Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C A Z U F U K TA N I Ş A N SPOR FUTBOL OCAK SALI A L K M A A R BAKINCA Okur Ne İstiyor? SERDAR KIZIK Lige ara verildi ama gazetelerin spor sayfalarında futbol yine tam gaz. Ana konu, üç büyükler. Hangi takım gelecek sezon kimi alacak, hangi teknik direktörlerin gözü Türkiye’de, hangi futbolcunun dişi ağrıyor, hangisinin köpeği hasta, koca koca haberler yapılıyor. Fotoğraflar deseniz gülünç. Hatta keyfiniz yerindeyse katıla katıla gülebilirsiniz bile. Korsan elbiseleri giydirilmiş (!) Ankaragücü’nden 4 futbolcu, üç büyüklere mesaj gönderiyormuş. “Korkun bizden!” Olur, korksunlar... Basketbol, biraz da voleybol, futboldan sıra bulabilirlerse haber oluyor. Diğer dallar ve sporcuların ağızlarıyla kuş tutması lazım ki manşete çıksınlar. Efendim okur “futbol istiyormuş”, gazeteler de bu nedenle diğer dallarla ilgilenmiyormuş! Geçen hafta değerli spor yazarı Öcal Uluç, radyo yayınında bu tutarsız gerekçeyi çok iyi bir örnekle sergiledi. Turgay Renklikurt’un Alem FM’de her çarşamba 14.3015.00 arasında hazırladığı ‘Spor ve Sağlık’ konulu programın düzenli konuğu Uluç, Milliyet’in Yılın Sporcusu Anketi’ne dikkat çekti. Gazete okurunun hiçbir futbolcunun yer almadığı adaylar arasında voleybolcu Neslihan Demir’i birinci, 16 yaş Avrupa Satranç şampiyonu Kübra Öztürk’ü ikinci seçtiğini anımsattı. Ardından da sordu: “Neslihan’ı ve Kübra’yı tanıyan kaç spor yazarı, spor yorumcusu var acaba? Şükrü Saracoğlu ya da Ali Sami Yen’deki spor yazarları tribününe soralım. Eğer yüz kişiden 10’u bu isimleri tanırsa bundan sonra spor yazmam...” Uluç ve Renklikurt, çeşitli örneklerle ‘okurun salt futbol istediği’ söylemini boşa çıkardı. Cumhuriyet Spor Ödülleri’nde de ilk sırayı Neslihan’ın alması, ikinciliğe jokey Halis Karataş’ın, üçüncülüğe de atlet Halil Aktaş’ın seçilmesi, Ulusal Erkek Basketbol Takımımızın da ‘yılın takımı’ olması bu yargıyı güçlendiriyor. Karatede Dünya Kupası şampiyonu Yıldız Aras, bedensel engelli okçulukta Gülbin Su, buz patenci Tuğba Karademir, güreşte gençler dünya şampiyonu İsmail Güzel, tekvandoda gençler dünya şampiyonu Zeynep Kirez, Everest’e çıkan ilk Türk bayan Elif Maviş, cimnastikte dünya şampiyonasındaki ilk Türk bayan sporcu Göksu Uçtaş, sualtı dalışta dünya rekortmeni Devrim Ulusoy, boksta bayanlar dünya şampiyonu Hasibe Erkoç, atıcılıkta gençler dünya şampiyonu Yusuf Dikeç ve umut veren, ismini duymadığımız pek çok değerimiz spor sayfalarında daha çok yer almayı hak ediyor. EPosta:serdarkizik?cumhuriyet.com.tr Uçan Hollandalı F enerbahçe’nin UEFA Kupası’ndaki rakibi AZ Alkmaar yakından tanıdığımız bir takım. Özellikle Hollanda’da son 2 sezondur kimsenin beklemediği başarılara imza attılar. Kimileri bunun bir tesadüf olduğunu ve bu yıl vasat bir ekip haline dönüşeceklerini söylese de ‘Alkmaar Fırtınası’ dinmek bilmiyor. Sezonun ilk maçında kendi evinde Nac Breda karşısında farklı bir galibiyet (81) alan Hollanda ekibi, bir anlamda ‘Artık bizde güçlü bir takımız’ mesajını veriyordu. Elbette daha ligin başıydı ve şüpheler devam etmekteydi. Hollanda 1. Ligi’nde oynayacakları iki deplasman maçından sonra Kayseri ile zorlu bir UEFA Kupası mücadelesi onları bekliyordu. Ve de onlar bu 3 maçtan da yengiyle ayrılırken, manşetlerde ‘Hollanda’nın yeni büyüğü AZ’ başlıkları göze çarpıyordu. Ara sıra her takımın tökezleyeceği bir zaman gelecekti. Alkmaar için bu, çok terledikleri Kayseri karşılaşmasından sonraki ilk lig maçında (Twente/22) geliyordu. Moraller bozuluyor muydu? Tabii ki hayır. Zira kurt teknik adam Van Gaal, ekibini iyi tanıyor ve gerekli motivasyonu sağlıyordu. Sezon başlangıcından beri en zorlu maçlar bekliyordu onları ama hazırdılar buna. On günde 4 mücadeleye çıkacaklar ve UEFA Kupası’na ya tamam ya da devam diyeceklerdi. Bu ‘zorlu virajda’ 2 beraberlik alsalar bile Kayseri’den mutlu dönüyorlardı, tüm Türkiye’yi üzerek. Amaçlarına ulaşmış ve UEFA’da gruplara kalmışlardı. Artık önlerinde rahatlayacakları 14 günlük bir dinlenme süreci başlıyordu. Hem lige hem de Avrupa Kupası’na hazırlanmak için mükemmel bir fırsat elde etmişlerdi. Bu dönemi çok iyi değerlendirdikleri Sparta ile deplasmanda oynadıkları maçta göze hemen çarpıyordu. Özellikle savunmayı iyi kurgulamış ve karşılaşmadan gol yemeden galip ayrılmışlardı. ya karar vermişlerdi; ‘hücum’. Utrecht, Grassophers ve Waalwijk’i devirirken rakiplerine gol olup yağıyorlardı. Ama asıl ‘sağanak’ kupa maçında boy gösteriyor ve rakip kaleyi 10 kere sarsıyorlardı. Kendi evlerinde Heracles’i ‘yine’ farklı geçtikten sonra takımda aşırı bir özgüven oluşuyordu. Feyenoord deplasmanında adeta bir ‘gol düellosu’ yaşanıyor ve son dakikalarda yedikleri 1 golle sahadan boynu bükük ayrılıyorlardı. Ardından Heerenveen’i yeniyorlardı ama takımdaki rahevet bu maça da yansıyor ve ancak son 10 dakikada buldukları golle 3 puana uzanıyorlardı. Bu defa duraklama dönemi biraz uzuyor ve UEFA Kupası kapsamında oynadıkları Liberec maçında da beraberliği zor kurtarıyorlardı. Zayıf Excelcior’u kendi evlerinde rahat geçerken, akılları deplasmanda oynayacakları Ajax mücadelesindeydi. İki takım da modern futbolun gereklerini gösterirken Ajax, ilk devreyi Heitinga’nın attığı golle önde kapatıyordu. İkinci yarıya fırtına gibi başlayan AZ aradığı golü Şota’yla buldu. Bu gol güvenlerini yerine getirmiş olacak ki bir kez daha Ajax ağlarını havalandırmakta zorlanmıyorlardı. Ancak Hollanda’nın ‘yeni keşfi’ Huntelaar sahneye çıkıyor ve takımına beraberliği getirirken, Alkmaar’ın galibiyet umutlarını söndürüyordu. Yeni yıl yaklaşırken, İspanya’nın en iyi takımlarından olan ve kendi evinde oynadığı bütün maçları kazanan Sevilla ile UEFA Kupası (C) Grubu’nun liderlik mücadelesine çıkıyorlardı. İki takımda temkinli başladı mücadeleye. İlk devre biterken skor tabelası ‘00’ ı gösteriyordu. Oyunun ikinci bölümünde de pek de bir değişiklik yoktu, Sevilla kazandığı penaltıyı gole çevirene kadar. Alkmaar, önce beraberliği yakalıyor ve ardından da 90+3’de galibiyeti yakalıyordu. Bu maçtan sonra lige dönen Az, kendi evinde Groningen’i kolay geçiyordu. Ne var ki 2006’da oynadıkları son 3 maçta galibiyet alamadılar. Bunun verdiği moralle çıkıyorlardı Braga karşısına. Savunma, yine görevini eksiksiz yerine getiriyor ve ‘sıkı’ defansıyla ünlü Portekiz takımını 30’la geçiyorlardı. Ancak bu galibiyeti geride bırakmak zorundaydılar çünkü çok zorlu bir maç onları bekliyordu ligde. PSV’yi tıklım tıklım dolan DSB Stadı’nda konuk ettiler. Konukseverliklerini gayet iyi göstererek daha ilk yarıda yedikleri 3 golle, Hollanda’nın ‘en büyüğünü’ devirme şanslarını kaybediyorlardı. Kuşkular, az da olsa, tekrar baş gösteriyordu. Dünya üzerindeki birçok takımın aksine onlar bu hezimetten ders çıkarmayı başarıyorlardı. Willem II karşında aldıkları galibiyetle toparlanmaya başladılar. Artık AZ, savunmaya verdiği önemi azaltmaya başlamış ve en iyi yaptıkları işi uygulama 5