Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C D SPOR ATLETİZM OCAK SALI Sponsor ve devlet F ALTERNATİF Medyada Transfer Yalanları BARBAROS ÇIDAL utbola bir aylık aranın verildiği şu günlerde transfer piyasası da tekrar açılmış durumda ama ara transferde şu ana kadar önemli bir gelişme olmadığını görüyoruz. Gazetelerin transfer haberleriyle prim yaptığını düşünürsek çıkan isimlerin birçoğunun baştan olmayacağunı zaten anlamamız gerek. Roberto Carlos defterini tekrar açmak, her fırsatta Song’u göndermek, Kleberson’u defterden silmek bile artık işe yaramıyor. Çünkü futbolseverler bu tip haberlere artık itibar etmemeye başladı. İnternet ve teknolojinin diğer imkanları sayesinde dünyada olup bitenden anında haberdar olan ve dünya liglerini televizyondan takip etme şansı olanlar için bazı spor gazetelerimizin desteksiz atışları zaten pek önem taşımıyor. Ama ‘Kör satıcının alıcısı’ misali hala bu haberlere itibar eden bir kesimin olduğunu da inkar edemeyiz. Transfer haberi yapmak bu medya organları için adeta çocuk oyuncağı. Hergün o takımın sayfasını doldurmak zorunda olan ve adı spor gazetesi kendisi futbol gazetesi olan bazı yayın organları akla hayale gelmedik yollarla bu haberleri yapıyorlar. Ara transfer biraz zayıf geçse de yaz aylarında coşan bu arkadaşlarımızın Türkiye’ye getirmediği oyuncu kalmadı herhalde. Bu işin 2 yöntemi olduğunu gözlemledim: 1 Önce o takımla ilgili hangi mevkide oyuncu eksiği varsa o saptanır. Avrupa’nın ünlü isimleri arasından boşta olan varsa not edilir, yoksa da sorun olmaz akla ilk gelen ve tercihan güzel bir resmi arşivde bulunan saptanır ve sıra haberi yazmaya kalır. Burada oyuncunun mutlaka “Türkiye’ye gelmek istiyorum” lafına yer vermek ve hatta yöneticilerden biriyle gizli bir görüşme yaptığını yazmak habere inandırıcılık katar. 2 Resim çektirmek... Bir spor gazetesi için bulunmaz fırsat transferde adı geçen futbolcuyla muhabirinin yan yana çekilmiş bir resminin olmasıdır. Bu okuyana “Bakın biz adamla konuştuk, bilgileri aldık kafadan haber yazmıyoruz” mesajını vermeye yarar. Ama çoğu yabancı dil bilmeyen bilse bile futbolcuyla sadece hatıra resmi çektiren arkadaşımızın aldığı bir bilgi yoktur. Futbolcunun eline çalıştığı gazetenin bir sayısını tutuşturmak ve yanına geçip 1 kare resim çekmek, o futbolcuyla yapılan 1 sayfalık özel röportaja nasıl dönüşebiliyor bunun sırrını ünlü sihirbaz David Copperfield bile çözemez. Ama geçen yaz yapılan bir transfer haberi “Artık pes” dedirtti ve olaya farklı bir boyut kattı. Arjantin kampına giderek Crespo, İngiltere kampına giderek Campbell ile röportaj!!! yapmayı başaran muhabirler “Fenere geliriz” mesajını bizzat futbolculardan almıştı. Ama tek sorun aslında kampa kimsenin gitmemesi ve futbolcuların başkalarıyla çekilmiş fotoğraflarının photoshop’da değiştirilmesiydi. Arjantin formasını bir hayranına imzalayan Crespo bir anda Fenerbahçe formasını muhabire imzalayan adama dönüşmüştü. Bu arkadaşlar kampa giderek kafa uzatıp resim çektirmeye bile gerek görmemiş daha doğrusu bizi aptal yerine koymak için popolarını kaldırmaya gerek duymamıştı. Hep söylüyorum gerekirse kötü adam olmaya devam ederek yine söyleyeceğim, eski tip gazetecilik ve televizyonculuk bitti. Bu çağda kimse yalanlara körü körüne inanmıyor. Sokaktaki insanların çoğu bu işi medyadaki miyadını doldurmuş olanlardan daha iyi biliyor ve takip ediyor. İşini doğru yapanlar ve bu yazdıklarıma benimle beraber gülebilenler zaten bu yazıdakileri üzerine almayacaktır. Benim umudum onların çoğalması ve hayatta kalabilmesidir. B A Ş TA R A F I 1 8 . S AY FA D A ünyaca ünlü atletler, katıldıkları yarışlardan aldıkları paralar ve kendilerini destekleyen sponsorların katkıları ile spor yapar ve hayatlarını kazanırlar. Dünyanın pek çok yerinde meşhur atletler, istedikleri zaman, istedikleri yer ve istedikleri sürece kamp yaparlar ve paralarını da kendi ceplerinden öderler. Onların bu yatırımı, mevsim içinde katıldıkları yarışmalar ve kazandıkları birincilikler sonunda aldıkları parayla karşılanır. Biz de ise genelde tüm bu hazırlık masrafları devlet tarafından karşılanır. Ve büyük başarılar aldıkları zaman, Türkiye koşullarının çok üstünde miktarlarla ödüllendirilir. Atletizm Federasyonu, genelde haklı çıkabilmek için biraz kendini göstermiş atletin her istediğini yapmak ve dünya üzerinde her istediği ülkede antrenman yapma imkanını ortaya koymuştur. Ama genelde, bu atletin nasıl idman yaptığı pek soruşturulmaz, değerlendirilmez ve kendisine pek fazla sayıda yarışma imkanı yaratılamayan atlet de, bütün bu maddi ve manevi katkılara karşın, yıl sonunda büyük başarılar gösteremez. Halil, Elvan ve Binnaz, devletin bilgisizce harcanan maddi katkılarıyla antrenman yaparlar. Ama, fazla yarışmalara katılamadıklarından dolayı yapılan tüm bu katkılar bence boşa gider. DOPİNGLİ Mİ DOPİNGSİZ Mİ? T ürk toplumu olarak, Süreyya Ayhan’ın IAAF tarafından dopingle yakalanmadan boykot aldığına inanırız. Bizim inancımız bir tarafa, dünya spor alemi Süreyya Ayhan’ın 2007 sezonunda ne yapacağını beklemektedir. Zira, Süreyya Ayhan başının üzerinde kara bulutlarla koşan ve kazanacağı başarılarda dopingin katkısı olmadığını göstermek zorunda olan bir atlettir. Bu nedenle doğru olsa da olmasa da sicilinde iki yıllık bir boykot süresi yazılan Süreyya Ayhan bundan sonra elit atletler arasında sık sık doping kontrolüne alınacaktır. Doping nedeniyle boykot alan atlete bakan sporsever, daima kendine şu soruyu sorar: “Bu atlet şampiyon olmak için mi doping aldı, yoksa şampiyonluğunu sürdürmek için mi doping kullandı?” Bazıları ise bu atletin hem şampiyon olmak için hem de şampiyon kalmak için doping kullandığına inanmıştır. Süreyya Ayhan, artık 2007 yılında girdiği yarışlarda sadece birincilik için koşmayacak, başarılanının arkasında doping olmadığını da ispatlamak zorunda kalacaktır. Pek çok sporda olduğu gibi, atletizmde de doping, almış ve yürümüştür. Büyük başarılar elde eden atletlerin pek çoğunun doping aldığı ve ancak şanssız olanların yakalandıkları ileri sürülür. Herkes kendinden mesuldür. Diğerlerinin alıp almaması o atleti ilgilendirmez. Yakalanınca da, cezayı o atlet yer. Bundan önceki yazılarımda söylediğim gibi pek çok yarışmalarda yarışanlar atletler olamayıp onların arkasındaki laboratuarlardır. Yine tekrar edeyim, bir süre sonra, “Kim ne alırsa alasın” diyerek IAAF ve antidoping kuruluşlarının teslim olacağı gün gelecektir. Ama o gün gelinceye kadar da dopingle yakalananlar cezayı yiyeceklerdir. 19