22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 05 14/9/06 17:01 Page 1 CUMARTESİ EKİ 05 K 16 EYLÜL 2006 CUMARTESİ 5 Bob Dylan’ın 44. albümü ‘‘Modern Times’’, son günlerde müzik dünyasında en çok konuşulan albümlerden biri. Ülkemizde de yaklaşık on gün önce satışa sunulan albüm, Amerika’da ilk haftasında 192 bin adet satarak Billboard Albümler Listesi’ne 1 numaradan girdi. Bununla da kalmadı; Avustralya, Kanada, Belçika, Danimarka, İrlanda, Yeni Zelanda, Norveç ve İsviçre’de de albüm listelerinin 1 numarasına oturdu. Bob Dylan, adı artık efsaneleşen, dünyaca ünlü bir Amerikan folk şarkıcısı, yıllara meydan okuyan, hakkında kitaplar yazılıp belgeseller yapılan bir müzisyen. Elli yıla yaklaşan kariyeri boyunca tüm dünyada şimdiye kadar 100 milyondan fazla albümü satıldı. Bu yüzden belki bu ilgiye şaşırmamak gerek ama, şu bir gerçek ki, bir numaraya çıkan en yaşlı müzisyen oldu Bob Dylan. ‘‘Modern Times’’, Dylan’ın büyük başarı kazanan önceki iki albümü ‘‘Time Out Of Mind’’ ve ‘‘Love And Theft’’in ardından bu serinin üçüncüsü olarak görülebilir. Ünlü sanatçı, 1990 yılından sonra, 1997 yılında üç Grammy ödülü kazanan ‘‘Time Out Of Mind’’a kadar olan sürede hiçbir yeni şarkı yayımlamamıştı. Aslında bu son albümde müzikal anlamda büyük bir yenilik sunmuyor Dylan. Hatta Muddy Waters’dan, Merle Haggard’dan, Carl Perkins’ten eski folk ve blues şarkılarını alıp rock and roll ve country müzik öğeleriyle harmanlayıp kendine özgü yorumuyla seslendiriyor. Zaten Bob Dylan, folk baladlarının geleneksel biçimde söylenişine tutkun ve dijital kayıtları da değersiz işler olarak değerlendiriyor. Dylan’ın sesi yine o bildiğimiz çatallı ses, fakat 65 yaşında artık daha rahatlamış bir müzisyenin kendinden emin söyleyişi hakim tüm albümde. Ancak bana göre, bunların hiçbiri ‘‘Modern Times’’ın iyi bir albüm olarak görülmesinin nedeni değildir. Dylan’ın asıl cevheri, o gerçekçi, alaycı, zaman zaman da esprili diliyle, Amerikan deyimlerini son derecede incelikle kullandığı şarkı sözü yazarlığındadır. İçinde yaşadığı toplumu büyük bir ustalıkla resmeder albümlerinde. Her şarkısı baştan sona ayrı bir hikayedir. O hikayeleri dinledikçe seversiniz onun şarkılarını. Sanatçının prodüktörlüğünü de kendisinin yaptığı ‘‘Modern Times’’ta öne çıkan temalar aşk, din, ölümsüzlük ve Aşk, felaket, S ölümsüzlük ve Bob Dylan ZÜLAL KALKANDELEN Müzisyenin 44. albümü Modern Times, Amerika’da ilk haftasında 192 bin satarak Bilboard Albümler Listesi’ne 1 numaradan girdi ergi sirin.guven@gmail.com ‘Geriye Bakmak’ ’liler Araştırma ve Dayanışma Derneği tarafından düzenlenen ‘12 Eylül’ün 26. yıldönümü etkinlikleri’nin bir parçası olarak hazırlanan ‘Geriye Bakmak’ sergisi 8 Eylül’de açıldı. 30 Eylül’e kadar gezilebilecek serginin amacı 12 Eylül eksenli bir dönemi plastik sanatlar açısından değerlendirmek. Sergi, pazar günü hariç her gün saat 11.0019.30 arasında görülebilir. Tel: 0212 245 15 08 78 dünyasal meseleler. ‘‘When The Deal Goes Down’’ adlı şarkıda ölümsüz aşktan söz ediyor usta müzisyen. ‘‘Yarın etramızda dolaşıp duruyor/Yaşar ve ölürüz, neden bilmeyiz/Fakat herşey bitip sona erdiğinde ben senin yanında olacağım’’ diyor. Her ne kadar internet üzerinden yayın yapan Slate dergisinin müzik eleştirmeni Jody Rosen’in dediği gibi, ‘‘yılın en iyi sevişme albümü’’ olmasa da, Bob Dylan’ın bu albümü epeyce romantik ve elbette kadınlar şarkıların başrolünde. Evet, kadınlar... O kadar ki, ‘‘Thunder On The Mountain’’de şaşırtıcı bir şekilde R&B’nin genç yıldızı Alicia Keys’i düşündüğünü bile itiraf ediyor Dylan. 1960’ların ünlü protest müzisyeninin bu son albümünde tek politik mesaj veren şarkı ise ‘‘Workingman’s Blues ? 2’’. Merle Haggard’ın şarkısına kendi sözlerini yazmış Dylan. ‘‘Para giderek azalıp eriyor/Yeni bir yolda yürüyoruz/Yurtdışında yarışırsak düşük ücretlerin bir gerçek olduğunu söylüyorlar’’ diyerek emekçilerin küreselleşme karşısındaki koşullarından söz ediyor. Amerika’da geçen yıl meydana gelen Katrina kasırgasına gönderme yapan bir felaketi anlatan ‘‘The Levee’s Gonna Break’’, gerçekte daha önceleri Led Zeppelin’in de yorumladığı bir Memphis Minnie klasiği. Dylan, yazdığı yeni sözlerde krizin aşılması için aşka ve sevgiye sarılmayı öneriyor. Bu noktada iyimser bir bakış açısı var. Fakat yine de albümü dinleyince asıl öne çıkan duygu, modern zamanlara getirilen eleştirel bakış açısı ve eski günlere duyulan özlem. Bu bakımdan, Charlie Chaplin’in 1936 tarihli filmi ‘‘Modern Times’’a atıf yapan albüm adı da bir tür ironi olsa gerek. Bob Dylan’dan hoşlanmayabilirsiniz, müzikal yaklaşımını beğenmeyebilirsiniz. Benim gibi, şarkı sözlerini fazla ruhani bulabilir ya da Dylan’ın kısa bir zaman önce neden ünlü iç giyim markası Victoria’s Secret’ın reklam filminde rol aldığını da anlamamış olabilirsiniz. Bob Dylan’ın müziği sizi heyecanlandırabilir ya da sıkabilir; sesini sevebilirsiniz ya da dayanamayabilirsiniz. Fakat bunlar onun şarkılarıyla hikayeler anlatıp yaşadığı çağa ayna tutan büyük bir ozan olduğu gerçeğini değiştirmez. ‘‘Modern Times’’, felsefi, dini, ruhani, dünyevi meseleler üzerine çarpıcı, akıllıca ve kurnaz ifadelerle yoğrulmuş bir country blues albümü ve Dylan’ın kariyerinin en başarılı çalışmalarından biri. Derneğin 100. yılı üzel Sanatlar Birliği Resim Derneği 100. Yıl kutlamaları kapsamında yeni bir sergiyle sanat sezonunu açıyor. Dernek üyesi 47 sanatçının, resim, heykel ve özgün baskı alanlarında yaklaşık 200 yapıtının yer alacağı sergi, 13 Eylül’de başladı. Atatürk Kültür Merkezi’ndeki sergi 28 Eylül’e kadar görülebilir. G Vitrin sergileri ulya Atalay’ın illüzyonlarla dolu siyahbeyaz fotoğrafları ‘Sanki’ başlığıyla, 2 Eylül tarihinden itibaren ‘Galata Fotoğrafhanesi Vitrin Sergileri Serisi’nin yeni konuğu olarak sergileniyor. 23 Eylül’e kadar sürecek sergide, Atalay’ın, mağaza vitrinlerindeki yansımalarla, vitrinlerde sergilenen ürünlerin içiçe geçtiği fotoğrafları var. Atalay, fotoğraflarıyla, hem keyifli bir oyun kurguluyor, hem de algıgerçek arasındaki hassas ilişkiyi gündeme getiriyor. F Ruhunun yarısı gitarında HATİCE TUNCER Pop müziğin hızlı tüketim girdabına karşı direnmeye çalışan, farklı ve kalıcı olma iddiasındaki genç isimlerinden Simin Mater, güçlü sesinin yanı sıra söz yazarlığı ve bestecilik yeteneklerine güveniyor. 2002 yılında çıkardığı ‘‘Dost Yalnızlıklar’’ albümünde müzikleri ve sözleri kendisine ait şarkılar seslendiren Mater ‘‘Vur Kaç’’, ‘‘Yakamozlar’’ ve ‘‘Işığımı Takip Et’’ parçalarıyla müzikseverlerin ilgisini çekmeyi başarmıştı. İkinci albümü ‘‘Cennetteyim’’de yine kendi sözleri ve bestelerine yer veren Mater, Akdeniz tınılarından diskoya doğru yönelerek hareketli şarkılar yapmış. 1982 yılında ‘‘Paradise’’ filminde Phoebe Cates’in söylediği şarkıya Türkçe sözler yazan Mater, albüme de bu parçanın adını vermiş. Mater, Teoman, Duman, Athena gibi grupların prodüktörlüğünü yapmış olan NR1 Müzik’in sahiplerinden Murat Akad’ın prodüktörlüğünü üstlenmesini de bir şans olarak değerlendiriyor. Elinde değilse kendisini yarım hissettiği gitarı ise şarkılarına yol açıyor. Simin Mater’le başka türlü olamazmış gibi duygu veren sıcak ve içten sohbetimizin bir bölümünü aktarıyoruz. İlk albümünüz çıkardığınızda ‘‘300 bestem var’’ sözünüz ilgi çekmişti. Besteci yönünüzle başlayalım. 11 yaşında bir çocuk nasıl beste yapar? Beste yaptıkça gelişiyor, yazdıkça sözler gelişiyor. Hep bir adım ileri gidiyorsunuz. Dost Yalnızlıklar’da 1315 ve 18 yaşına kadar yaptığım bestelerim vardı. Hatta yaşlı bir teyze ‘‘15 yaşında bir çocuk ne yaşar ki böyle şarkı besteler’’ diye sormuştu. Ama içimden gelen çok farklı çok yoğun duygular var. Zaten kendimi kaybediyorum beste yaparken. O an sanki başka bir yaşama geçiyorum ve geri geliyorum. Müzik eğitimi aldınız mı? 300 bestem vardı ama şu an daha da çoğaldı tabii. Bestecilik yönüm gelişsin diye bir şey yapmıyorum. Zaten özel bir şey yapılacağına da inanmıyorum. İçten gelen farklı bir yetenek, ama müziğe çocukluğumdan beri içimde karşı konulmaz bir aşk vardı. Beste yapmaya da ilk gitarım alındığı 11 yaşında başladım. Yüreğime, ruhuma birçok yaşanmış hikaye, aşk, acı, mutluluk, sevinç, hepsi harmanlanıp katılmış ben öyle doğmuşum gibi bir şey hissediyorum. Bilincim geliştiği zamanlarda da kontrol edememeye, dışavurmaya ve yazmaya başladım. Öyle düşünüyorum, çünkü çok dolu içim. İlk gitarımı aldığım müzik evindeki hocadan bir süre gitar dersleri aldım ama sıkıldım. Sonra bir akor nota kitabı alıp saatlerce çalıştım. Üniversitede okuduğum yıllarda yarı zamanlı olarak Hacettepe Devlet Konservatuarı Şan Bölümü’nde okudum. Turizm eğitiminden sonra müziğe geçiş nasıl oldu? kendi içimden gelen müziği yapmam daha kolay oluyor. Gitarımdan kopan nağmeleri söylüyorum. Yapımcı firmam da bana hep çok büyük anlayış gösterdi. İlk albümde Akdeniz, Latin müziğine daha yakın şarkılar yapmıştım. Tabii ki zaman insanda farklılıklar yaratıyor. Aradan geçen 3 yılda dinlediğim müzikler, yazdığım sözler, yaşama bakışım, yaşadığım duygular beni Cennetteyim’deki biraz daha disko pop sounduna getirdi. Şu an yüreğimden çıkan, gitarımdan dökülen nağmeler bunlar. Sonuçta ben bir besteci olduğum için kendi kimliğimi bozmadan yorumumu koruyarak her zaman istediğim müziği yapacağıma inanıyorum. Cennetteyim’deki müziğinizi anlatır mısınız? ? İlk albümüm çok sevildi, ciddi bir kitlenin yüreğinde yer edindi. MTV World Charts’ta üç ay 1 numarada kaldı. ? Gelecekte insanların beni yürekleriyle, ‘‘değerli besteci’’ diye anmaları en büyük hedefim. Müziğe o kadar büyük bir aşkım vardı ki bir şekilde müzik kariyerime de devam edecektim. Henüz lisedeyken İstanbul’a gelmiştik. Ailemizin bir tanıdığı aracılığıyla söz yazarı besteci Şehrazat’la tanıştım. Şehrazat ‘‘Çok farklı ses, senin tarzında bir kız yok, hemen albüm yapalım’’ dedi. 15 yaşındaydım ve annem hemen ‘‘Önce lise, üniversite bitecek’’ diye müdahale etti. Ankara’ya geri geldik. Ben müzikten hiç kopmadan daha da hırsla çalışarak üniversiteden mezun olunca tekrar 2000 yılında tekrar İstanbul’a geldim. NR1 Müzik’in sahiplerinden Ömer Karacan beni dinledi ve albüm yapmak istedi. İlk albümü çıkarmam benim Ankara’da oluşum nedeniyle 2002 yılını buldu. Müzik tarzınız nasıl oluştu? Tempolu, ama Türk pop müziğinin ‘‘eller havaya’’ ritimleri benim tercihim değil. Ben kaliteli, doğru işler yapmayı seven, müzikte ruhun kaybolmaması gerektiğine inanan bir insanım. ‘‘Piyasanın durumuna göre müzik yaptüket gitsin’’ anlayışından uzağım. Albümdeki şarkılarınızdan söz eder misiniz? Ben sadece içimden gelen müziği yapıyorum. Gitar çaldığım için bestelerimi yönlendirmem ve Yeni albüme başlarken biraz daha dünya pop sounduna yaklaşmamız gerektiğini düşünüyordum. Prodüktörüm Murat Akad, albüme beni ifade edebileceğine inandığı eski bir şarkıyı dinleyicilere sürpriz olarak almak istedi. 60’lı, 70’li yılların 20 şarkısı arasından Paradise’a Türkçe söz yazdım. Şarkılarda sadece benim değil, birçok insanın aşkları, hikayeleri, duyguları var. Mesela ‘‘Yıldızını Yakala’’ tamamen platonik aşkımı anlattığım bir şarkıdır. Dinleyiciler o şarkıyı kendi sevdiklerine söyleyecekler, ama asıl yazılan karakter bu aşkı hiç bilmeyecek. ‘‘Dünya’’ esprili, dokundurmalı sözleriyle insanların eşitliği üzerine keyifli bir şarkı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle