizgisinde önümüzdeki günlerde kat edebilecekleri yol, ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesini ve belki de yeni işbirliği arayışlarını makul kılabilecektir. düzey bazı yetkilileri tarafından dile getirilen Rusya ve İran ile ilişkilerin geliştirilmesi bu arayış ve düşüncelerin bir parçasıdır. Türkiye için AB uğruna kaybedilmiş yıllar önemlidir ve telafi edilmelidir. Artan nüfusun gereksinimlerine cevap verebilecek ekonomik atılımlar yapılması ve milli bir siyaset izlenmesi gerekmektedir. Orta Asya’ya ulaşılacak yol: Kafkaslar olumuzun başlangıcı, bize birçok bakımdan en yakın olan Azerbaycan ile gevşek veya güçlü bir birlik kurulmasındadır. Bunun yanı sıra Azerbaycan’dan başlayarak Orta Asya’ya doğru ciddi bir ekonomik işbirliği örgütü oluşturulmalıdır. Ancak Türkiye, özellikle AzerbaycanErmenistan savaşına müdahale etmeyerek Orta Asya ile bağlantı kurulmasını sağlayacak bir koridor açma fırsatını kaçırdı. Bu durumda Türkiye’nin, belki de bu coğrafyaya tekrar hitap edecek yaklaşımlar için soğukkanlılıkla tekrar düşünüp, daha gerçekçi şekilde harekete geçmesi gerekiyor. Bu bakımdan en önemli davranış ve siyaset, önce yakın çevresindeki yaşam alanları olan Balkanlar ve Kafkasya’da gücünü arttırması olacaktır. Yine, BaküTiflisCeyhan Petrol Boru Hattı ve 2008 yılı sonunda bitirilmesi planlanan KarsAhılkaleTiflisBakü Demiryolu projesiyle dolaylı yollardan da olsa Azerbaycan ile daha güçlü ilişkilere girilmiş olunacaktır. Bundan böyle izlenebilecek bu tür politikaların sürekliliği bölgede Türkiye’yi küçük ama sağlam adımlarla güçlendirecek ve etkinliğini daha gerçekçi yaklaşımlarla arttıracaktır. TRATEJİ kiye’nin çıkarlarıyla bağdaşmayacak şekilde PKK ve Irak Kürt aşiretlerini kullanır olması işbirliğini derinleştirmemek için yeterli bir veridir. Ayrıca Türkiye’nin bu coğrafyada ABD’den sonra da Irak, Suriye ve İran gibi komşularıyla yüz yüze kalacağı gerçeğinin de derinleştirilmiş böylesi bir stratejik ortaklığa izin vermeyeceği ortadadır. ABD ile ilişkilerde bütün bu olgular göz önüne alınarak, verdiğimizin en azından karşılığını geri alabilecek ve eşit koşullarda işbirliği yapmak söz konusu olmalıdır. Çok boyutlu dış politika ok boyutlu dış politika yürütmenin çok daha gerçekçi ve faydalı olduğu ise unutulmamalıdır. Bu “çıkarlarımız neredeyse orada olalım” gibi değişken bir dış politika olarak anlaşılmamalıdır. Aksi takdirde kararsız, çizgisiz ve kişiliksiz bir politikayla Türkiye hiçbir zaman özlenen büyük noktaya ulaşamaz. Böylesi bir yaklaşım özellikle kriz zamanlarında, siyasal ve ekonomik yönlerden Türkiye’yi sıkıntıya sokup yalnız bırakabilir. Esas olan çok yönlü politikanın istikrarlı ve planlı bir şekilde yürütülmesidir. Kıvrak zekalı, vizyon sahibi politikacılar ve istikrarlı bir politika ile böylesi bir yaklaşım uygulanabilir olacaktır. Öte yandan her devlet gibi Türkiye’nin de vazgeçilmez çizgilerinin belirlenmesi ve buna sadık kalınması önemli olacaktır. Bütün bu dış politika seçenekleri gözden geçirilirken esas alınması gereken diğer önemli konular da Türkiye’nin stratejik çıkarlarıdır. Bu çıkarlar şöyle özetlenebilir; ? Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile daha gerçekçi yaklaşımlar çevresinde işbirliğine gidilmesi. Bu bağlamda, eski, işe yaramamış ve irite edici ağabeylik yaklaşımından vazgeçilerek, ekonomik kültürel ve askeri açıdan somut yaklaşımlarda bulunulması, ? Gelişen Şanghay İşbirliği Örgütü’ne ve bu bağlamda Çin, Rusya Federasyonu ve ŞİÖ’ye gözlemci olarak katılan Hindistan ve İran’a yakınlaşmak, Japonya ile ekonomik ve siyasi ilişkileri arttırmak, Pakistan ile ekonomik ve özellikle askeri işbirliğini arttırıp, müşterek silah üretilmesi, ? Kıbrıs ve Ege ile ilgili hususlarda Yunanistan ve arkasındaki AB’ye çok kararlı ve kesin tavır koyup, söz konusu yerlerin yaşam alanlarımız olduğunun anlatılması, ? Kafkaslardaki çıkarlarımıza ve özellikle Azerbaycan ile ilişkilerimize önem vererek, bu bölgenin de yaşam ala 23 nımız ve enerji nakil hatları konusunda alacağımız rolün kilit noktası olduğunun ilgili devletlere ve özellikle, Ermenistan, İran ve Rusya Federasyonu’na anlatılması ve yine buna paralel olarak Azerbaycan’ın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün bizim için önemli olduğunun anlatılması, ? ABD sonrası bir Ortadoğu için hazırlık yapıp, İran Suriye ve Irak ile ilişkilerimizin buna göre düzenlenmesi, İsrail’in bu Ortadoğu denklemi içindeki yerini gerçekçi yaklaşımlarla belirleyip, bölge barışında yapıcı rol oynanması, ? Irak’ın kuzeyi konusunda, gerekirse kuvvet kullanıp, üniter yapımızı tehlikeye düşürecek oluşumlara izin verilmeyeceğinin dosta, düşmana gösterilmesi, ? DicleFırat gibi sınıraşan sularımızın, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarımızın baskısıyla uluslararası komisyonların kontrolüne verilmesinin AB gibi kuruluşların baskısına rağmen söz konusu olamayacağının ortaya konulması. Sonuç ç tarafımızda yeni tehlikelerin her gün oluştuğunu bildiğimiz coğrafyamızda zayıf ve kararsız devletler kaybolmaya, erimeye mahkumdur. Yaşamak için güçlü olmak gerekir. Bunun yolu da, özellikle bu coğrafyada kuvvet kullanmaktan geçer. Bu coğrafyanın anladığı dil budur. Bu yolda ele alınacak ana strateji, ikili veya çok taraflı uluslararası ilişkilerde dik durmak, taviz vermemek, teslimiyetçi olmamak, pazarlık edebilmek ve verilenin karşılığını asgari ölçülerde alabilmeyi hedeflemekle gerçekleşir. Dış politikamızı uygularken diplomaside kuvvet kullanma ilkesini de araç olarak, gerektiğinde kararlı bir şekilde ele almak, ülke bağımsızlığı,Türk Birliği ve hatta yakın çevremizdeki Türk unsurların yaşam haklarının yanı sıra kültürel ve dini haklarını da güvence altına alabilecek bir yayılmacılık stratejisinde temel olmalıdır. Bu düşünceler ışığında dış politikada pazarlık amacına da hizmet edebilecek birden fazla stratejiye sahip olma gereği, sadece ilişki geliştirilecek devletler bağlamında değil, aynı zamanda Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bölgesel ve küresel örgütler bağlamında da söz konusudur. Bu bakış açısıyla yıllardır AB hedefi peşinde olan ve bu uğurda temel değerlerinden ödün vermeye ve varlığını tehlikeye atmaya hazır görünümünde olan ülkemizin bölgesel işbirliği modelleri bağlamında da seçeneksiz olmadığı bilinmelidir. Bu modellerin aranacağı en makul yer ise “Türklerin Jeopolitiği”ni oluşturan engin coğrafyadadır. Ç Y Ü B Avrupa Birliği u konuda önümüze gelen sorunlar ve üyelik için, imtiyazlı ortaklık, hazmetme kapasitesi, imtiyazlı işbirliği gibi seçeneklerin kabul edilebilirliklerinin söz konusu olmadığını görüyoruz. Esasen Türk halkı 40 yıl bekledikten sonra “ucuaçık” söylemiyle önüne konulmuş şartları ve yirmi yıl daha beklemeyi kaldıramayacak noktaya gelmiştir. Bu nedenle gerekirse ağır fedakarlıklarda bulunup başka seçeneklere alıcı gözle bakma konumuna da gelmiştir. Bu bakımdan AB seçeneğinin Türk dış politikasındaki öneminin giderek azalacağı düşünülebilir. Sosyal güvenlik ve savunma gibi alanlarda da ciddi bir gelişme sağlamış olan AB, bir anlamda “Güçlü ve ABD’ye ra B ABD BD odaklı ve alternatifsiz şekilde sürdürülecek derinleştirilmiş stratejik işbirliği seçeneği, bir çok nedenden dolayı olası değildir. ABD’nin dozajı giderek artan keyfi tutumu ve Tür ürkiye, AB ile ilişkileri nedeniyle olası Avrasyacılık T önerilerinin yanısıra Çin, Hindistan, Pakistan gibi ülkelerle de işbirliği olanaklarını gündemine almıyor. Türkiye’nin çok yönlü dış politika ve stratejik yaklaşım geliştirmesi, kendi özgün önerilerini ortaya koyması gerekiyor. Kafkaslar’da Azerbaycan’la geliştirilmiş işbirliği ve Orta Asya’yı da kapsayan Türk Avrasyacılığı örneklerden birini oluşturabilir. A