05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

RADYO MU TV Mİ? ENGİN KEHALE C SPOR FUTBOL OCAK SALI F erdinand’ın iki kişi arasından geçip attığı müthiş bir golü, Schumacher’in en çıkarılamayacak topu kurtarışını, Prekazi’nin 40 metre uzaklardan frikiklerini ve daha birçok oyuncunun nefes kesen hareketlerini canlı izleyemediğimiz, sadece hoparlörlerden dinleyebildiğimiz bir zaman vardı. Bambaşka bir dünyadır radyodan maçı takip etmek. Bazen arabada işten eve dönerken, bazen tatildeyken ya da evde otururken dinlerdik maçları. O zamanlar şimdiki gibi her maç yayınlanmıyordu, haftada bir ya da iki maç televizyondan izleniyordu. Genellikle öğlen vakitlerinde maçı dinleyecek bir radyo bulma telaşı vardı. Radyodan maç dinlemek, hayal kurmanın güzelliğini içerir. Spiker, sadece genel olarak pozisyonu aktarır, olayın detaylarını futbolsever aklında canlandırır. Kim ne derse desin bunun cazip bir tarafı vardır izleyici için. Çünkü böylece her ana heyacan katabilirsiniz. Radyodan dinlerken çok heyecanlandığımız bir pozisyonu akşam maçın özetlerinde görüp “Bu muymuş yani?” diye düşünmek hangimizin başına gelmemiştir. Sadece golün heyecanlı olduğu futbolda, radyo her anı daha keyifli kılan bir unsur olmuştur yıllar boyu. Futbol endüstrisi her geçen gün geliştikçe, televizyonlardan daha çok maç gösterilmeye başlandı.Önceleri haftada üç maç yayımlanıyordu, son zamanlarda bu sayı dörde kadar çıktı. Ama yine de hayal kurmayı seven ya da televizyondan izleme imkânı bulamayan bir çok sporsever, radyo başında maçları takip ediyor. Hatta son zamanlarda TRT’nin yanına maçları yayımlayan birçok kanal geldi. Ancak bu ister istemez yayın kalitesinde düşüklüğe neden oldu. Televizyondan maçların verilmesi sporseverler için bir şans. Ancak burada yurt içi ve yurtdışı ayrımını iyi yapmak gerekiyor. Yurtdışından maçları izleyen gençler Ronaldinho’nun, Henry’nin ya da Kaka’nın yaptığı hareketleri görüyor. Zaman zaman taraftarlar başka takımların taraftarının tezahüratlarını duyuyorlar. Ve bu da hem futbolda küreselleşme yaratıyor, hem de futbol kültürü olarak daha geride kalan ülkelerin kendilerini geliştirmesini sağlıyor. Ronaldo’nun, Barcelona’da parladığı zamanı hatırlayın. Bolu Abant’ta çimlere tabureler koyup onları Ronaldo hareketleri yaparak geçmeye çalıştığımı hatırlıyorum (Ronaldo’nun meşhur iki ayağını sırayla topun etrafında çevirerek attığı çalım.) Avrupa liglerindeki maç yayınlarının şu anda geldiği noktaya bir göz atalım. Bir futbol tutkununun hafta sonu programı: Sabah kalkar, kahvaltısını eder, bir işi varsa ikiüç saat uğraşır. Ve ondan sonra hanımları çıldırtan saatler başlar, İngiltere Ligi’nden bir maç. Maçın son yarım saatini izlerken bir yandan da Almanya Ligi maçına bakılır, Premier Lig maçı bitince de tamamiyle Alman maçına dönülür. Yarım saat çay molasından sonra İngiltere Ligi’nin ikinci maçı başlar. Türkiye Süper Ligi maçı bittikten sonra, İspanya Ligi’nin başına oturulur. Yemekler tabii ki de maç izlenirken yenilir. Sabah 14.30 civarlarında başlayan bir gün, gece saat 1.00’lere kadar televizyonun karşısında geçer. Sanırım trafik canavarından sonra bir de “futbol canavarı” oluşmaya başlıyor. Gerçi erkekler bu canavarı seviyor ama, bunu bir de bayanlara sorun bakalım. Avrupa liglerinin yayını konusunda ilk adımı atan Göktuğ Sevinçli, yayınlar konusunda belki de hiç bilmediğimiz bir gerçeği ortaya çıkardı: “Bence bu liglerin yayımlanması büyük bir olay. Bunu ilk başlatan kurum ve insanlardan biri olmak da benim için gurur verici. Ancak Futbol Federasyonu’nun bize koyduğu yasaklar bizim için sorun oluyor. Hafta sonu 16:0018:30 arasında canlı maç yayını yasak ve biz birçok maçı banttan yayımlamak zorunda kalıyoruz. Bu konuda TFF’den yardım bekliyoruz.” Yayın var seyirci yok! Y urt içinde televizyon yayınının etkileri biraz farklı. Yıllar önce sevgili Yiğiter Uluğ’un da yazdığı gibi, maçların televizyondan yayımlanması 3 büyükler dışındaki takımlar için büyük bir sorun. Bu işten belli bir gelir kazanıyorlar ama bu aslında statlarına daha az seyirci geleceği için bir çeşit amorti gibi oluyor. Çünkü özellikle iki Anadolu takımının kendi aralarında oynadıkları maçlar televizyondan yayımlanınca, kulüpler maça gelecek seyirci bulma sıkıntısını çekiyor. Denizlispor Başkanı Ali İpek konuyla ilgili olarak, “Evet, gerçekten televizyon yayınlarının stada gelen seyirciyi etkilediği doğru. Bu yüzden biz kulüplerin televizyondan maç yayımlandığı zamanlarda stada gelen seyirciyi nasıl arttırabiliriz bunun çalışmalarını yapmamız gerekiyor” Türkiye’de herkesin dinlemekten keyif aldığı bir spiker olan Ercan Taner ise radyodan maç anlatmanın bir sanat olduğunu belirterek, “Biz 1983’te TRT’de iken ancak radyoda güzel maç anlatabilen arkadaşlar televizyonda maç anlatabiliyordu. Radyodan maç anlatmak hem anlatan hem de dinleyen için bir zevktir. Bunu anlatmak ise bir sanat” ifadelerini kullanıyor. Taner, televizyonun gelmesiyle radyonun etkisinden bir şey kaybetmediğini söylüyor ve ekliyor:“Eğer iyi bir spiker anlatıyorsa, radyodan maç dinlemek benim için büyük bir keyif.” Sanırım radyo ile televizyon arasındaki fark, bir kitabı okumak ve onun filmini izlemek gibi bir şey. Televizyon hayalgücünün yerini tamamen alabilecek mi? Bunun yanıtını bekleyip görmek gerekiyor. 2
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle