27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 08 7/9/06 16:22 Page 1 CUMARTESİ EKİ 08 CMYK 8 9 EYLÜL 2006 CUMARTESİ Temaşa eskisi gibi değil OZAN YAYMAN Gün doğumuyla açılıyor köprü ve ekmek parası derdinde olanları, kalabalık mekanlara taşıyor. Hava kararınca kapanıyor. Günün koşuşturmacasını nafakalarına dönüştürenleri bu kez barınacakları mekâna ulaştırıyor. Köprü deyip geçmemek gerek. Üzerinde gidip gelenler yaşam derdinde. Kentlerin atar damarlarıyla, gözlerden uzak barınma mekânları arasındaki güzergâhın üzerinde boyozcusu, simit satıcısı var. Çiçekçiler geçer, kahvehanelerin garsonları adımlar, pazarlara tezgâh kuranlar yürür. Seyyar satıcılar birbiri ardına koşuşturur. Büyük kentlerin çoğunda olan açılır, kapanır köprülerden İzmir’de bir tanesi var ki; hikâyesi biraz daha hüzünlü. Kentin 16. yüzyıldan kalan semti ‘‘Temaşalık’’ burası. Yıllar önce, oraya doğru adımlar atılırken, şimdilerde oradan yol alınıyor başka yaşam alanlarına. Günün başlangıç anından gece yarısına kadar olan zamanda boşaltılıyor semt. Sakinlerinin önceliği keyifli bir seyir değil, başat istem ayakta kalma çabası da ondan. Kadifekale’nin eteklerinde yer alan tarihi mekandan seyre dalındığı söylenir İzmir’in; en keyifli halinin. Bu yüzdendir bölgenin adının Temaşalık olması. İsmini, ‘‘keyifli seyir’’ anlamına gelen, ‘‘temaşa’’ fiilinden alması haksız da değil. Körfez ayaklar altında. Karşıyaka ufuk çizgisine yakın. Öte yana bakıldığında Güzelyalı, İnciraltı göz ucunda. Tilkilik, Kemeraltı, Konak Meydanı kuş bakışı vaziyette karşınızda. Arka taraftaki, Kadifekale henüz yapılaşmaya açılmamış ve yeşil dokunun zenginliğiyle duruyor. Seyir burada keyifli olmayacak ise başka nerede olabilir ki? Ama gel gör ki artık öyle değil. Seyre dalanlar bırakıp da gitmişler Temaşalık’ı. 16. yüzyılla şekillenmeye başlayan semtin tarihsel tanıklığına, aldığı göçlerin eklenmesi farklı bir kompozisyon yaratmış. Çok değil, bundan 40 yıl öncesine kadar kentin prestijli yerleşimlerinin başında gelen Temaşılık’ın değişime uğrayan kültürel yapısı, eski sakinlerinin de bir bir ayrılmasına yol açmış. Nicesinin çocukluğunu, ilk gençlik yıllarını geçirdiği semte veda etmesi kolay olmamış elbet. Semtin geçmişi ile bugünü arasındaki hesaplaşma eski sakinlerin, aynı kentte; farklı mekânlara göçünü başlatmış. Bölgede kapısı kilitli, kepengi kapalı o kadar çok ev var ki. Yıllar önce yaşayanların, zaman zaman da olsa gelip anılarını tazelemeleri için bekliyorlar. Köprülerden biri de Temaşalık’ın içinde. Bırakıp gidenlerin geçmiş ile şimdi arasında kurduğu köprünün ayakları, anılara yaslanmış durumda ve halesi hüzünlü. Fotoğrafların yadigâr kaldığını söylüyorlar. Bir daha tekrarlanmayacak anların, o ana şahit mekânların nostaljik kayıtlarının, yeni yerleşim alanlarının baş köşesinde olduğunu aktarıyorlar. Alışamamışlık tek yönlü değil. Geleni de, gideni de bunu yansıtıyor. Osmanlı ve Rum mimarisinin izlerini taşıyan semt 3. derece SİT kapsamında olduğundan, konutları yıkmak ve yerlerine beton bloklar dikmek mümkün değil. İyi ki de öncesiyle sonrası arasında, aynı kentte olunsa da o denli büyük fark var ki. Başka bir yerleşimden değişik bir şehre gelmiş hissini uyandırıyor. Tarihi doku değil bu farkı yaratan, yaşam pratiklerinin ta kendisi. Temaşalık’ın eli ayağı tutan nüfusu sabah açılan köprüyle karşı tarafa geçti. Ekmek parası derdinde. Kadınların kimi köşe başlarında sohbette, kimisi pencere kenarında geleni geçeni izliyor çoğunluğu da evi toparlama derdinde. Kapı önünde akşam yemeğinin tanelerini ayıklayanlar beri yanda halısını, kilimini yıkayanlar. Yaşam alanlarının içi semte başka başka yerlerden gelenlere yasak. Kentin farklı mekânlarından gelip gezenlere karşı mesafeli yaklaşım olsa da, kim olduğuna yönelik merak yok değil. Evleri otel niyetine kullananlar azımsanmayacak kadar çok. Bakkal ve kahvehane dışında esnaf yok. Kahvehaneleri gece yarılarına kadar dolu. Birbirine çıkan dar sokakları, labirent gibi. Evlerin her biri mavisi, sarısı, kırmızısı, yeşili ve beyazıyla boyalı olduğundan, sokakları rengarenk. Yokuşları arnavut kaldırımlı. Fazlasıyla tadını çıkaran çocukları. Yüz yüze konumlanan evlerde birbirini soluyan farklı aileler. Evlerin pencerelerine sıralanan saksılar, çamaşır yıkama günlerinde giysilerle kaplı. Yüzyıllık evlerin merdivenleri seyyar manavların ya da kap kacak satıcılarının teşhir alanı. Sakinleri, içsel dünyalarını evlerin caddelere bakan yüzlerine yazdıkları yazılarla yansıtıyor: ‘‘Biz ayrılamayız’’. ‘‘Pazara kadar değil, mezara kadar’’. ‘‘Tek yol devrim’’. Hava kararmaya başladıktan sonra yeni bir koşuşturmaca gözleni yor. Köprünün kapanma saatleri yaklaşıyor ve kimseler dışarıda kalmak istemiyor. Karanlığa bürünen semtin tek tük yanan sokak lambalarının, loş koridorlarına girenler telaşlı biçimde ailelerinin yanına varıyor. En korunaklı yer orası çünkü. Temaşalık’ta, ‘‘temaşa’’ eskisi gibi değil. Sürecin eski haline bürünmesi için en azından iki, üç kuşağın yetişmesine ihtiyaç var. Çünkü İzmir yaşayanını bir şekilde kendisine dönüştürmesiyle de ünlü. Semtin şimdiki sakinlerinin çoğu, zaten gündüz saatlerinde lokal yaşam alanlarının dışında. Bu bakımdan etkileşim kaçınılmaz. Emek yoğunluklu kültür bir de göçtüğü şehre pek benzemeyen, özgün bir bir kenti soluyor. Yeni yaşam alanı olarak seçilen İzmir’de, ‘‘Kent Kültürü’’ dersi müfredatta. Kuşaklar bu eksende yetiştikçe yaşam alanlarının daha fazla sahiplenilmemesinin önünde hiçbir engel yok. İşte o zaman başlar belki de yeniden, keyifli seyrin hali. değil. Aksi söz konusu olsa bir tarih tümden yok olacak da... Tek ya da iki katlı evlerin çoğu tescilli. ‘‘Bir el gelse, bana değse de yeniden ayağa kalksam’’ der gibi duruyorlar öylece. Tarihsel sürecin semtin aleyhine işlediğini söylemek abartı olmaz. Çünkü yaşam alanlarına dair, dünün özeni günümüzden esirgeniyor. Temaşalık günümüzde İzmir’e uzak diyarlardan göçenlerin ilk adresi. Gözlerden uzak, kent merkezine yakın konumu bu olguyu kaçınılmaz kılıyor. Kentin işlek noktalarına geçiş aralığı bıçak gibi keskin. Bir iki adım Maziden bir yaprak: Nostalji Gazinosu Sararmış bir takvim yaprağı çıkar bazen eski eşyanın arasından. Gizlendiği yerden yüzünü gösterir, ‘‘koptuğu’’ tarihe alır götürür, unutulmuş bir fotoğraf gibi... Anılar canlanır ardı sıra. Kimi ‘‘kara saplı bıçak’’ olur, acıtır insanın yüreğini, kimi rüzgar olup şişirir hasret denizine açılan yelkenliyi. Bazıları da gülümsetir, ama ille de alır götürür maziye... İşte öyle bir takvim yaprağı vardı geçen hafta İzmir’de. Bu yıl 75.’nci kez konuklarına kucak açan İzmir Enternasyonal Fuarı’nda, zaman ‘‘eskide’’ durmuş gibiydi. Teknolojinin ‘‘görücüye’’ çıktığı yerde sanki ‘‘zaman tüneli’’ açılmıştı. Tünelin kapısında kocaman bir afiş: ‘‘Nostaljik Fuar Gazinosu.’’ HAKAN DİRİK duman kaplıyor. Saz heyeti yerini alınca Ateşböceği Ercan çıkıyor sahneye. Eski fuar zamanlarını anlatıyor. Anılar sinema şeridi gibi... Ama hüzün zamanı değil. Hemen bir fıkra... Seyircinin üzerindeki hale dağılıyor. Ateşböceği, seyirciyi solistlere hazırlıyor ve Gülden Karaböcek’i sahneye çağırıyor. Repertuvar, temaya uygun. Dilek Taşı’yla başlıyor nostalji rüzgarı, sonrasında esiyor da esiyor... Sahne sırası Alpay’a geldiğinde, insan şimdilerdeki ‘‘video klip sanatçılarını’’ düşünmeden edemiyor. Alpay, öylesine dolduruyor ki sahneyi, ister istemez yapılan kıyaslamada dağlar kadar fark çıkıyor. O ne performans öyle... O an tüm İzmir susmalı, Alpay’ı dinlemeli. Çünkü ‘‘Eylül’de Gel’’ diyor sevgiliye, ‘‘Fabrika Kızı’’nın öyküsünü anlatıyor yıllanmış şarap gibi sesiyle. Ateşböceği, Nurhan Damcıoğlu’nu anons ediyor, taklitlerinin onun yanına bile yanaşamadığını vurguluyor: ‘‘Herkes sakız çiğner ama Emine Hanım gibi çatlatamaz!’’ Programda dansöz yok, ama Damcıoğlu kontenjanı dolduruyor. Damcıoğlu ‘‘çalkaladıkça’’ fuar da çalkalanıyor! Ele avuca sığmı yor, sahne yetmiyor Damcıoğlu’na. Dalıyor seyircilerin arasına, oynuyor, oynatıyor. Kantolarla birlikte Direklerarası’na gidiliyor. Belkıs Akkale’yle birlikte Anadolu ezgileri doluyor nostaljik gazinoya. ‘‘Dağlar seni delik delik delerim’’ diyor Akkale, devamını seyirciler getiriyor. Kısa bir aradan sonra saz heyeti bir başka özenle dönüyor sahneye. Seyirciler de sabırsızlanıyor, çünkü sırada ‘‘assolist’’ var. Külkedisi’nin arabasının balkabağına dönüşeceği saate yakın Muazzez Abacı, alıyor sahneyi. Abacı, dört saate yaklaşan programın finalini yaparken, gazino çıkışında sesi, kulaklarda çınlamaya devam ediyor: ‘‘Maziye bir bakıver, neler neler bıraktık...’’ KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ... Kendisi başlı başına bir gelenek olan İzmir Fuarı’nın belleklerdeki en canlı geleneği gazino kültürü bu yıl yeniden canlandırıldı. Kimler yoktu ki o geleneği yaratanlar arasında?.. Adlarını saysan sayfalar yetmez, saymasan hiç olmaz, çünkü fuarı fuar yapanların başında geliyor onlar. ‘‘İzmir’e mendil sallatan’’ Safiye Ayla’dan başlayalım, ‘‘Kürt Beşir’’in onun için gazinosunun adını ÇamlıkSenar diye değiştirdiği Müzeyyen Senar’ı analım hemen. Güftesinde ‘‘Kimler geldi, kimler geçti’’ dizeleri olan bir şarkı gibi fuardaki gazinolarda sahne alanlar. Fuara özel ‘‘cicileriyle’’ Zeki Müren, eski ve yeni haliyle Bülent Ersoy, Nesrin Sipahi, Adnan Şenses, Marlyn Monroe eteğiyle Fatma Gi rik, ‘‘taş bebek’’ Gönül Yazar, Hamiyet Yüceses, Perihan Altındağ, Emel Sayın, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit, ‘‘minik serçe’’ Sezen Aksu Sadri Alışık, Metin AkpınarZeki Alasya, Müjdat Gezen, Perran Kutman, Halit Kıvanç, Uğur Böcekleri, Cem Karaca, Barış Manço, Neşet Ertaş, Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses, İzzet Altınmeşe, Tanju Okan, Zerrin Özer, Ajda Pekkan, Erol Evgin, Bedia Akartürk, Seyyal Taner, Berkant, Ferdi Özbeğen, Suvai, Muazzez Abacı... Gazinolar rekabet halinde. Bir yanda Ekici Över, diğer yanda Göl Gazinosu, Manolya, ÇamlıkSenar, Mogambo, Akasyalar, Lunapark, Golf... Magazin sayfalarının manşeti ortak: ‘‘Fuarda assolist savaşı...’’ GEÇMİŞE YOLCULUK Aradan geçen yıllar, eğlence anlayışını değiştirdiği gibi fuarın gözde geleneğini de sona erdirdi. Ancak bu yıl Göl Gazinosu, ‘‘nostalji gazinosu’’ adıyla düzenlendi, fuar konukları ‘‘geçmişe yolculuk’’ olanağı buldu. İşte o yolculuktan izler: Seyirciler sabırsız. Önce neonlar yanıyor, ardından sahneyi Nurhan Damcıoğlu çalkaladıkça fuar da çalkalandı. Muazzez Abacı dört saatlik programında konukları maziye götürdü. Alpay ise sahneyi öyle bir doldurdu ki...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle