Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tavuk bitti, kırmızı ete hücum başladı, fiyatlar yükseldi Kaçakçıların gözü aydın! Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ (Ankara Bölgesi Veteriner Hekimler Odası Başkanı) Y ıllardır hep felaket tellallığı yaparak söylediğimiz şeyler gerçek oldu. Sonunda kuş gribi doğudan başlayıp en batıya doğru yayılıyor ve bu arada insanların ve de kuşlarımızın canını almayı sürdürüyor. Bir şeyi kırk sefer söylersen olur derler ya bizim söylememiz kırk kere kırk oldu. Keşke yanılsaydık, keşke bu durumlara düşmeseydik, keşke hiç kayıp vermeseydik. Keşke adımız sadece felaket tellalı olarak kalsaydı. Canlı hayvan ve et kaçakçılarının da gözü aydın. Tavuk bitti. Kırmızı ete hücum başladı. Fiyatlar yükseldi. Artık daha fazla kaçak hayvan getirecek ve daha fazla kazanacaklar. Çözüm için acaba kırmızı et ithali kolaylaştırılır mı? Kimbilir? Ekonomimizin şahlanması ve böyyük Türkiye olma umutlarıyla aldığımız şu ünlü 24 Ocak 1980 kararları ile başlayan süreçte ülkemizde hayvan hastalıklarıyla mücadele eden, taşra teşkilatı ile sürekli köylünün yanında olan veteriner işleri genel müdürlüğünü kapattık. Yerine ABD’den alındığı söylenen ve Uluslar arası Cenevre Anlaşmasına aykırı bir yapıyı sistemimize monte ettik. Tasarruf gerekçesiyle veteriner hekim, veteriner sağlık teknisyeni ve tekniker kadrolarını kıstık. Köylüyü kaderine terk ettik. Ne de olsa bize bir şey olmazdı. İnsan sağlığının korunması ile yakından ilişkili olan ve 1930 yılında çıkarılan 1593 sayılı Umum Hıfzısıhha Kanunu, Halk sağlığının korunması için (bakınız 9. maddesi) tabip, veteriner hekim, eczacı ve yardımcı sağlık personelini yetkilendirmesine rağmen Tabip Bakanlığında pardon Sağlık Bakanlığı’nda bu gün için merkezde 3, enstitülerinde 14, taşra teşkilatında ise bir elin parmaklarını geçmeyen veteriner hekim bulunmaktadır. Halbuki insanlarda ihbarı zorunlu hastalıkların yüzde 50’si, enfeksiyon hastalıklarının yüzde 60’ı zoonoz (hayvandan insana geçen) karakterdedir. Dünya Sağlık Örgütü ve Gıda ve Tarım Örgütü’nün Ortak Uzmanlar komitesi 1970’den itibaren veteriner halk sağlığının önemle üzerinde durmasına rağmen ne yazık ki bizler buna pek kulak asmamışız. Her seferinde yüzümüze söylenmese de "bu köpek (kibarlık olsun diye bunu kullandım) baytarlarının Sağlık Bakanlığı’nda işi ne" mantığıyla olaya bakmışız. Yıllar önce Bursa İl Sağlık Müdür Yardımcılığına bir Veteriner Hekim atandığı zaman gazete ve televizyonlar bas bas bağırıyorlardı "Sağlığımız baytarlara emanet". Peki Milli Parklar ve Ormanlarımızda hiç hayvan yok mu? Onların sağlığı kime emanet ediliyor. Çevre ve Orman Bakanlığında yaban hayatının sağlığına ilişkin bir veri var mıdır? Merkezde bulunan 3 tane numunelik veteriner hekim sizce yeterli mi? Taşra teşkilatlarında niye yoklar? Kuduz, verem, kuş gribi vs gibi 250 kadar zoonoz hastalık yaban hayvanlarında görülmüyor mu? Buraların görev sahası Çevre ve Orman Bakanlığının değil midir? Her belediyede veteriner işleri müdürlüğü kurulması zorunluyken ve buradaki müdür daimi encümen üyesiyken hangi akla hizmetle son Belediyeler Kanunuyla Belediye başkanının insafına bırakıldı? Tasarruf tedbirleri uygulamak için aklına başka çözüm yolu gelmeyen Başkanlar da Müdürlüğü Şeflik düzeyine indiriyor. Ondan sonra sokakta başı boş hayvanlar dolaşmaya ve hastalık yaymaya başlıyor. Gıda işletmelerinin kontrolleri yapılmıyor. Araştırma enstitülerinin varlığını unuttuk, hatırladığımızı da kapattık. Ülkemizde tavuk hastalıkları konusunda uzmanlaşmış ve alanında tabiri caizse Ortadoğu ve Balkanların en iyisi konumunda olan Manisa Tavuk Hastalıkları Araştırma Enstitüsü’nü elektrik borcu çok geliyor diye kapattık. Sonuç; kuş gribinden dolayı milyarlarca dolarlık kaynak israfı, kanatlı soykırımı ve can kaybı. Niye şaşırdınız? Farklı bir sonuç bekleyen mi var mı? Yıllarca bu ülkede en ücra köylere bile giderek köylünün elindeki hayvanla temas eden, koruyucu hekimlik yapmaya çalışan, köylünün en ufak bir sorununda bile yanında gördüğü tek devlet görevlisini bu kadar aşağılar, özlük haklarını elinden alır, bütün kurumlarını kapatırsanız bu sonuca katlanmak zorunda kalırsınız. Komplo mu dediniz? Evet, doğru. Yukarıdaki hatalar ancak bir komplo teorisiyle açıklanabilir. Şimdi ne olacak? Öncelikle oturup şu başımızdaki belayı hep birlikte atmaya çalışacağız. Merak etmeyin bu beladan kurtulmamızı sağlayacak kadrolarımız mevcuttur. Her türlü bilgi donanımına sahibiz. Biz bu hastalığı 1878 yılından beri biliyoruz ve bütün veteriner araştırma enstitülerinde mikrobunu tespit edebiliyoruz. Öyle Sağlık Bakanlığı gibi yeni öğrenmiyoruz. Bildiğiniz gibi orada sadece Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü ile İstanbul Tıp Fakültesinde teşhis edilebiliyor. Bu gün için Van’da Veteriner Fakültesindeki öğretim üyeleri bile görevleri olmadığı halde köy köy dolaşıp hastalıkla mücadele etmeye çalışıyorlar. Ne yazık ki şu an için hastalığın görüldüğü yerin karantinaya alınması ve itlaftan başka yapacak bir şeyimiz yok. Ama bizim milli tavuklarımızı da (Denizli Horozu, Paçalı tavuk gibi) koruma altına almamız gerekiyor. Önceden bir Hayvan Gen Bankamız olsaydı bunu da düşünmezdik ya neyse. Daha sonra veteriner hekimimizle, ziraat ve gıda mühendisimizle, iktisatçımızla, doktorumuzla, ilgili tüm kişilerle oturup ulusal gıda stratejimizi, ulusal sağlık stratejimizi, ulusal çevre stratejimizi oluşturacağız. Ulusal eğitim stratejisi de işin cabası. Hükümetler gelip geçicidir. Ama stratejiler kalıcıdır. Göçmen kuşlarımızın konakladığı yerleri tahrip etmeyeceğiz. Onların doğal ortamlarını bozmayacağız. Sırf tarlalarımızı sulamak için bunların konakladığı sulak alanlarda bitkisel üretim yapmayacağız. Tarlalarımızı sulamak için başka yollar bulacağız. Evlerimizi göz zevkimiz için buralara kurmayacağız. Bulacağımız yol köy tavuğu ve köy yumurtasını tarih yapmayacak. Doğuda kar yolları kapattığında yüzlerce köye aylarca ulaşamıyorsunuz. Hangi birimiz oradaki çocuğun günlük yumurta ve et ihtiyacını ulaştıracak donanıma sahibiz. Hadi ulaştırdınız diyelim. Köylünün bunları satın alacak parası olacak mı? Hükümetin de kafası karışık. Aceleyle önünü arkasını düşünmeden yapılan beyanlar bunu açıkça gözler önüne seriyor. Aç kalan kişi eline silah alıp dağa mı çıkar, uyuşturucusilah kaçakçılığı mı yapar, başka yollara mı sapar bilemem. Hükümetin önünde iki tercih var. Ya bu olayı örtbas edecek ki yazın bu olay zaten biter, ama sonbaharla birlikte yeniden başlar. Ondan sonra eski tas eski hamam devam eder. Ya da oturup stratejilerini ortaya koyar. Bu olay diğer partilere de ders olsun. Çünkü iktidarda hangi parti olsaydı bu vahim durumla karşılaşması kaçınılmazdı. Gerçi bu hükümet süreci kendi eliyle hızlandırdı ama artık herkes planlarını buna göre hazırlamalıdır. Ülkemizde tavuk hastalıkları konusunda uzmanlaşmış Manisa Tavuk Hastalıkları Araştırma Enstitüsü’nü elektrik borcu çok geliyor diye kapattık. Sonuç; kuş gribinden dolayı milyarlarca dolarlık kaynak israfı, kanatlı soykırımı ve can kaybı. 20