18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 8 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ rih Ta Katliamın tarihsel arka planı ERDOĞAN AYDIN Halk edebiyatımızın en güçlü temsilcilerinden biri olan Pir Sultan Abdal’ın, kendi memleketi Sivas’ta heykeliyle de yaşaması, 1993’ün 2 Temmuz’unda, 35 canın diri diri yakılmasıyla engellendi. Pir Sultan, İslamcılar için Allah’ın yoluna girmeyen bir ‘‘sapkın’’, rejim için tebaa olmayı reddeden bir ‘‘bozguncu’’ idi. Bu nedenledir ki bu tarihsel şahsiyetin kendi memleketine heykelinin dikilmesi, İslamcılar ve rejimin işbirliği ile engellendi. Pir Sultan anlayışının, Pir Sultan’ın topraklarından silinip atılması için yapılan saldırıların ilki de değildi 2 Temmuz. 1978’deki birinci Sivas katliamı da aynı amaçla yapılmıştı; ne ki birincisi faşist milislerce gerçekleştirilirken, ikincisinde aynı misyonun failleri İslamcılar olacaktı... Pir Sultan, farklılıklarıyla yaşama hakkının tarihsel sembolü olmuştur Anadolu’da; deyişleriyle, hak mücadelesindeki dik duruşuyla, sazıyla ve tabii ‘‘72 milleteinanca bir göz ile bakmayan / kırk yıl müderris olsa hakikatte asidir’’ (Yunus Emre) diyen bir felsefenin kararlı savunucusu olarak. Açık ki Pir Sultan, Sivas tarihinin en aydınlık yüzlerinden, en gurur duyulabilecek kimliklerinden biriydi. Tıpkı 1919’da gerçekleşen Sivas Kongresi gibi. Ama Pir Sultan kültürüne, Pir Sultanın heykeline tahammül edemeyen zihniyet, aynı zamanda Sivas Kongresinin de içini boşaltacaktı. e Pir Sultan kültürüne tahammül edemeyen zihniyet, 2 Temmuz’da Sıvas’ta bir kez daha yüzünü gösterdi ‘MALLARI HELAL, NİKÂHLARI BATIL’ Yavuz dönemi Şeyhülislamı Kemal Paşazade ile devrin diğer uleması, Anadolu halkının asimilasyonu için ha bire fetva üretecekti. Sarı Görez lakaplı Müftü Nurettin Hamza, Kızılbaşların katline olur veren fetvayı şöyle yineleyecektir: ‘‘Ey Müslümanlar, bilin ve haberdar olun ki, reisleri Erdebil oğlu İsmail olan Kızılbaş topluluğu, Peygamberimizin Şeriatını, Sünnetini, İslam dinini, din ilmini, iyiyi ve doğruyu beyan eden Kur’an’ı küçük gördüler. Yüce Tanrı’nın yasakladığı günahlara helal gözüyle baktılar. Kutsal Kur’an’ı ve öteki kutsal din kitaplarını tahkir ettiler ve onları ateşe atarak yaktılar. Hatta kendi mel’un reislerini Tanrı yerine koyup ona secde ettiler. Hazreti Ebubekir’e, Hazreti Ömer’e söğüp, onların halifeliklerini inkar ettiler. Peygamberimizin karısı Ayşe anamıza iftira ettiler ve sövdüler. Peygamberimizin Şeriatını ve İslam dinini ortadan kaldırmayı düşündüler. Onların burada bahsedilen ve bunlara benzeyen öteki kötü sözleri ve hareketleri benim ve öteki bütün İslam dininin alimleri tarafından açıkça bilinmektedir. Bu nedenlerden ötürü Şeriat hükmünün ve kitaplarımızın verdiği haklarla bu topluluğun kafirler ve dinsizler topluluğu olduğuna dair fetva verdik. Onlara sempati gösteren, batıl dinlerini kabul eden ve yardımcı olanlar da kafir ve dinsizlerdir. Bu gibi kimselerin topluluğunu dağıtmak bütün Müslümanların vazifesidir. Bu arada, Müslümanlardan ölen kutsal şehitlerin yeri Cennet’i ala’dır. O kafirlerden ölenler ise hakir olup Cehennemin dibinde yer tutacaklardır. Bu topluluğun durumu kafirlerin (kitap sahibi Hıristiyan ve Yahudilerin) halinden daha kötüdür. Bu topluluğun kestiği veya gerek şahinle gerek ok ile gerek köpek ile avladığı hayvanlar murdardır. Onların gerek kendi aralarında gerekse başka topluluklarla yaptıkları evlenmeler muteber değildir. Bunlara miras bırakılmaz. Sadece İslamın sultanının, onlara ait kasaba varsa, o kasabanın bütün insanlarını öldürüp mallarını, miraslarını, evlatlarını alma hakkı vardır. Ancak bu mallar İslamın gazileri arasında taksim edilmelidir. Bu toplamadan sonra onların tövbe ve nedametlerine inanmamalı ve hepsi öldürülmelidir. Hatta bu şehirde (İstanbul) onlardan olduğu bilinen veya onlarla birlik olduğu tespit edilen kimse öldürülmelidir. Bu türlü topluluk hem kafir ve imansız hem de kötülük yapan kimselerdir. Bu iki sebepten onların öldürülmesi vaciptir. Dine yardım edenlere Allah yardım eder. Müslümanlara kötülük yapanlara Allah da kötülük eder’’. İşte böyle! Önce bir dizi spekülatif gerekçelendirme, ardından haydin katliama!.. Tabii öldürmeye giderken ölenlerin cennete gideceği, katliamdan geriye kalanların ise ganimete boğulacağı şeklindeki geleneksel vaat de unutulmamış! Bu tip fetvalarda fetihçi yayılma ve talan yanı sıra halkın ağır bir vergi ve kontrol altına alınması gereksinimi çerçevesinde dinin kullanımı ile karşı karşıyayız. Öyle ki egemenlerin kendi haksız politikalarına adeta Allah’ı ortak etme şeklindeki bir istismarı söz konusu. Din toplumun tebaalaştırılması ve otorite ne derse boyun eğmesi amacıyla kullanılıyor, buna karşın halkın buna uygun olmayan, itirazı meşru gören inancı Kızılbaşlık ise ‘‘küfür’’ adledilerek yok edilmeye çalışılıyordu. Bu yok edilmede ekonomik baskıdan katliamlara, zorla Sünnileştirmeden sürgünlere kadar her yol denenecekti. Bu kapsamda Osmanlının kuruluşunda Anadolu’da çoğunluk olan Kızılbaşlar bir azınlığa düşürüleceklerdi. İşin daha acı tarafı bu yaklaşım, laik olunduğu iddiasındaki günümüzde de sürecek, pek çok tarihçi de bu katliamları meşru göstererek günümüzde yinelenebilmeleri için gerekli kültürel ortamı yaratacaktı. eaydin?cumhuriyet.com.tr ç Farklılıklarla yaşamanın sembolü Pir Sultan, her yıl düzenlenen etkinliklerle anılıyor. Sıvas tarihinin en aydınlık yüzlerinden olan Pir Sultan Abdal şenliklerine 7’den 77’ye insan katılıyor. TARİH YAZIMININ SORUMLULUĞU Sivas katliamı sadece siyasetin, sadece hukukun, sadece kültürün değil aynı zamanda tarihin konusudur. Çünkü 1993’ün 2 Temmuz’unda başlayıp biten bir katliamdan öte, tarih boyunca süregiden bir geleneğin güncel bir yansıması idi söz konusu olan. Sivas’ın despotizme ve kulluğa itiraz eden yanı, tarih boyunca baskılara uğrayacak, yok edilmeye çalışılacaktı. Bu nedenle sorunu bu boyutuyla da anlamak, hak ve özgürlüklerin süregiden ihlallerine son vermenin de olmazsa olmaz gereklerinden birini oluşturuyor. Bu noktada hem uygulamaların tarihsel arka planını bilince çıkarmak hem de yeni katliamlara meşruiyet temeli sağlayan yaklaşımları lanetlemek anlamında tarih yazımına da büyük görevler düşüyor. Çünkü sağlıklı bir tarih bilinci, toplumların ilkelliklerinden kurtulmaları, geçmişlerini aşmaları açısından yaşamsal bir önem taşıyor. Oysa bizde tarih yazımı ne yazık ki tersi bir misyonla, otoriteyi ve egemen ideolojileri yüceltmek için yapılıyor genellikle. Böyle olunca farklılıklar, 2 Temmuz’da da olduğu gibi katliam nedeni olabiliyor pekala. Bu ise, Sivas özgülünde de gördüğümüz gibi, birlikte yaşam kültürümüzün ve ekonomik kalkınmamızın her seferinde biraz daha tahrip olması sonucunu doğuruyor. Pir Sultan’ları asıp katletmeyi meşru gören bir tarih yazımı Sivas katliamlarına da meşruiyet sağlıyor ne yazık ki... Tarihteki katliamları, katledilenden yana değil katledenden, tarihteki çatışmaları halktan ve ezilenden yana değil, otoriteden, egemen ideolojiden yana yazan tarihçiler, söz konusu haksızlıklar ve hak ihlallerinin günümüzde de sürüp gitmesine katkıda bulunuyorlar... ‘BİR TAŞ OYNAMASIN YERLİ YERİNDEN’ Cumhuriyet dönemi Osmanlı tarihçiliğinin pek çok önemli ismi, halktan 40 bin Türkmenin katlini şöyle mazur gösterebilmektedir: ‘‘Tarihi olayları vesikalara dayanarak incelemeden hüküm verenler Yavuz Sultan Selim’in hükümdar olduktan ve şehzadeler meselesini hallettikten sonra Şah İsmail ile muharebeden evvel Anadolu’daki azılı kırkbin Kızılbaş’ın idam veya hapis olunmalarını sebepsiz bulurlar ve Sultan Selim’i muaheze ederler. Yukarıdan beri vesikalarla gösterilen olaylar göz önüne alınacak olursa padişahın ne kadar isabetli hareket ettiğini ve bütün bu işlerde başrolü olan Şah İsmail üzerine giderken gerisindeki tehlikeyi bertaraf etmek istediği görülür’’ (İ. H. Uzunçarşılı) Görüldüğü gibi bu tip tarihçiliğin mantığında insanlar ve onların farklı inanç ve tercihleriyle yaşam hakları yok. Devletin ve imparatorun çıkarı esastır. Bu çıkar 40 bin insanın öldürülmesi mi gerektiriyor, öldürülürler; şehzadelerin öldürülmesi mi gerekir, öldürülürler... resmi tarihçiliğin görevi ise bunu aklayacak mazeretler üretmektir! Bu durumda Safevi Devleti’nin, hem ‘‘Şii’’ hem de ‘‘Acem’’ olduğuna dair iddiaların asılsız birer spekülasyon olmasının da önemi yoktur. Bir an bu spekülasyonun doğru olduğunu farzetsek bile, insanlık denilen değerden sözedilen yerde bu bahaneyle can almanın mazereti olamayacağı açık. Çünkü insanlıktan sözedilebilen yerde, hiçbir şey, insanların kendi değerleriyle yaşama hakkından daha kutsal olamaz. Bunu kaydetmeyen bir tarih yazımının padişah propagandisti derekesine düşeceği açık. Otorite ve egemen inancın sorgusuz olumlandığı yerde insanlığa da, farklı olma hakkı ve can güvenliğine de yer kalmıyor ne yazık ki... Nitekim yukarıda adı geçen 40 bin kişi bir ayaklanmanın unsurları değildir. Osmanlı’da ayaklanmalar ve onların katliamlarla tenkili zaten süreğen bir durumdur; ama burada vb. örneklerde söz konusu olan ‘‘7 yaşından yukarı olan’’ (Solakzade), ‘‘eyalet valileri aracılığıyla tespit edilen 40 bin Kızılbaş’’ (Müneccimbaşı) inançlı halkın, farklı olmalarına karşılık katledilmesidir; tıpkı 1993’te de olduğu gibi... Uygulama, halkı sindirmeye, kullaştırmaya yönelik tam bir devlet terörüdür aslında. Pir Sultan’ın deyişiyle; ‘‘Yeşil başlı ördek uçtu göllerden / Duysun canlar deyu bizi asarlar / Bir taş oynamasın yerli yerinden / Duysun canlar deyu bizi asarlar’’ deyişi de bunu anlatır. Babasını devirip kardeşlerini katlettikten sonra Türkmen devleti Safevileri yoketmeye yönelen Yavuz Sultan Selim, sefer öncesi kendi tebaasından Kızılbaşları da aradan çıkarmaktadır Ali Baba ve Kırk Haramiler Kadıköy’de Sabancı’da ‘Nü Portreler’ Sabancı Üniversitesi SSBF Sanat Galerisi yeni bir sergiye ev sahipliği yapacak. Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı öğrencilerinin yıl sonu ‘Nü Portreler 2’ sergisi 12 Temmuz’da açılacak. 1 Ağustos’a kadar gezebilecek serginin küratörlüğünü öğretim üyesi Wieslaw Zaremba yapıyor. Sergi de erken yaşta resim yolculuğuna başlayanlar olduğu gibi, daha önce hiç çizim yapmamış öğrencilerin eserleri de bulunuyor. Mehmet U. Güder, Sena Arcak ve Aslı Narin’in asistanlığını gerçekleştirdiği sergi de 52 tanesi portre olmak üzere toplam 66 yapıt yer alıyor. Berkel’in ‘Dönemler’i S ergi (0 216 483 92 31) Masaldaki gibi değil aslında Ali Baba ve 40 Haramilerin Hikayesi. Haydutlar, kötü kalpli sultanlar ve içi hazine dolu sandıklar yok. Sadece Ali Baba’nın söylediği ‘‘Açıl susam açıl’’ sözleriyle açılan duygular, fotoğrafın dokunduğu yaşamlar var. Günlük hayatın karmaşası arasında sıkışıp kalmış hisler, isyanlar, yalnızlıklar, gizli kalmış öyküler dünya telaşından sıyrılıp bir fotoğraf karesinde hayat buluyor. Muammer Yanmaz Fotoğraf Atölyesi’nde aldıkları eğitimin ardından fotoğraf çalışmalarına devam eden 150 kişinin oluşturduğu Ali Baba ve Kırk Haramiler Fotoğraf Topluluğu’nun ilk sergisi bugün Kadıköy Belediyesi Şehremaneti Binası’nda sanatseverlerle buluşacak. Sergi 15 Temmuz’a kadar gezilebilir. (0 212 266 16 96) İstanbul için özel tasarımlar ‘‘Reflecting İstanbul” projesi, çalışmalarında ana unsur olarak kent bileşkenlerini (alan ve bina yapıları) kullanan Fransız sanatçı Bertrand Ivanoff tarafından İstanbul için özel olarak tasarlandı. Nisan ayından bu yana Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi bünyesinde, Türkiye’de İstanbul misafirleri programı dahilinde bulunan Ivanoff, bu projeyi İnsan Yerleşimleri Derneği katkısı ve Beyoğlu Belediyesi’nin desteğiyle gerçekleştiriyor. Sanatçının, orijinal tasarıma sadık kalarak ve aynı zamanda yerel, kültürel ve insani parametreleri de dikkate alarak, kent çerçevesine dahil ettiği bu proje, uzun bir gözlem, temas ve belge çalışması gerektiriyor. Bu enstalasyon çalışmasında, gemi, kargo nakliyesinde yük paletlerini saran saydam ve parlak streç folyo Karaköy iskelesinin yakınındaki bir binada uygulanacak. Proje, kenti oluşturan göçleri sembolize ediyor. Proje, aynı zamanda, köken, gelecek, aktarım ve böylece mekanlarımızı, hayatlarımızı, kolektif ve kişisel belleklerimizi sorguluyor. Sergi, 31 Temmuz’a kadar görülebilir. Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde dün açılan Sabri Berkel’in ‘Dönemleri’ adlı sergisini 25 Ağustos’a kadar gezilebilir. Berkel’in kaligrafiye bağlı lekelerle düzenlemeler yapmaya başladığı 1. dönemden resimler, portreler, otoportreler, peyzaj, natürmort, figüratif çalışmaları ve istihsal resimleriyle birlikte yüze yakın yapıtı yer alıyor. (0 212 252 47 00) HAFTA SONU 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle