27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 04 14/9/06 17:02 Page 1 CUMARTESİ EKİ 04 CMYK 4 16 EYLÜL 2006 CUMARTESİ Bir müzik filozofu Konser BÜLENT ERGÜDEN Çok az sayıda cazcı solo çalışmalarını müzik yaşamının önemli parçalarından biri haline getirebilmiştir. ECM soundunun mimarlarından olan gitarist Ralph Towner, piyanist Keith Jarrett’la birlikte bu sıradışı durumun en önde gelen müzisyenlerinden. Jarrett solo konserlerinde tamamen doğaçlama çalarken Towner’ın kompozisyon yanı ağır basmakta. Towner’ın 6 telli ve 12 telli gitarları kullandığı 2006 yılı çalışması ‘Time Line’ ECM etiketiyle yayımlandı. Bir konser mantığıyla kaydedilmiş olan albüm sanatçının beşinci solo çalışması. Time Line, ünlü gitaristin 30 yılı aşan ve hâlâ gelişimini sürdürdüğü müzik yolunun bir özeti gibi. 60’lı yıllardaki Brezilya müziği etkisi, ardından piyanist Bill Evans’a olan hayranlığı, klasik gitara yönelişi, avangardizm ve bütün bunların karışımıyla kendi yolunu bulması. Albümde çocukluğundan bugüne olan müzik macerasının kısa bir özeti var. 12 parçanın ikisi hariç hepsi kendi bestesi. Towner solo çalışmalarıyla olduğu kadar, worldfusion topluluğu Oregon’la olan çalışmalarıyla da tanınmakta. Ama onun asıl önemini müziğiyle yarattığı auralarda bulmak gerekir. 12 parça bu tarz bir yapılanışın çeşitliliğini sergiliyor. Ona göre beste yapmak roman yazmaya benzemekte. Aynı roman gibi, müzikte de kurgusal bir mantık olmalı. Çatışmalar ve çözülmeler, psikolojik ve bilinçaltı yönelimler, akışın dinamiği onun müziğinin yapı taşları. Towner gitarı Alman temizliği (teknik anlamda) ve İspanyol sıcaklığıyla çalmakta. Geleneksel cazcılardan farklı olarak pena yerine parmakla çalmayı tercih ediyor. Bu nedenle hep yüksek volümlü değil, küçük akustik toplulukları ya da tek çalmayı tercih etti. Client Yine İstanbul’da S tudio Live’ yeni sezon açılışını, daha önce de İstanbul’a birçok kez gelmiş ‘Client’ grubuyla yapıyor. İngiliz grup ‘Depeche Mode’un klavyecisi Andy Fletcher’ın müzik dünyasına armağanı olarak görülen topluluk, ‘electroclash’ (electronic pop) müzik türünün önde gelen temsilcilerinden. ‘Client’, 90’lı yılların sevilen grubu ‘Dubstar’ın bir üyesi olan Sarah Blackwood tarafından kuruldu. Saat 22.00’de başlayacak gecede önce ‘Suitcase’ grubu konser verecek, ardından ‘Client’ sevenleriyle buluşacak. (0216 556 98 00, biletler 25 YTL) TÜREV için konserler abahat Akkiraz, Mustafa Özarslan ve Orient Expressions 18 Eylül Pazartesi günü; Işın Karaca ve Fatih Erkoç ise 19 Eylül Salı günü TÜREV’in (Türkiye Engelliler Vakfı) yararına Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde konser verecek. Saat 20.00’de başlayacak konserlerden elde edilecek tüm gelir TÜREV’in ‘Söz veriyorum...’ projesi çatısı altında inşa edilecek ve engellilere, barınma, eğitim ve tedavi hizmeti verecek ‘Yaşam Noktası’ merkezine aktarılacak. Müziğinin sevilen isimlerinin bir araya geleceği konserlerde sanatçılar hem ayrı ayrı, hem de beraber şarkılar seslendirecek. (0216 556 98 00, bilet fiyatları konserlere gore değişiyor) S ALBÜMÜN KAYDI KİLİSEDE Albümün kaydı Avusturya Alplerindeki bir kilisede gerçekleştirilmiş. Kilisenin doğal ambiansı farklı açılımlara ve geniş hacimli bir sounda yol açıyor. Kayıt stüdyolarında kullanılan kulaklıklar fiziksel baskı yaptığı gibi, işitilen seslerin doğallığını yansıtmakta da zayıf kalır. Çok hafif ve yumuşak çalınan bir bölümü, kulaklıktan oldukça sert duyabilirsiniz. Kilisede bu sorunlar aşıldığı gibi, Towner kayıt ekibi tarafından bir kamerayla dışarıdan izlenmiş. Büyük bir konser salonunda tek başına dinleti gerçekleştirmek. Karanlık, boş ve biraz da soğuk bir mekân. Böylece gitardaki ince detaylara, dinamiklere daha dikkat edebilmiş. Elbetteki müzik yaratıcılığını çok daha fazla arttırabilecek bir durum da sözkonusu. Dolayısıyla usta müzisyen bundan önce çıkardığı Dairy, Solo Concert, Ana ve Anthem’den çok farklı detayların yakalandığı bir albüme imza atmış. Açılış parçası olan ‘The Pendant’ Towner’ın eskiden tanıdığı bir kişiyle ilişkilendiriliyor. Ancak ilginç tarafı bu çağrışımın kendisi tarafından parça çalındıktan çok sonra farkedilmiş olması. Towner parça isimlerini genellikle eserlerin bestelenmesi ve çalınmasından oldukça sonra belirlemekte. ‘Oleander Etude’ ise arabasıyla geçtiği kırsal bir alandaki renklerle, çiçeklerle ilgili. Pastoral tarzının dinginliğinin ötesinde, arabanın hızı parçaya yansımakta. Hız ve dinginlik ilginç bir ikili. ‘The Hollows’ adlı eserde doğaçlama yok. Klasik müzik olarak düşünülmüş parça, önceden yazılmış notanın bir yorumu niteliğinde. Ancak yorumda doğaçlama her zaman sözkonusu ‘Five Glimpses’ 5 kısa doğaçlamadan oluşan küçük bir suit mahiyetinde. Bu doğaçlamalar albümün bütününün bilinçli olarak etkilemek amacıyla yapılmış. Herbiri farklı yoğunluklardaki damlacıklar gibi. kadar yanıldığımızı anlayabilirsiniz. Towner için müzik her zaman geçmiş ve gelecekle ilgilidir. Belki de bugün diye birşey yok, yanlızca geçmiş ve gelecek var. Müzik zaman sanatı ve Towner bunun içinde olağanüstü bir yolculuk yapmakta. Düo, trio, kuartet gibi bütün biçimlerde çalmasına rağmen o da Keith Jarrett gibi tek başına olduğunda sanatsal yaratıcılığını zirveye taşıyor. Zamanın yolu çok yönlü, aynı müzik gibi. Ralph Towner ‘Time Line’da müziğin zamana direnme sanatı haline de ulaşabildiğini hissettirebiliyor. Son olarak müzik filozofu Ralph Towner’ın zamanın yolunu müzikle çizdiği ‘Time Line’ albümünü birkaç hafta içerisinde ülkemiz müzikseverlerine sunulacağını belirtelim. [email protected] Orkestrayla Tunçboyacıyan rto Tunçboyacıyan ve ‘Armenian Navy Band Orkestrası’ 19 Eylül Salı günü, saat 21.00’de Ankara MEB Şura Salonu’nda konser verecek. ANB Orkestrasıyla iki albüm çıkaran Arto Tunçboyacıyan, profesyonel müzik hayatına 11 yaşında başladı ve 1981 yılında da ağabeyi Onno Tunç’un teşvikiyle caz müziğinin merkezi New York’a taşındı. Tunçboyaçıyan’a ANB Orkestrasının eşlik edeceği gecenin bilet fiyatları 40, 30 ve 25 YTL. (0216 556 98 00) A Musica Viva Oda Orkestrası’nın şefi Alexander Rudin İstanbul’daydı Bach, müziğin ötesinde Alexander Rudin, Rusya’nın en önemli orkestralarından Musica Viva Oda Orkestrası’nın şefi. Aynı zamanda da viyolonsel sanatçısı ve piyanist. 21 Eylül’e kadar sürecek ‘6. İstanbul Bach Günleri’nin 12 Eylül Salı günü yapılan açılış konseri için Musica Viva ile birlikte Türkiye’deydi. Konserde, Profesör Alexander Rudin yönetimindeki Musica Viva, İdil Biret’e eşlik etti. Böylece bu müthiş gecede Rudin ve Biret ilk kez birlikte konser verdiler. Bizler de bu büyük gece öncesi Alexander Rudin ile konuştuk. Rudin, Gnesin Academy of Music’in piyano ve çello bölümlerinden 1983 yılında mezun olduktan sonra, 1989 yılında da Moskova Konservatuarı’nda Dmitry Kitaenko’nun sınıfından Şef olarak çıkıyor. Ve tabii o yıllarda pek çok önemli klasik müzik yarışmasında ödüller alıyor, sonra da bu yarışmaların jüri kısmına terfi oluyor. Rudin yanımıza geldiğinde elimizde hâlâ onun kariyeriyle ilgili notlar vardı. Hemen dersimizi sıkı çalıştık diyerek şaka yapıyoruz ancak Rudin de bizden aşağı kalmıyor. Ben ise hiç çalışmadım, çok rahatım diyor. Konuşmaya önce viyolonsel ve piyanodan sonra (yani solistlikten sonra) kariyerine Şef’liği nasıl eklemeye karar verdiğini sorarak başlıyoruz. ‘‘Mezun olduktan sonra hemen düşündüm ve Şef olmaya karar verdim. Bunun için de konservatuara girdim.’’ Peki ne zamandır Musica Viva’nın şefisiniz? ‘‘198788’den beri. Ama Musica Viva çok daha eski bir grup. Hatta 30. yılını kutlayacağız yakınlarda. Musica Viva’nın kurucusu vefat ettiğinde beni buldular ve bir şekilde birleştik işte.’’ Bu arada Musica Viva Rus orkestrası ancak ismi İtalyanca. Nasıl oldu bu isim hikayesi? ‘‘Bildiğiniz gibi Musica Viva canlı müzik demek. Aslında ben geldikten sonra koyduk bu ismi. O zamanlar ismi olmayan bir orkestraydı, tanınmak ve belli bir kimlik oluşturmak amacıyla da böyle bir isim koyduk.’’ Şu anda Musica Viva’ya şeflik yapmanın dışında Moskova Devlet Konservatuar’ında dersler de veriyorsunuz bildiğimiz kadarıyla. Ne zaman başladı acaba? ‘‘8990’dan beri Moskova Devlet Konservatuar’ında Oda Konservatuarı kısmında dersler veriyorum ben.’’ Müzik kariyerinize baktığımızda genelde jüri ya da yarışmacı olarak katıldığınız yarışmalarda Tcahikovsky ile Bach çıkıyor en ŞİRİN GÜVEN çok karşımıza. Elbette onlar büyük besteciler ve bu yarışmalar da çok büyük yarışmalar ama acaba Bach’ın ya da Tcahikovsky’nin ayrı bir yeri var mı sizde? ‘‘Tabi, bunlar asla es geçilemeyecek iki büyük şahsiyet. Bu müzikle uğraştığınız zaman ister istemez bunlarla uğraşmak zorunda kalıyorsunuz. Ayrıca çok da seviyorum tabi.’’ Peki çalmak ya da yönetmek için favorleriniz neler? ‘‘Çaldığınız her ne olursa olsun sevmeniz gerekiyor. Çaldığınız müziği sevmezseniz, KÜÇÜK BİR ORKESTRA ‘The Lizards of Eractea’ müzisyenin Güney Sicilya sahillerinde karşılaştığı koşuşturan ve insanlardan hep kaçma eğiliminde olan kertenkelelerle ilgili. Towner bu çağrışımları da parçayı çaldıktan oldukça sonra farkedebilmiş. Müzikal motifler onun iç dünyasıyla ortaya çıkabilmekte. 12 telli gitarla çaldığı ‘Freeze Frame’deyse farklı akordları deneyerek yeni ses tınıları yakalamakta. Bir filme benzer şekilde bölümler birbirini takip ediyor. Son parça Gerswin’in ‘My Man’s Gone Now’ benzer bir şekilde kilisede tınlayan 12 telli gitarla ilginç bir hal almış. Bu parça Towner’ın yaşamında hatırlayabildiği ilk müzik. Üç ya da dört yaşında dinlediği Gerswin şarkısını yaklaşık 60 yıl sonra yorumlamakta. Towner gitarı küçük bir orkestra olarak düşünüyor. Onun elinde gitar bir prizma gibi sayısız ses rengi yansıtır. Ancak müzik filozofu Towner için daha da önemlisi müzisyenin çalgısını aşmasıdır. Örneğin Miles Davis’i dinlediğimizde ‘ne kadar iyi trompet çalıyor’ diye düşünmezsiniz. Belki de Towner’ı dinlerken gitar dinlediğinizi unutmalısınız. Çünkü gitar araç, amaçsa müziktir. İlk dinlenildiğinde ‘Time Line’ albümünün Towner’ın eski albümlerine benzediği düşünülebilir, ancak daha çok dinlenilirse ne ortaya bir şey koyamazsınız. Yani çaldığım bütün müzikleri seviyorum ben. Ama şunu da belirtmeliyim ki, benim müzikle alakam Bach ile başladı. Küçük yaştan beri ona çok ilgim oldu. Bach zaten biraz müzik dışında, müziğin ötesinde. Hani yıldızlardan, okyanustan, ufuktan falan bahsedersiniz ya, bir de Bach’dan bahsedebilirsiniz işte. Bach öyle bir grupta.’’ Gerçekten çok seviyormuşsunuz Bach’ı. Peki oldukça ünlü bir şefsiniz. Türkiye’ye de şimdiye kadar pek çok kez geldiniz. Acaba en çok nerelerde çaldınız ve nerelerde çalmak isterdiniz? ‘‘Uzakdoğu’ya da, Amerika’ya da Türkiye’ye de Finlandiya’ya da gittim ben. Ama Avrupa ülkelerini ve Rusya’yı tercih ederim çalmak için.’’ Neden? ‘‘Avrupa’da o kadar çok müzik ve o kadar çok da müzik çalınan yer var ki... Ve de o kadar çok konser oluyor ki... Orada müzik çalmayı daha çok tercih ediyorum. Ama Rusya’nın ayrı bir yeri var tabi, memleketim. Kimi insanlar vardır, sadece Amerika’da çalar, hiç dışarı çıkmadan orda para kazanır, orda yaşar. Ben de öyle bir fırsat kolluyorum. Yani tamamen Rusya’da kalma fırsatı. Sadece Rusya’yla yetinmeyi çok isterdim ama dediğim gibi şu an imkanlar kısıtlı.’’ ‘‘Türkiye konusunda da şunu eklemek isterim. Bundan tam 20 yıl önce ilk kez Türkiye’ye gelmiştim. Hatta ilk gelişim biraz maceralı olmuştu. Bana Avrupa üzerinden Ankara’ya giden bir uçak bileti alınmıştı ancak bir karışıklık oldu ve ben geç kalıp konserime yetişemedim. Onlar konseri ertelemek zorunda kaldılar. Geri dönene kadar da bir hafta boyunca otelde değil elçilikte yaşadım. Biraz maceralı ve zor oldu ama o zamanlar öyle olmuştu işte. Her neyse, Ankara Orkestrasına da teşekkür borçluyum. Buna rağmen beni tekrar çağırdılar. İzmir, Ankara, İstanbul, Antalya, Adana gibi çok çeşitli yerlerde, birçok festivale katıldım. Şunu söylemeliyim ki, Türk insanı çok sıcak ve samimi. Konserlere gelenler de hem müziğe duyarlı hem de sıcak. Bu sıcaklık beni evimde gibi hissettirdi. Hep çok konforlu hissettim kendimi gerçekten.’’ İdil Biret’le ilk kez aynı sahnede birlikte oluyorsunuz değil mi? ‘‘Evet daha önce hiç beraber çalışmadık ama ben kayıtlarını dinledim. Aslında müzik yapmanın ötesinde ayrı bir yeri var tabi İdil Biret’in. Yani birlikte çalmasak bile her Türkiye’ye gelişimde telefonda konuşuruz ya da görüşürüz. Yakın arkadaşımdır.’’ Akbank Sanat’ta armen Lundy Quartet’, 21 Eylül Perşembe akşamı, saat 19.30’da Akbank Sanat’ta cazseverlerle buluşacak. Vokalde Carmen Lundy, piyanoda Anthony Wonsey, davulda Jason Brown ve bas gitarda Curtis Lundy’den oluşan topluluk, şimdiye kadar pek çok yerde konser verdi. Carmen Lundy, Broadway’de sergilenen ‘They Were All Gardenians’ oyununda ve ‘Duke Ellington’s Sophisticated Ladies’ adlı şovda başrolü üstlendi. (0216 556 98 00, biletler, 34 ve 19 YTL) C Üniversiteliler partisi ugün, Kuruçeşme’de MKR Group tarafından ‘Welcome University Party’ düzenleniyor. Gece, Reina’nın dj’i Suat Ateşdağlı, Mojito’nun dj’i Hüseyin Karadayı ve Fresh B üniversitelileri, okullar açılmadan önce coşturacak. Saat 21.00’de başlayacak gecede, Kuruçeşme’nin eşsiz manzarası müziğe eşlik edecek. (0216 556 98 00, biletler 34 YTL) B Şebnem Ferah İzmir’de tlantis Yapım organizasyonu ile ‘Tuborg Alive 3’ turnesi ‘Duman’ı, Keremcem’i ve Şebnem Ferah’ı sevenleriyle buluşturmaya devam ediyor. Turne kapsamında Şebnem Ferah bugün saat 21.00’de İzmir Açıkhava Tiyatrosu’nda konser verecek. 1972 doğumlu şarkıcı tüm şarkılarını sevenleri için seslendirecek. (0216 556 98 00, biletler 28 ve 22.50 YTL) A
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle