19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 04 7/9/06 16:17 Page 1 CUMARTESİ EKİ 04 CMYK 4 9 EYLÜL 2006 CUMARTESİ Bir rockçı gitarı bırakıp kalemi alınca ne olur? APTÜLKADİR ELÇİOĞLU ‘‘Sadece derdimi anlatmak istiyorum’’ diye açıklıyor Erkin Koray, kitap yazma sebebini. Sanat adına bir şey üretenlerin bir derdi vardır. Kimi zaman uzun vadeli, kimi zaman da gündeme yönelik olsa da hepsinin özü yıllara meydan okur. Ancak biz bu derdi anlamaktan ya da farkında olmaktan hatta beklemekten bile uzaklaştık. Türkiye’de rock denince akla gelen, her kültürden, kademeden ve yaştan insanın bildiği Erkin Koray, kendini ve derdini anlatmak için gitarının bırakıp kalemi eline almış. O, Türkiye’de rock’n roll’un öncülerinden biri olmasına karşın farklı müzik zevklerine sahip insanların da sevgisini kazanmış biri. ‘‘Baba’’ tanımlamasını da 80’lerin sonuna doğru ona layık görmüşüz. Seviyoruz sevmesine ama onun farklı yönlerini, hassasiyetlerini ve eylemci kişiliğini görmek istemiyoruz. O belki de ülkemizde rock’ın kaderi gibi, üzerine yerleştirdiğimiz imaj çerçevesinde görmek istiyoruz. Tıpkı kendi politik manevralarımızı Cem Karaca’ya ‘‘dönek’’ diyerek akladığımız gibi. KORAY’A KİTAP YAZDIRTAN KİTAP Türkiye’de müzik ve müzisyenler adına külliyat bulmak zordur. Bu sadece rock gibi müzikler için değil, geleneksel müzik türlerimiz de de sözkonusudur. Bu alanı doldurmayı amaçlayan ilk örneklere de rock alanında rastlıyoruz. Özellikle 80’lerin sonunda ilk önce yabancı toplulukların biyografi çapındaki kitaplarıyla başladı bu süreç. Yavaş yavaş da Türk müzisyenlerinin üzerine incelemeler oluşmaya başladı. Batı’ya göre baktığımızda bir elin parmaklarına bile ulaşamayacak bu örneklerin öneminin büyüklüğü yadsınamaz. Ancak bazılarının çalakalemliği ya da sansasyonellik arayışını hedeflemesi bu alandaki ciddiyeti ve güvenilirliği yokedebiliyor. Bu tip kitapları oluşturanlar gelen eleştirilere de ‘‘Ne yapalım, bunu ben yazmasaydım, kimsenin yazacağı yoktu’’ gibisinden bir savunma içine de girebiliyor. Aslında haksız da sayılmazlar ama bir de bu işin sürekliliği açısından bakarsak yeni gelecek ürünleri ve okuyucunun güvenini yitirmesine neden olabiliyor. 20 yaşında tesadüfen sahaflık yapmaya karar veren insanlar kendilerince bir iki eski plak ya da gazete, dergi topladılar mı Amerika yeniden keşfedilmiş oluyor. Cem Karaca’nın iki eski 45’lik plağını bulan, oluyor sana allemi cihan. Kimi zaman da günümüz yargıları da eklenerek araştırmaların yapılıyor olması, çalışmanın tarihsel ciddiyetini subjektifleştiriveriyor. Bu genç insanların yaptığı imrenilecek çalışmalar da oluyor. 1998’de yayınlanan ‘‘Bir Erkin Koray Kitabı’’ adındaki araştırma böylesi bir emek ürünüydü. Gökhan Aya ve Münir Tireli tarafından kaleme alınan kitap, önümüze inanılmaz ufuklar açabilmişti. İşte bu kitap, Erkin Koray’ın kaleme sarılmasına neden olmuş. Bu başarılı kitap, geçmişteki dergileri baz aldığı için yer yer asparagas denilebilecek haberleri de değerlendirmiş. Aslına bakılırsa yapabilecek de bir şey yok hani. Kimi zaman da o dönemin müzisyenleri kitap için verdikleri bilgilerde yanıltıcı olmuşlar. Peki böyle araştırma yapan insanlar asıl kaynağa ulaşamazlar mıydı? Bakın onu da Erkin Koray’ın satırlarından okuyalım. ‘‘Kitabı çıkaran gençlerin bana telefon açıp zaman zaman bana bir şeyler sormuş olduklarını hatırlıyorum. ‘Tamam tamam! Ben size bunları birgün anlatırım’ diye geçiştirmiş olduğumdan dolayıdır ki, onlar da akıllarına geleni döşemişlerdir. Kendimi tanıdığım için, onları pek fazla suçlayamıyorum. Ayrıca, ciddi ciddi yayınlama niyetlerinin, hatta kapasitelerinin olduğunu nereden bileyim? Bana hergün birileri bir şey sorar... Ama bu çok sık cereyan ettiği için, biraz da bu işten gözüm yılmış olup geçiştiririm çoğu zaman.’’ Eh hani Erkin Koray’ın da hatası yok değilmiş hani. ‘‘Bir Erkin Koray Kitabı’’, her ne kadar eksiklikleri olsa da alanında önemli bir boşluğu doldurmuştu. Ayrıca Erkin Koray’ı kaleme kağıda yöneltip kitap yazdırmasıyla da önem kazanıyor. Bu kitabı okuduktan sonra keşke Cem Karaca da, Barış Manço da böylesi bir yola başvursaydı diyesi geliyor insanın. Zaten hafızasızlığı yaşam biçimi haline getirmiş bizim diyarlarda ‘‘Sağır duymaz uydurur’’ biçiminde ne herzeler gerçek muamelesi görüyor. Erkin Koray, ‘‘Mezarlık Gülleri’’ adını verdiği kitabını ‘‘Bir ‘dokümanter’le karışık’ hikaye kitabı’’ diye tanımlamış. Siz okuyunca ne dersiniz bilinmez ama Erkin Koray’ın dünyasını, mücadelesini, hayatını, kızgınlıklarını engelsiz ve berrak bir şekilde bulabiliyorsunuz olanları geliyor. O bölümleri ayırsa çok ciddi bir öykü kitabı çıkıverirmiş karşımıza. Gene hayatıyla ilgili ilginç anılar da aynı tadı verirken aynı zamanda Erkin Koray biyografisinin de bilinmezleri gün yüzüne çıkıveriyor. Bunlarla birlikte bir zamanlar politikaya atılışındaki gerçekler, emeğine yapılan lahmacun kokulu korsan saldırıları, dünyayı algılayışı ve onunla ilgili bilinmezler bir biri ardına korkusuz bir içtenlikle dökülüveriyor. Bütün bunlar olmasına karşın bir arka kapak yazısına bakıp bir kaç sayfayı da gelişigüzel çevirip; ‘‘Vay Erkin Baba TSK’ya mesaj gönderiyor’’ ya da ‘‘Baba, sağcı olmuş’’ diyenler de oluyor. Erkin Abi’nin kestiremediği bir şey de bizim okur yazarlarımızın kitap okuma alışkanlığının olmaması. Erkin Koray, kitabı yazarken böyle anlaşılırım, şu küser vesaire diye düşünmeden samimi bir şekilde kitabını oluşturmuş. Öyle ki ‘‘tashih’’ ya da ‘‘düzeltmen’’ aracısını bile aradan kaldırarak bize ulaşmayı denemiş. Belki de bu yüzden yayıncılık tarihinde ilk kez bir kitabın başına yayınevi; ‘‘Bu kitapta yazarın imlası kendi tercihiyle olduğu gibi bırakılmış, yayınevi tarafından genel imla kurallarına uygun olarak herhangi bir düzeltme yapılmamıştır’’ notu bile düşecekti. Bütün bunlara karşın kitap sürükleyiciliğini kaybetmemiş diyebilirim, çünkü karşımızdaki insan belki bir yazar değil ama bir müzik adamı. O’nun işi sesleri kompoze etmek. YAZILASI OLUMSUZLUKLAR Oradan buradan gözucuyla bakılarak yanlış yargılar çıkarılabilecek bir kitap; ‘‘Mezarlık Gülleri”. Ama tümüyle okuyan için üreten bir insanın İMÇ, TRT Denetim Kurulu, korsan kasetçilerden ve daha bilimum duvarlardan çektikleri anlaşılabilir. Bir insanın rockçılığının politik yansımasıyla kendini bir mücadele içine attığında partilerimizin durumunu bu kitap sayesinde anlayabiliriz. Doğum tarihi 1960 olanların ‘‘Biz 68 kuşağı olarak’’ diye başlayan martavallarının ardındaki 68’i ve o günlerin müzik ortamlarını şatafatlardan uzak ama gerçeğin tadıyla bu kitapta bulabilirsiniz. Bir solukta okuduğum bu kitabın devamını bile merak eder oldum. Fakat gene de Erkin Koray’dan beklediğimiz albüm ve konser ama onların olması için de bu yazılası olumsuzlukların da yokedilmesi gerekiyor gibi. ‘SAĞIR DUYMAZ UYDURUR OKUR YAZARLIĞI Erkin Koray, ‘‘Mezarlık Gülleri’’ adını verdiği kitabını ‘‘Bir dokümanterle karışık hikaye kitabı’’ diye tanımlamış. Siz okuyunca ne dersiniz bilinmez ama Erkin Koray’ın dünyasını, mücadelesini, yaşamını, kızgınlıklarını engelsiz ve berrak bir şekilde bulabiliyorsunuz. Kitapta yer yer öykü hassasiyetinde bölümler de var. Bunların başında da ‘‘Musta’’ ile ilgili Cumartesi gecesi şovunun arıları İstanbul’da Blues Brothers’ın bu akşam Parkorman’da konser vereceği haberi yayıldığında akıllarda küçük bir soru işareti oluştu. Her ne kadar 1998 yılında yapılan ‘5. İstanbul Caz Festivali’nin Açıkhava’daki açılışında müthiş bir konser vermiş olsalar da, Blues Brothers’ın aynı isimli filmiyle ne kadar alakalı olduğu tam olarak bilinmiyor. Yani Blues Brothers diye bir müzik grubunun, hayali mi yoksa gerçek mi olduğu ve eğer gerçekse de filmden önce mi yoksa sonra mı kuruldukları bir muamma. Ama işin aslı şöyleymiş. Dan Aykrod, komedyen olarak ‘Saturday Night Live Show’un kadrosuna girdikten kısa bir süre sonra kazandığı parayla bir blues barı açıyor. Chicago’lu John Belushi kendisine pek tanıdık olmayan blues müziğiyle o barda tanışıyor ve çok seviyor. Aykrod ve Belushi kısa bir süre içinde Curtis Salgado gibi yerel blues topluluklarıyla şarkılar söylemeye başlıyor. ‘Saturday Night Live Show’un müzik direktörü Howard Shore da blues çalan bu eğlenceli topluluğa ‘Blues Brothers’ adını öneriyor. Ve Blues Brothers hikâyesi de işte böyle başlıyor aslında. Blues Brothers’ın ‘Saturday Night Live Show’a ilk kez çıkması ise, Slim Harpo’nun ‘I’m A King Bee’ şarkısını arı kostümü giyerek çalmalarıyla oluyor. Hatta bu şovda Howard Shore’da arıcı rolünde şova katılıyor. 1975’te Lou ‘Blue Lou’ Marini ve Alan ‘Mr. Fabulous’ Rubin, televizyon komedi programı ‘Saturday Night Live’a katılıyor. John Belushi, şovdan ŞİRİN GÜVEN tanıdığı saksafoncu Lou ve Alan’ı, Blues Brothers grubuna dahil ediyor. Blues Brothers özellikle Belushi’nin topladığı elemanlarla genişliyor ve tam bir blues topluluğu haline geliyor. Mesela John Belushi grubu bir araya getirmeye çalışırken, konuyu blues bestecisi Doc Pomus’a açıyor. Doc da, Matt ‘Guitar’ Murphy’i yaşayan en iyi blues gitaristi olarak tanımlıyor. John da haliyle, Matt’i arayarak hemen gruba dahil ediyor. Toparlanan Blues Brothers grubu hemen bir albüm yapıyor: ‘Briefcase Full of Blues’. Albüm çok popüler oluyor. Albümün başarısı, bir anlamda Aykrod ve Belushi’nin ‘Saturday Night Live’dan ayrılmasına neden oluyor. Ve zamanla çok ünlenen gruba, ‘Universal Studio’dan film teklifi geliyor. John Landis ve Dan Aykrod senaryoyu yazıyorlar. Landis’in yönetmenliğini de yaptığı film 1980 yılında gösterime giriyor. Wayne Cochran and James Brown gibi ünlü sanatçılarla çalıştıkları ve daha çok caz ve funk’a odaklanan ‘Made in America’ albümü Belushi’nin olduğu son albüm oluyor. Çünkü Belushi, 1983 yılında aşırı doz uyuşturucu yüzünden ölüyor. 1998 yılında çekilen ‘Blues Brothers 2000’ filminde de Belushi yerine John Goodman oynuyor zaten. Blues Brothers grubunu anlattıktan sonra gelelim konsere. Bu akşam Maslak Parkorman’da gerçekleşecek konser için ‘Blues Brothers’ grubu tam kadro İstanbul’da. Grubun şu anki üyeleri ise şöyle: Gitarda Steve ‘The Colonel’ Cropper ve ‘Smokin’ John Tropea, saksafonda Lou ‘Blue Lou’ Marini, trompette Alan ‘Mr. Fabulous’ Rubin, tuşlu çalgılarda Anthony ‘Rusty’ Cloud, bas gitarda Eric ‘The Red’ Udel, davulda Clint ‘The Cannon’ De Ganon, vokal ve armonikada Rob ‘Honeydripper’ Paparozzi ve trombonda Ned ‘The Howler’ Holder. Blues Brothers’ın, Atlantic Records’dan çıkardığı, ‘Briefcase Full of Blues’ albümünün üç kere platin plak ödülü aldığını da hatırlatmakta yarar var. Blues’dan funk’a ve caza kadar müziğin en eğlenceli hallerini sunan Blues Brothers konseri asla kaçmaz. [email protected] ‘Metalci’ler coşacak... İsveç müziği denince aklımıza ilk olarak, türlü türlü metal grupları gelir. 1991 yılında İsveç’te Anders Nyström ve Jonas Renkse tarafından kurulmuş Katatonia gibi. Vokalde Jonas Renkse (1991’den beri), gitarda Anders Nyström (1991’den beri), ve Fred Norrman (1994’den beri), basda Mattias Norrman (1999’dan beri) ve davulda Daniel Liljekvist’den (1999’dan beri) oluşan Katatonia ‘doom/dark metal’ grubu. Türkiye’ye ilk 2001 Haziran’ında gelen grup, 2004 yılında ‘Rock The Nations II’ festivalinde ve daha sonra da 24 Haziran 2006 tarihinde Yedikule Zindanlarında gerçekleşen ‘Mute Fest’te sevenleriyle buluştu. Bu yıl yedinci allbümleri ‘The Great Cold Distance’ı çıkartan grup, şimdi de dört şehri kapsayacak Türkiye turnesine çıkmaya hazırlanıyor. 14 Eylül Perşembe günü Ankara Saklıkent’te, 15 Eylül Cuma Eskişehir Hayal Cafe Delmar’da, 16 Eylül Cumartesi İzmir Kemancı’da ve 17 Eylül Pazar İstanbul Parkorman’da metal sevenler Katatonia ile coşacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle