Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Türkiye’de işsizlik artıyor, Avrupa kendini koruyor Gökhan GÜNAYDIN (Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı) vrupa Birliği süreci, tüm sektörlerde olduğu gibi tarım sektöründe de, çok dikkatli bir değerlendirmeyi gerekli kılıyor. Bu değerlendirme, AB belgelerinin içeriğinin analizi çalışmasını da mutlaka kapsamak zorunda. Böylelikle hem AB’nin geleceğe ilişkin öngörü ve istemlerini deşifre etmek olanaklı kılınabiliyor, hem de iç politikaların tüm sektörlerde AB’ye endekslendiği ortamda, gelişmeleri "anlamlandırabilmek" kolaylaşıyor. Önce, sözü edilen belgelerin bir dökümünü yapalım: Avrupa Birliği, Aralık 1999 Ayı’nda gerçekleştirilen Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin AB’ye aday konumunu kabul ettikten sonra; 2001 – 2003 ve 2005 yıllarında olmak üzere tam üç kez Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB) yayımladı. Bu belgeler, Konsey’in aday ülkeye yönelik müktesebat uyumunda öncelik ve ilkeleri ortaya koyduğu belgeler niteliğindedir. Buna karşılık Türkiye, 2001 ve 2003 yıllarında iki kez "Ulusal Program" yayımlayarak, bu ilke ve önceliklere hangi zaman ve finansman planlaması içerisinde uyacağına ilişkin taahhütlerini ortaya koydu. AB’nin süreci yıllık olarak izleme ve denetleme konusunda yararlandığı araç ise İlerleme Raporları. 1998 yılından bu yana Türkiye için tam 8 adet İlerleme Raporu yayımlandı. Bunları tamamlamak üzere, tümü 2005 yılında yayımlanan "AB Genişleme Strateji Belgesi", "Türkiye’nin AB Üyelik Perspektifinden Kaynaklanan Konular Belgesi" ve "AB Müzakere Çerçeve Belgesi" ni saymalıyız. Görülüyor ki, AB sürecini yalnızca AB’nin kendi belgeleri üzerinden izlemek bile, oldukça kapsamlı bir çalışmayı gerekli kılıyor. Bu belgelerin hepsinde sözü edilen "kişilerin serbest dolaşımı" konusu ise, tarımdan dolayımlanan bir sorun. Çünkü AB, uygulanan/uygulanacak politikalarla tarım sektöründen kopacak yaklaşık 20 milyon insanın doğuracağı sorunlardan kendisini ırak tutmak istiyor. Önce konuyu "teknik açıdan" ele alalım. Çeşitli raporlarda AB, yabancı işçilerin ve mühendislerin Türkiye’de çalışmasına yönelik kısıtlamaların kabul edilemez olduğunu söylüyor... Buna karşılık, bırakın üyelik öncesi dönemi, olası bir üyelik anında bile "kişilerin serbest dolaşımına" kalıcı kısıtlama getirebileceğini not etmekte bir sakınca görmüyor. Bilindiği üzere, Türkiye ile müzakerelerin açılmasına yönelik 17 Aralık 2004 tarihli Konsey Kararı, kişilerin serbest dolaşımı, yapısal politikalar ve tarım alanında uzun geçiş süreleri, derogasyonlar ve özgün düzenlemeler ile daimi koruma tedbirleri getirilebileceğini kayıt altına almıştır. Sözü edilen kararın gündüz atılan havai fişeklerle Kızılay Meydanı’nda kutlandığı saatlerde, Dışişleri Bakanlığı bir nota hazırlığı içerisindeydi. Nitekim, AB nezdindeki Türkiye Daimi Delegeliği’nin, Karar’dan 6 gün sonra, 23 Aralık 2004’te AB Konseyi Başkanlığına verdiği nota şöyle bitmekte A dir: "Türkiye’nin, Türk vatandaşlarının serbest dolaşımlarının, tarım ve yapısal fonlarda yapılabilecek zaman ve kapsam açısından sınırlı olmayan kısıtlamaların Türkiye ile yapılacak üyelik müzakerelerin bir parametresi olmasını öngören 17 Aralık 2004 tarihli AB Konseyi sonuç belgesinin 23. paragrafının ilgili bölümlerini kabul etmesi beklenmemelidir." Ancak notanın mürekkebi kurumadan, "onurlu bir bekleyiş, inatçı bir müzakere günü sonrasında", aynı koşulları taşıyan Müzakere Çerçeve Belgesi’ne, AB saati ile 3 Ekim 2005 günü imza konulmuştur. Türkiye’de işsizlik oranının yüzde 10’lara demir attığı bir ortamda, tarımdan kopacak her kişi, işsizler ordusuna katılacak ve sosyal, ekonomik, politik sorunları tetikleyecek "Kişilerin serbest dolaşımı" alanına ilişkin AB’nin en net açıklamaları, 6 Ekim 2004 tarihli, "Türkiye’nin Üyelik Perspektifinden Kaynaklanan Konular" başlıklı belgede yer almaktadır. Sözü edilen belgede yer alan verilere göre; 1960’lar boyunca Türkiye’den Avrupa’ya iş göçü, yıllık 80 bin kişi düzeyinde gerçekleşmiştir. 1970’lerin ikinci yarısında Avrupa’nın işgücü talebinin düşmesi ve yasal işgöçü kanallarının kapatılması sonrasında, 1980’lerde Türkiye’den yıllık göç 40 bin ila 60 bin arasına gerilemiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre, Haziran 2005 tarihi itibariyle yurtdışındaki Türklerin sayısı 3 milyon 659 bin 967’dir. Bu kişilerin 3 milyon 100 bin 117’si Batı Avrupa ülkelerinde bulunuyor. Başka bir deyişle Türk’ler, Avrupa’da yaşayan en kalabalık üçüncü ülke yurttaşı olma konumunu, uzak ara ile korumaktadırlar. Yukarıda sözü edilen AB belgesi, yaklaşık 3 milyon Türk’ün yaşadıkları ülkelere göre dağılımını Almanya 2.3 milyon, Fransa 230 bin, Avusturya 135 bin ve Hollanda 128 bin olarak veriyor. Çalışma Bakanlığı, yurtdışına işçi statüsünde giden 1 milyon 343 bin 594 Türk’ün 1 milyon 35 bin 638’inin Batı Avrupa ülkelerinde bulunduğunu bildiriyor. Diğer taraftan, yurtdışındaki Türk işçilerinin yaklaşık yüzde 18’i bulundukları ülkelerde işsizlik sorunu yaşamaktalar... Avrupa ülkelerine yönelik kontrolsüz bir göç akımının işgücü piyasasında ciddi sorunlar yaratacağı endişesinin dile getirildiği AB Belgesi’nde, gelecekteki potansiyel göç olasılığı üzerine yapılmış bazı araştırmaların sonuçları da veriliyor. Bunlardan biri olan Danimarka Planlama Teşkilatı’nın araştırma sonuçlarına göre, Türkiye’den Avrupa ülkelerine göç etme potansiteli olan kişi sayısı 2.7 milyon. Aynı rakam, Birliğe 1 Mayıs 2004 tarihinde üye olmuş 10 merkezi ve Avrupa ülkesi için 2.9 milyon kişi olarak veriliyor. Münih’teki bir Enstitü (Osteuropa Institut) ise, yalnızca Almanya’ya yönelecek Türk göçmen sayısının 4.4 milyon olacağını öngörüyor. Göç alma konusunda yine Almanya, Fransa, Hollanda ve Avusturya’nın başı çekeceği tahmin ediliyor. Tam da burada, Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2004 ila 2005 yılları üçüncü çeyreğinde, yani bir yılda tarımda çalışan sayısının 1 milyon 561 bin kişi azaldığına ilişkin istatistiğini anımsamak gerekiyor. "AB ülkelerinde tarımın istihdamdaki payı yüzde 5 iken Türkiye’de yüzde 33’tür ve bu yapısal farklılığı ortadan kaldırmak gerekmektedir" şeklindeki söylem; iç ticaret hadlerinin radikal bir şekilde tarım aleyhine döndüğü ortamda bir politik tercihi yansıtır nitelik kazanmaya başladı. "Kuş gribini önlemek için köy tavukçuluğunu bitirmek gerekir" şeklindeki "ilmi" açıklamalar da işin tuzu biberi... Kısaca belirtilmelidir ki, Türkiye’de işsizlik oranının yüzde 10’lara demir attığı bir ortamda, tarımdan kopacak her kişi, işsizler ordusuna katılacak ve sosyal, ekonomik, politik sorunları tetikleyecektir. Avrupa sorunun farkındadır ve kalıcı derogasyonlarla kendisini korumaya azimlidir. Güncel ve yakıcı olan soru ise şudur; 20 milyonun üzerindeki köylü yaşamını hiçe sayan bir politik bir tercihe dönüşen "tarımı çökertmek ve köylüyü yerinden etmek" planının ne denli tehlikeli sonuçlar üretebileceğinin, kentlerde yaşayan insanlar ve ülke kamuoyu farkında mıdır? 24