Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 8 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ Neyin kontrbas ve perküsyonla ZÜLAL KALKANDELEN Kudsi Erguner, ney ile icra edilen otantik tasavvuf müziğinin ülkemizdeki ve dünyadaki en önemli temsilcilerinin başında yer alıyor. Uzun yıllardır Paris’te yaşayan ve bu kentte kurduğu ney okulunda klasik Türk müziği üzerine araştırmalar yapan Erguner, İstanbul Caz Festivali’ndeki konseri öncesinde sorularımı yanıtladı. Caz Festivali’nde ünlü kontrbasçı Arild Andersen ve Brezilyalı perküsyoncu Nana Vasconcelos ile çalacaksınız. Daha önce bu sanatçılarla ortak çalışma yapmış mıydınız, yoksa bu bir ilk mi? Teknoloji ‘sürat’ yapıyor Sony VAIO UX Serisi Sony VAIO laptopları UX serisiyle daha da küçüldü. Gücünü 1.20 Ghz hızındaki Intel Core işlemciden alan UX90’de Windows XP işletim sistemi bulunuyor. UX90; 512 MB RAM, 30 GB Hard Disk ve 4.5 inchlik dokunmatik ekrana sahip. Bir laptopda bulunan birçok özelliği sahip olmasına rağmen çok daha küçük olması UX serisinin en büyük avantajı. Yeni VAIO’da entegre dijital fotoğraf makinesi de bulunuyor. Panasonic Viera Plazma TV Panasonic’in 50 inchlik (127 ekran) TH50PV600 modeli vitrinlerde yerini aldı. 10000:1 yüksek kontrast oranıyla parlak renkler vadeden Panasonic Viera’nın çözünülürlüğü 1366x768 ve HD yayınlarına uyumlu. TH50PV600, 29 milyar renk içeren ekranıyla canlı ve keskin görüntüler vadediyor. Plazma TV’de bilgisayar girişi de bulunuyor. Creative HN700 Kulaklık Başarılı multimedya firması Creative yeni kulaklığı HN700 ‘ü tanıttı. HN700; Dışarıda ve toplu taşıma araçlarında müzik dinleyenlerin en büyük sorunu olan ses kirliliğini yeni aktif gürültü engelleyici özelliği sayesinde minimuma indiriyor. HN700 kulaklık seti, ses seviyesini daha da artırarak müziği, gürültüden daha baskın bir hale getirmek yerine noise cancelling özelliği ile harici gürültüleri izole ediyor ve 15dBİ300Hz’de gürültü izolasyonu sağlıyor. Creative HN700, 1.5 metrelik kablosunun yanısıra ergonomik ve katlanabilir yapısıyla seyahatlerinizde avantaj sağlıyor. Seiko’dan Bluetooth’lu saat 1881 yılında kurulan Japon saat firması Seiko ilk Bluetooth’lu modelini yıl sonunda piyasaya sürmeye hazırlanıyor. CPC TR006 olarak adlandırılan şık tasarımlı saat, cep telefonunuzla bağlantı halinde olacak. Cep telefonunuza çağrı geldiği zaman sizi uyaracak ve kimin aradığını gösterecek. Ayrıca SMS ve email aldığınızda da bunu CPC TR006’ın ekranında görebileceksiniz. Saat ayrıca cep telefonunuzdan uzaklaştığınız zaman size haber verecek ve telefonunuzu unutma derdi ortadan kalkacak. Televizyon keyfi DVD kalitesinde Vestel’in DVDR 500 adlı modeli DVD, VCD, Audio CD, MP3 ve DivX gibi birçok formatı oynatmasının yanısıra DVD kayıt özelliğiyle öne çıkıyor. 80 GB’lık hard diski bulunan DVDR 500’a 111 saatlik televizyon kayıdı yapılabiliyor ve bu kayıtlar DVD’ye yazılabiliyor. Ürünün başka bir avantajı ise televizyon izlerken 1 saatlik zaman dilimi içinde yayını durdurabilmesi, geri alabilmesi ve yeniden başlatabilimesi. kzulal@yahoo.com randevusu Kudsi Erguner yine ilginç bir konserle Caz Festivali’nde Füzyon müziğe dünyanın farklı yerlerindeki yaklaşımlar ve tepkiler nasıl? Müzikte füzyonun gerçekleşmesi için, iki yol vardır: Ya bir müzik diğerine adapte olur ya da birbirine benzer ortak noktalar ortaya konularak uyuşulamayacak veriler terk edilir. Ben bunun tersine, yapmaya çalıştığım füzyonlarda farklılıkları yok etmemeyi denedim. Bence müzikler değil müzisyenler füzyon olabiliyor. Batılı müzisyen arkadaşlarım, özellikle caz müzisyenleri, bu konuda Batı müziği yapan çoğu Türk müzisyenden çok daha saygı ve yakınlık gösterdiklerinden, ürettiğimiz CD’ler ve verdiğimiz konserler her zaman ilgi gördü. Örneğin bu ay Saint Denis Festivali’nde ünlü klarnet ustası Michel Portal ile verdiğimiz Mozart üzerine doğaçlamalar konserinden sonra, konunun bu büyük ustası bana, ‘‘Sayende müziği yeniden öğrendim,’’ diyecek kadar alçakgönüllü olabiliyor. Arild Andersen’le daha önce Berlin’de bir CD çalışmasında beraber olmuştuk ve büyük keyif almıştık. Bunun üzerine, Yapı ve Kredi Bankası adına hazırladığım ve Abdülmecit Köşkü’nde verdiğimiz konsere katılmak üzere Arild’i İstanbul’a davet ettim. Bu iki çalışmanın ardından, geçtiğimiz yıl Norveç’teki Molde Caz Festivali’ne Nana, ben ve Arild bir trio olarak katıldık. Aslında doğaçlamaya dayalı her konser bir ilk olmak durumunda, ancak bu ikinci konserin bizi müzikal olarak daha da yakınlaştıracağına inanıyorum. Ney’inizin 15 Temmuz’da kontrbas ve perküsyonla randevusu var. Ney’in sesi her zaman rahatlatıcı ve yumuşak ama perküsyon ve kontrbasın ne yapacağı pek belli olmuyor. O akşam Aya İrini’de nasıl bir birlikteliğe tanık olacağız? Ney, Klasik Türk şiirinde acının sembolü ama çok olgun bir hüznü yansıtıyor. Bunun temel nedeni nedir? Mevlana, Mesnevi’nin en başında, Ney’in yani mecazi olarak insanın, kendi tabiatına esir düşerek Hak’dan uzaklaşıp, yaşamının bir ayrılık hikayesine dönüşmesini şu mısralarla anlatır: ‘‘Dinle neyden kim hikayet etmede/ Ayrılıklardan şikayet etmede.’’ Nasıl balık sudayken suyun kendisi için önemini fark edemezse, insan da bu dünya yaşamı olmadan, neden ayrıldığını bilemez. Hatta ayrılık olmadan aşk olmayacağına göre, Ney’in hikayesi, hem hüzün ve acı hem de bu bilincin neşesi olabilir. Mesnevi’nin bir başka bölümünde ise, Ney’in sesini hava sanma, ateştir; kimde bu ateş yoksa ona yazıktır der. Demek ki, insanın bu ayrılığı hissetmesi ve anlatabilmesi de büyük bir lütuftur. Ney’in sesinde anlayana hem ayrılık hüznü, hem de vuslat (kavuşma) neşesi vardır. Doğu müziği ile Batı müziğinin birlikteliği son yıllarda bir trend halini aldı. Bunun kitlesel müzikte kullanımını bir yana bırakırsak, sizin farklı bir boyutta yarattığınız müzikal kaynaşmalara temel düşünce nedir? vermek zorundadır. Bu mücadele şovenist nedenle değil, dünyanın bu çeşitliliğe gereksinimi olduğu için verilmelidir. Özellikle ‘kültürlerin çatışması’ şeklinde bir kavramın türetildiği ve farklı tarihsel, kültürel ve dinsel geçmişleri olan toplumların birbirlerine toleranslarının azaldığı bir dönemde müzik aracılığıyla insanların birbirlerine yakınlaşması sağlanabilir mi? Fotoğraf: UĞUR DEMİR Her müzik aletinin bir karakteri olsa da, çalan kişinin zevk ve müzikalitesine göre bambaşka renklere bürünebiliyor. Ayrıca zıtların bir araya gelmesinin de ayrı bir güzellik olduğuna inanıyorum. Müzikolojik olarak ‘Swing’ kelimesinin tanımını, gerilim ve yumuşama olarak kabul edersek, Ney’in rahatlatıcı ve yumuşak sesi ile kontrbas ve perküsyonun bir araya gelişi, cazın temeli olan Swing’e yol açabilir. Bugüne kadar birçok ünlü müzisyen ve sanatçı ile çalışmalar yaptınız. Peter Gabriel, Peter Brook, Martin Scorsese, Carolyn Carlson bunlar arasında yer alıyor. Bu tür yeni projeleriniz var mı? Maurice Bejart ile gerçekleştirmeyi arzu ettiğimiz ‘‘Mevlana’’ projesi henüz gündemde, ancak kendisinin ilerleyen yaşı ve hastalanması nedeniyle şu anda beklemede. Ünlü Fransız yazarı Jean Claude Carriere, Mevlana’nın Divanı Şemsi Tebrizi adlı eserinden yapılan tercümeleri, okudu ve ben kendisine Ney’imle eşlik ettim. Bu çalışma bir CD olarak Gallimard yayınevi için hazırlandı. Mozart’ın ‘‘Saraydan Kız Kaçırma’’ operasına cevaben hazırladığım ‘‘Saraya Dönüş’’ adlı opera çalışmamı Fransızca’ya tercüme ederek yeniden hazırlamaya başladım. Maalouf’un librettosu ‘‘Arapların Gözüyle Haçlılar’’, ‘‘Afrikalı Leo’’, ‘‘Semerkant’’, ‘‘Işık Bahçeleri’’, ‘‘Beatrice’den Sonra Birinci Yüzyıl’’, ‘‘Tanios Kayası’’, ‘‘Doğu’nun Limanları’’, ‘‘Ölümcül Kimlikler’’, ‘‘Yolların Başlangıcı’’... Evet, Lübnanlı yazar Amin Maalouf’tan söz ediyorum. Kitapları 20’den fazla dile çevrilen ünlü yazarın son eseri ‘‘Adriana Mater’’, ülkemizde Yapı Kredi Yayınları tarafından Samih Rifat’ın çevirisiyle yayınlandı. ‘‘Adriana Mater’’, Maalouf’un ‘‘Uzaktan Aşk’’tan sonra Opera de Paris’nin isteği üzerine kaleme aldığı ikinci libretto. Finlandiyalı müzisyen Kaija Saariaho’nun bestelediği opera, Peter Sellars tarafından bu yılın Mart ayında Paris’te sahneye kondu. Maalouf’un bu opera için yazdığı libretto, kısa ama oldukça etkileyici ve bir o kadar da önemli. Önemli; çünkü tüm insanlık için ortak bir konuyu işliyor: Şiddet ve bağışlama duygusu. Maalouf, Ortadoğu, Afrika ve Akdeniz topraklarının tarihi gerçeklerini fantezilerle bir araya getiren ve çoğunlukla İslam ile Hıristiyanlık ve Batı ile Doğu arasındaki çatışmaları yansıtan bir yazar. Onun eserlerinde beni en çok çeken şey, dünyanın herhangi bir yerinden kalkıp tamamen farklı bir bölgeye giden ve bulundukları ortamın değer ve inançlarına karşı azınlıkta kalan karakterler; yani yabancılar, nereye ait 20 yüzyılın sömürgecilik ve neo sömürgeciliğinin hemen ardından başlayan Globalizm dönemi, tüm dünyayı tek bir kitle kültürüne doğru götürüyor. Şu anda iletişim olanaklarının güçlü olduğu Batı ülkelerinden, özellikle Kuzey Amerika’dan gelen kültürel tsunami her şeyi silip süpürmekte. Bu akıma ayak uydurmaya çalışan Doğulu sanatçılar da evrenselliğe ulaştıklarını veya yenilik yaptıklarını sanarak, kendi ülkelerinin en yüksek değerlerini dahi hiç çekinmeden hoyratça bu fırtınanın içine atıveriyorlar. İşin acı tarafı, o ülkelerin aydınlarının da bu kültür erozyonunu önemli sanat olayı gibi alkışlaması. Benim acizane altını çizmek istediğim, dünya kültürü oluşumuna, dünyanın farklı medeniyetlerinin ve kültürlerinin de eşit şartlarda katılabilmesidir. Tek renkli, tek müzikli, tek düşünceli dünya bence bir felakettir ve buna karşı her sanat ve fikir adamı kişilik mücadelesi Hoşgörü veya tolerans bence sadece Doğu insanından beklenilmemeli, çünkü Batı kültürünün de bağnazlıkları olduğu kesin. Batı’nın kendine benzemeyen kültür ve medeniyetleri nasıl hor gördüğünü tarih ortaya koymakta. Bugün Batı’nın olmasını istediği bir Doğu ve ona reaksiyon gösteren bir Doğu var. Ancak kendisi gibi olmaya çalışan Doğu da kendi medeniyet ve kültürünün mirasını ve estetiğini tamamen kaybetmiş durumda olduğundan, verdiği mücadele sadece kuru bir gürültüden öteye gidemiyor. Sonuçta, kitle kültürünün içinde belki de hamburger kültürüne mayonez olmaktan öteye gidemeyen çalışmalarla kimlik buluyor. Farklı müziklerin dinlenmesi için, farklı kültürlere ait müziklerin yozlaşmamış versiyonlarının dinlenebilir olması gerekiyor. Aksi takdirde, bugün yakınlaşma zannedilen müzikler ters etki yapacaktır. Aslında tolerans ve hoşgörü kelimeleri bir hiyerarşi içeriyor ve güçlünün başkasının verdiği rahatsızlığa lütfen (!) tahammül etmesi anlamına geliyor. Hoşgörü kelimesini siyasal olarak ise, döven ve öldüren güçlünün, zulmettigi zavallıya verdiği ahlak dersi olarak tanımlayabiliriz. İnsanların en derin hislerine tercüman olabilen müzik sanatı, içinde yasadığımız bu vahşet dolu adaletsizlik ortamında, insanlıktan ümit kesenlere bir ümit kapısı açabilir. olduğu belli olmayanlar. Yazarın bu son eserinde ise ulusal kimlikler belirsiz, yalnızca insanlar var. Libretto’da anlatılan olayın nerede geçtiği tam olarak belirtilmemiş, ama Ortadoğu ya da Balkanlar gibi savaşın yaşandığı bir ülke olduğu seziliyor. Hikayenin toplam dört kahramanı var: Savaş ortamında tecavüze uğrayan ama çocuğunu aldırmayı reddeden Adriana, büyüyünce babasının gerçek kimliğini öğrenen oğul Yonas, savaştan yaralı dönen, umutsuzluğun pençesine düşmüş baba Tsargo ve Adriana’nın kız kardeşi Refka. Adriana, acı gerçeği oğlundan saklamıştır. Oğlu durumu öğrenince ona ne diyecektir? İntikamını Yonas aracılığıyla mı alacaktır? Gerçek yıllardır kendisinden saklandığı için çılgına dönen genç Yonas, annesine tecavüz eden öz babası ile karşılaşınca ne yapacaktır? ‘‘Hileli yaşam dağıtıcısı’’ diye tanımladığı babasına olan nefreti onu nereye götürecektir? Bütün bu soruların yanıtları kitapta. Maalouf, insanoğlunun içindeki öç duygusunu öylesine çarpıcı bir şekilde işlemiş ki, özellikle eline bıçağı ya da silahı alanın bir diğerini kolaylıkla vurduğu, bireysel ve toplu şiddetin kol gezdiği günümüzde, bu kitap herkese salık verilmeli. Nisan ayında BBC’nin HardTalk adlı programında Amin Maalouf ile yapılan bir söyleşiyi seyretmiştim. Yazar, kendisiyle Paris’teki evinde röportaj yapan BBC muhabirine şöyle diyordu: ‘‘Romanlarımda eski yüzyılları ele alıyorum. Çünkü insanların geçmişte birlikte yaşayabildikleri anı bulmaya çalışıyorum.’’ Maalouf, aynı çabayı bu eserinde de sürdürüyor. HAFTA SONU 14 CMYK Saraydan Kız Kaçırma’ya yanıt