Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 08 yeni 14/9/06 18:17 Page 1 CUMARTESİ EKİ 08 CMYK 8 16 EYLÜL 2006 CUMARTESİ Teknoloji ‘sürat Ezilen halkımın dili, gözü, yapıyor’ kulağı olmayı yeğledim PS3 yine ertelendi Sony’nin merakla beklenen oyun konsolu PlayStation 3’ün çıkışı ertelendi. Daha önce 17 Kasım’da piyasaya sürüleceği açıklanan PS3, önemli parçalarından Bluray sürücüsündeki hatalı üretimden dolayı Mart ayında satışa çıkacak. Sony Computer Entertainment Başkanı Ken Kutaragi yaptığı açıklamada teknik aksaklığın sadece Pal sisteminin uygulandığı Avrupa, Rusya, Afrika, Ortadoğu ve Avustralya için üretilen modellerde yaşandığını, Amerika ve Japonya için üretilen NTSC formatlı modellerin daha önce açıklandığı gibi 11 Kasım’da piyasaya çıkacağını söyledi. Sony Ericsson, farklı tasarım ve teknolojik özellikleri Z610i’de bir araya getirdi. Yalnızca kullanım halindeyken ekrana dönüşen ayna görüntülü ön kapak Z610i’nin en dikkat çeken yanlarından biri. 2 megapiksel kamera, 2 inç ekran, görüntülü görüşme, hızlı internet bağlantısı, 1 GB’a kadar arttırılabilen hafıza ve MP3 desteğiyle aynı zamanda ciddi bir multimedya aracı olan model 3G teknolojisini destekliyor. Çelik Siyah, Gül Pembesi ve Dumanlı Mavi renklerinde piyasaya sunulacak Z610i video kayıt da yapabiliyor. Gazeteci, edebiyat adamı, sanat insanı ve hepsinden önemlisi yurduna sevdalı Fikret Otyam OZAN YAYMAN Sıra dışı Z610i Canon 400D DSLR Canon’un yeni çıkan Nikon D80 ve Sony Alpha’ya cevabı gecikmedi. 2003’de çıkan 6 megapiksellik EOS 300D ve ardından 2005’de gelen 8 megapiksellik EOS 350D serisinin devamı olan EOS 400D, 10.1 megapiksel ile rakipleriyle aynı çözünülürlüğe sahip. CCD yerine CMOS görüntü algılayıcıya sahip olan EOS 400D dijital SLR fotoğraf makinesi, sensör temizleme fonksiyonu, 2.5 inç büyüklüğünde geniş ve parlak LCD ekranı, 9 noktaya otomatik netleme özelliği ve kompakt, hafif ancak sağlam gövdesiyle öne çıkıyor. Türkiye’de Eylül ayının sonunda satışa çıkması beklenen modelin Amerika satış fiyatı 18 55mm lensiyle birlikte 900 dolar. ‘‘Ali Cengiz İşi’’ bir teyp, olanı biteni kaydeden bir görüntü kutusu ve yurduna sevdalı bir yürek, yollara düşerse eğer halkının kaderi bir parça olsun değişir mi? Yazgı olmaktan çıkar mı bir parça da olsa töre baskısı, yokluk, işsizlik, susuzluk. Adı geçen Fikret Otyam ise; değişir, değiştirir. Yıl 1951 Fikret Otyam, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Bedri Rahmi Eyüpoğlu Atölyesi’nde öğrenci. Bedri Rahmi geliyor atölyeye ve ‘‘Çocuklar’’ diyor, meraklı gözler hocalarının etrafında. Bedri Rahmi, ‘‘Size bugün Ali Cengiz İşi bir alet tanıtacağım’’ dedikten sonrasını Fikret Otyam anlatsın: ‘‘Gerçekten de Ali Cengiz İşi bir aletti karşımızdaki. Bir kutu için de daktilonun şeridine benzeyen ince şeritli kısım. Basıyorsun düğmesine ne söylediysen sonrasında duyuyorsun. Söylediğim türkülerin, şiirlerin hepsini ben sustuktan sonra söylüyor.’’ Otyam’ın, ülkenin değişik yerlerinden derlediği onca röportajında yanından eksik etmeyeceği teyp bu anlattığı. Ali Cengiz İşi’yle birlikte yanına aldığı fotoğraf makinası yoldaş oluyor röportaj ustasına. ‘‘Anadolu’yu öğrenmek için Fikret Otyam’ın röportajlarını okumalı çektiği fotoğrafları bilmelisin’’ vurgusu, pekçok gazeteciye, düşün adamına ve okullardaki öğrencilere sık sık söylenmiştir. Anadolu insanı da Fikret Otyam’a vefasını her fırsatta yansıtmaktan kaçınmadı. İşte bu yüzdendir ki, Fikret Otyam adına Harran’da bir kütüphane açılması. Bebelere adının verilmesi, yarım yüzyılı aşkın süredir dolaştığı yerlerde hâlâ saygıyla anılması. Sevenleri tarafından, ‘‘Önce insan sonra gazeteci ve ressam’’ diye tanımlanan Fikret Otyam, halkın kendisine olan ilgisi ve sevgisini bildik mütevazılığını bırakmadan değerlendiriyor: ‘‘Ben başka bir yerden değilim ki. Onlardan birisiyim. O yüzdendir.’’ 80’inde ve hâlâ gazetecilikten bir an olsun kopmayan Fikret Otyam eşi Filiz Otyam ile birlikte, 75. Uluslararası İzmir Fuarı’na damgasını vuran unsurlardan birisi oldu. Fuara, ‘‘Yüzler ve Gözler’’ adlı sergileriyle katılan çift, dostlarıyla ve İzmirliler ile yeniden bir araya gelmenin sevincini yaşadılar. Bugüne kadar yurtiçi ve yurtdışında pek çok sergi açan karıkoca Otyam’lar son sergilerini İzmir’e getirirlerken kentten de dost selamlarıyla uğurlandılar. Fuar ziyaretçileri, Fikret Otyam’ın Anadolu insanını ve ille de kadınını tuvale yansıttığı betimlemelerine tanık olurken Filiz Otyam’ın fotoğraflarıyla yansıttığı doğanın farklı türdeki canlılarına takıldı kaldı. Attığı her adımın, dile getirdiği her söylemin yurdunun insanı için olduğunu vurgulayan Fikret Otyam’dan dinleyelim: ‘‘Ezilen, horlanan, sahipsiz, gözü olup da göremeyen, kulağı olup da duymayan, dili olup da söylemeyen kesimin, sömürülen, ezilen halkımın dili, gözü, kulağı olmayı yeğledim. Gittim doğudaki vatandaşlarımın acılarını yazdım. Sömürülen, okulsuz, yolsuz, doktorsuz, unutulmuş, itilmiş, kakılmış, sınır boylarında kurşunlanmış insanların yanında olduk. Toprak düzensizliğini, vergi adaletsizliğini, her bir şeyi yazıyorum.’’ Yazdığı onca röportajın fotoğraf unsuru olmaksızın etkili olamayacağını dile getiren Fikret Otyam, ‘‘Bizim millet illa ki görecek. İstediğin kadar onu görmüş gibi anlat. Görsellik olursa anlatı zenginleşir, daha inandırıcı olur’’ görüşlerine yer veriyor. Gazeteci, edebiyat adamı, sanat insanı ve hepsinden önemlisi yurduna ve insanına sevdalı Fikret Otyam, yaşamının Anadolu insanıyla iç içe geçtiğini ve bunun paha biçilmez bir değer olduğunu söylüyor. Anadolu’da yaptığı röportajların, çektiği fotoğrafların kendisini zenginleştiren en önemli unsurlardan birisi olduğunu dile getiren Otyam, oradan edindiği izlenimlerle yürek gözüyle bakma olgusunu pekiştirdiğini dile getiriyor. Türkiye’nin en büyük projelerinden birisi olan GAP’ta da emeği var Fikret Otyam’ın. Doğu illerinin yaşadığı sıkıntıları ve özellikle de, su sorununu yansıtan Otyam’ın fotoğraf kareleri ve kâğıda döktüğü satırları yurtiçi ve dışı kamuoyunda geniş yankı buluyor. Geniş bir kesimin ilgisini çeken dizi röportajlar, yetkilileri de harekete geçiriyor. Otyam, doğu bölgelerinde edindiği izlenimi bıkmadan, usanmadan ülkeyi yönetenlere aktarıyor. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’den randevular alıyor. Doğu illerindeki yaşamı bir de kendi ağzından anlatıyor. Hem de bir kez değil, defalarca. Hükümet, Otyam’ın röportajları sonrası bir başka eğiliyor bölgeye ve ardından su sorununu çözüme kavuşturacak GAP Projesi ivme alıyor. Üç ayrı sanat dalında; yazı, fotoğraf ve resim olmak üzere yapıtlar veren Fikret Otyam’ın, resmettiği ifadeler içerisinde kadının yeri bir ayrı. Geleneksel kıyafetleri içerisinde tuvale yansıttığı kadınların, çakmak çakmak gözlerin etkisi, en az çektiği fotoğraflara yansıyan ifadeler kadar. Anamur yöresinde bir dağ yokuşunda sırtında yük taşıyan yaşlı kadının yorucu, çileli yolculuğunu anlatan fotoğrafıyla, doğu illerinde tarlada izleyip tuvalinde betimlediği kadın arasında yok ki bir fark. Halk ozanının ‘‘Bu dünyanın hesabını bizden isterler’’ söylemine uyup hesap vermesi gerekir ise çekinmeden söz alacağını söylüyor halk adamı Otyam. Sanat alanında 60, gazetecilikte 55 yılı geride bırakması anısına Akdeniz Basın Vakfı ile Antalya Kültür Sanat Vakfı tarafından adına çıkarılan albümde şunları dile getiriyor: ‘‘Yazılarıma, röportajlarıma eksik olmasınlar kimileri damgayı vuruverdi komünist!.. Hep doğu insanlarına ışık tuttum, koyuverdiler adımı kürtçü, eğer bunu yapanlar yazılarıma, söyleşilerime, fotoğraflarıma baksalardı can gözleriyle, inanın otuzbinden fazla insan canından olmayacaktı. Bana bu sıfatları takanlara şükran borcum var. İyi ki böyle dediler, böyle dedirttim. Hortumcu, soyguncu, satılmış, iktidar yalakası, çıkarcı, mütareke gazetecisi de diyebilirlerdi. Diyemediler çünkü dedirtecek hiçbir şey yapmadım da ondan.’’ Timsahların gözyaşları bu kez gerçek ERDEM KOCA Google’dan iki yeni hizmet İnternetin en kapsamlı arama motoru Google, iki yeni servisi kullanıcılarının hizmetine sundu; Google Haber Arşivi Arama ve Google Kitap Arama. Haber arşivi arama seçeneği ile internet kullanıcıları artık Time, Guardian, New York Times, Wall Street Journal ve Washington Post gibi önde gelen gazetelerin 200 yıllık arşivlerine ulaşabilecek. Yaklaşık 3300 yayın ve 40 milyon dokümanın bedava olarak sunulduğu hizmette kullanıcıların dokümanların ilk 600 harfini görebildiği ücretli uygulamalar da bulunuyor. Google Kitap Arama seçeneği ise bilgisayarınızı adeta dijital bir kütüphaneye dönüştürüyor. İlk olarak Ekim 2004’te Frankfurt kitap fuarında tanıtılan hizmet şu an telif hakkı dolmuş on binlerce kitabın tamamının okunup bilgisayara indirilip basılabilmesini sağlıyor. Dijital kütüphane projesine ABD ve İngiltere’den; Kalifornia Üniversitesi, Harvard Üniversitesi, Michigan Üniversitesi, Stanford Üniversitesi, Oxford Üniversitesi ve New York Halk Kütüphanesi destek veriyor. erdemhs@gmail.com Doğa ve vahşi yaşam başucumuzda, içine sıkışıp kaldığımız şehirlerimizin hemen dışında. Aslında bu yanlış bir tanımlama; beton duvarlarla örülü, fiber optik kablolarla sarılı, kirli (!) toprağı asfaltla kaplanan şehirlerimiz doğanın orta yerinde. Şehirlerde öylesine vahşice kurallarla yönetilen bir düzen var ki gerçek vahşi hayatın burada barınması mümkün değil. Kendisinin de tabiatın bir parçası olduğu nadiren aklına gelince, insanoğlu çareyi şehirlerinin ortasına kafesler kurup doğanın birbirinden güzel yaratımlarını sergilemekte buluyor. Başka bir yol da televizyon; renkli ekrandan tabiat ve hayvanlar alemi ile ilgili belgeseller izlemek doğa dostlarının vazgeçemediklerinden. akıllarına geleni söylediler. Ayrıca filmde kullanılan timsahların tümü Steve tarafından yakalandı. BUNLARI ALMAYIN! Steve Irwin şüphesiz sadece bir televizyon yıldızı değildi. Ailesinden devraldığı Avustralya Hayvanat Bahçesi’ni daha da geliştirdi ve yörenin en önemli turizm merkezlerinden biri haline getirdi. Tam bir halk kahramanı olan Irwin, yörenin vahşi hayatını koruması için yaptığı çalışmalardan dolayı Avustralya hükümeti tarafından ödüllendirildi, çevre kuruluşlarından övgüler aldı. Bu kalın kafalı, cesur yürekli adam yaşadığı sürece doğanın korunmasına dikkat çekmeye çalıştı: ‘‘Bilim kamuflajı sayesinde hayvanlar üzerinden para kazanmaya çalışıyorlar. Ne zaman bir hayvan katletseler sürdürülebilen kullanımdan bahsediyorlar. Bununla savaşacağım. Ne zaman vahşi bir hayvanı öldürerek giysi yapmanın kimseye faydası oldu? Bazıları sigaralarını gorillerin pençesinden yapılan kültablalarında söndürüyor veya bir filin ayağından üretilen çöp tenekelerini kullanıyor, fildişleri ile süsleniyor, çita kürkü giyiyor. Bunları almayın! Eğer almazsanız bu şeyler için bir pazar olmaz ve bu yüzden hayvanlar öldürülmez.’’ Dünya 4 Eylül’de en büyük gorilini kaybetti, en yırtıcı timsahını, en zehirli kobrasını ve en hızlı kaplanını. Onun hayvanlarla iletişimine şahit olanlar Avustralya ovalarının onsuz ne kadar boş olacağını biliyor. Avustralya’da Queensland’e bağlı Port Douglas kasabasının açığındaki sularda bir vatozun diken gibi kuyruğundan aldığı darbeyle hayatını yitiren Steve Irwin en çok sevdiği şeyi yaparken; doğal hayatın olağanüstü güzelliklerini filme alırken son nefesini verdi. Tüm dünyadaki sevenleri ise son sözünün Crikey! olduğundan emin. ‘‘Bir numaralı kuralım kamerayı her zaman çalışır tutmaktır. Kamera sallansa da görüntü net olmasa da umurumda değil. Eğer kocaman bir timsah beni canlı canlı yutuyorsa bile tavrım daha da dibe gidip ölmeden önce Crikey! demek olacak. Bu benim için en mükemmeli.’’ SAMİMİYET... Doğa belgeseli takipçilerinin kaçırmadıkları programlardan biri Discovery Channel’daki Crocodile Hunter. 4 Eylül’de kaybettiğimiz namı değer Timsah Avcısı Steve Irwin’in hazırlayıp sunduğu program, yayınlandığı 122 ülkede yüz milyonlarca insan tarafından takip ediliyor. Peki ama televizyonlarda onlarca çeşit doğa belgeseli varken neden Timsah Avcısı bu kadar popüler oldu? Timsahlar aynı timsah, Avustralya aynı Avustralya, teknik ekipmanda farklılık yok, ne özel efektler ne de film hileleri. Steve Irwin’i tüm dünyanın sevgilisi yapan birçok yönü vardı; her zaman gülen bir yüz, heyecanı hiç azalmayan bir vücut dili, en zor durumlarda bile susmayıp bilgi veren bir çene... Yine de iki temel özelliğinin altını çizmek gerek; samimiyet ve gözü peklik. Gerçekten de Avustralyalı bu genç adam daha önce gördüğümüz steril doğa bilimcilere veya plastik sunuculara hiç benzemiyordu. Programında her an doyuma ulaşan bir adrenalin bağımlısı, gerçek bir doğa savunucusu; vahşi hayatın modern toplum tarafından anlaşılabilmesine adanmış bir yaşam. Timsah Avcısı tutkuyla bağlandığı doğada yaşıyor, yaşadıklarını kameraya aktarıyordu. Etiyle kanıyla her bölümde 200 milyon yıldır var olan timsahlarla boğuşuyor, bir fili bile öldürebilecek kadar zehirli yılanlarla oynuyor, tarantula örümceğine uğur böceğiymiş gibi yaklaşıyordu. Programı izleyenlerin bu cesaretten etkilenmemesi mümkün değildi. Steve Irwin ve Crocodile Hunter’ı benzerlerinden ayıran da bu gerçeklik sayesinde seyirciyle kurduğu bağdı. Bu sayede Timsah Avcısı tüm dünyada seyredildi yetmedi Hollywood, Timsah Avcısını beyaz perdeye taşıdı. 33 milyon dolar gişe yapan filmin en ilginç yönü Steve ve 1992’de evlendiği kendisi gibi bir doğa aşığı olan eşi Terri’nin oynadığı sahneler için senaryo yazılmamış olmasıydı. Çift filmde de, aynı televizyon programlarında yaptıkları gibi doğal davrandılar ve