25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

tikçözümlerüretebilmegücünden, en önemlisi doğurganlığından ve cinsel kapasitesinden korkuyorlar. Ana erkil dönemden kalma bilinç altı bir korku bu. Kadının avantajlarını bir tehdit olarak algılama. Bu tehdidin getireceği yıkımlara uğramamak adına da kadınları ta başından baskı altında tutma, gütme gereksinmesi... Beni avutan tekşey kendini dürüstçe ortaya koymayı özendiren tavırvekavrayış bütünlüğünün özellikle genç erkekler arasında y aygınlaşmaya başlamış olması. ü yorucu erkeklik rolünü reddeden, yeni bir erkck tipi ve duyarhğı gelişmekte. Kadın erkek ilişkilerine eleştirel ama gerçekçi yaklaşımların iki cins arasındaki yapay ayrımları kaldırmada rolü olduğuna veolacağına inanıyorum. Bu konuda daha çok şey konuşulmalı, yazılmalı bence... Mor'daki Renginur karakteri kadınların daha güçlii olduğuna bir örnek bence. Hep ezilmiş, bodrum katlarda yaşamış bir kapıcı kızı ama 'metres' konumunda olduğuozordurumda hem sevgilisi llhan'ı hem de kendi ailesini idare edebiliyorve hiçdebocalamıyor. Kadınların çogu kendilerine bir hedef koyuyorlar ve o hedefe doğru yürüyorlar. Ayrıca erkekleri "idareetme"de, yönetmede, bir erkeğin bir kadını yönetmesinden çok daha becerikliler. Sanırımkadınlık deneyimlerinden süzülüp kuşaklara aktarılmış genetik bir şifre bu. Amabiryanıyla ikiyüzlülük devar bunun içinde. Renginur'unki dahayakıcı birdurum. Günümüzüngençkadınları arasında varlıklı.yaşlı birerkeğibaştan çıkarıp lükse, rahata,paraya kavuşmak hayali giderek yaygınlaşıyor. Paranın bütün değerlerin üstüne çıkıp baş köşeye kurulduğu bir düzende fiziksel ve ruhsal olarak gcrekli kapasiteye sahip olduklarınıdüşünen kadınlara buçok kolay bir hedef olarak görünüyor. Mor, Renginur'la bu kadın tipini anlatmıyor yalnızca. Ulkeninbiryerlerinde namus cinayetine neden olabilecek bir duru mun kolaylıkla netür bir alış veriş ilişkisine döndüğünü de gösteriyor. Böylece kaybolan değerleri, değişen ve çözülen insan ilişkilerini sorguluyor. Bu arada size bir de antifeminist yakıştırması yapıldı? Ne düşüniiyorsunuz? Otuz yıldan beri yazdıklarım ve kadınlarla ilgili düşüncelerim ortada duruyor. Benim inancım erkekleri iterek, dışlayarak, onlara önyargılarla yaklaşarak kadın hareketinin başarıya ulaşamayacağıdır. "Feminist değilim," derkenbubakışaçısına karşı duruyorum. Hareketin büyüyüp olgunlaşabilmesi için, kendi içindeki kadınıboğup atmamış erkekleri yanımıza çekmek zorundayız. Hangi erkekleri? Gelişmemiş,özgüveni olmayan, duygusal bakımdan olgunlaşmamış dolayısıyla da karşı cinse en azındaninsaf ve vicdan ölçüleri içinde davranmayı öğrenememişilkel, iflaholmaz erkek tipini değil elbette. Böylelerininyanından hızlakaçıp kurtulmak dışında yapılacakbirşeyyok! Öteyandan söyleşi veimzagünlerimegelen vekadınlardanyanaolduklarını söyleyen işçi.memur, öğrenci pek çok erkek tanıdım. Sorun her şeyden önce eğitim sorunu. Aile vetoplumun kadın algısının verol ayrımlarının değişmesi kolay değil elbette. Feodal değerlerin ve katı dinsel kurallann geçerli olduğu bölgelerde kadın hâlâ bir meta olarak algılanıyor. Erkekse göktenzembilleinmiş sanki. Romanlarınızda politika önemli bir yertutuyor. Mor'da, seksen öncesi dönemde devrimci olan, günümüzde ise değişmiş ya da hiç değişememiş kahramanlarınız var. Politika ve edebiyat arasındaki ilişkiyi nasıl görüyorsunuz ? Bir yazarın dünyaya nasıl baktığı çok önemlidir. Yazdığıminsanların her şeyden kopuk, yalnızca kendi hayatlarını yaşadıklarını vehiçbir şeyden etkilenmediklerini düşünemiyorum. Biryerde yaşıyorlar, ayaklarının bastığı bir coğrafya var. Zengin, savaşlar, göçler, savrulmalarla dolu ve acılarlayoğrulmuş bir tarihin içinden geliyorlar. Çok uzun süredir kötii yönetilen, birçok bakımdan karmaşa içinde bulunan bir ülkenin insanları olarak politik çalkantı ve oluşumlar hayatlarımızı doğrudan veçok fazlaetkiliyor. Benim bukonudaki bakış açım, anlattığım insanların geçmişten bugüne içinde bulunduklan oluşumlar ve durumlarla ilişkilidir. Ben onları biçimleyen, "o" yapan ortam ve şartları betimlemeye, bir gözlemci gibi taraftutmadan yansıtmaya çalışıyorum. Edebiyat temelde insanı,onunhallerini anlatır. Bulutların üstünde uçan, salt eğlendirmeye yönelik birsanat değildir.» Resimler ve kadınlar MÜŞERREF HEKİMOĞLU erna Türemen geldi Ankara'ya. Ancak telefonda konuştuk, resimlerden söz ettik, fırçasında oluşan galeriden. Daha önce de yazdım. Berna Türemen'in fırçasında bir galeri oluşuyor. Her kuşaktan kadınlar yer alıyor. Fiireya, Aliye Berger, Dilek Türker, Nasip îyem. Mutluyum, galerinin ilk konuğu benim. Görenler değişik tepkiler gösteriyor. Tombul çizgilere karşı çıkanlar da var. Ancak Berna Türemen güzel yakalıyor rüzgârı. Ressamlık da bu değil mi? Elini uzatıyor, bir çizgiyi yakalıyorsun. O çizgi resim oluyor giderek. Berna Türemen bir kedisever. Güzel bir kedisi de var. Adı KIZIM. Telefonda sordum, sesi yaşardı birden. Meğer ölmüş KIZIM. Üstelik kireçlenmeden. Ağrılara dayanamamış, ölümü seçmiş. Dinlerken acıyla gülümsedim. Ancak, güler misin, ağlar mısm? Ekranda sergilenen hayvan çiftliğini gördünüz mü acaba? Kedileri iğnelerle bayılup öldürüyor görevliler. Insanlar yok olurken bundan söz edilir mi, diyenler de var. Ama dünyamız bir bütün. Ölüm, yaşam, güzellikler, çirkinlikler, sevmek ya da yok etmek birleşik duygular bence. Birine üzülürken, ötekine ilgisiz, duyarsız kalmak ters bir olay bence. Yaşam bir bütün değil mi? Ters ya da çarpık olayları izlemeden rahat etmek olası değil. Her şeyi birden yaşamak, çarpıklığı düzlemek için çaba göstermek gerekiyor. Acaba gösteriyor muyıız? Gazetede, ekranda izlediğimiz olaylar umudu değil, umutsuzluğu sergiliyor ancak. * ** Profesör Mesut tktu'dan bir mektup yüreğimi ısıttı geçen sabah. Müşerref Abla diye sesleniyor. Ablalığımı hissettim ben de. Teşekkür ediyorum. Bir sanatçıyla sanatsever bir yazarın güzel buluşmasını hissediyorum. "Dekor deposıTndan söz ediyor. Istanbul Devlet Opera ve Balesi'nin bir yıllık müdürü ve sanat yönetmeni olarak gerçekleşen olayları anlatıyor. Bir "dekor deposu" kirâknıyor, boşalmış salonlar doluyor, repertuvar düzenine geçmenin iç koşulunu gerçekleştirmek sevinciyle sesleniyor bana. Tepkisini belirtiyor, toplumun tüm katmanlarına üginç gelecek, çok renkli ve çoksesli etkinliklerden söz ediyor. Güzel haberlerden biri, Türk bestecilerinin yapıtlarına sık sık yer verilmesi. Örneğin Deli Dumrul operası dünyada ilk kez sahnelenecek 3 Mayıs'ta. Libretto'yu Suat Taşer oluşturuyor. Muhsin Ertuğrul'u saygıyla selamlıyor sanatçılar. Ufukta başka etkinlikler de var. Opera ve dans yapıtları, Aysun Aslan'ın Ağır Roman'ı ve yeni sahnelenen Prens Igor. Üstelik Rusça oynanıyor! Kötü Türkçe çevirilerin insanları operadan soğuttuğunu söylüyor Mesut Iktu. Hakkı var ama Türkçemize yeni bir yapıt kazandıran çeviriler de var değil mi? Dilimize saygıyla çevrilen şiirleri, oyunları, öyküleri unutabilir miyiz? Uğraşına saygı duyanlar, Türkçesine de güzel katkılar yapıyor. Örnekleri var kitaplığımızda. "Hatırla Barbara", "Güzelim Anna Bell Lee" kalemime takılıyor birden. Mesut Iktu'nun mektubu sevgi ve coşkunun üretkenliğini yansıtıyor her şeyden önce. Oyunlara, danslara, şarkılara başka bir boyut katıyor. Boyut yitiren bunca kuruluştan sonra boyutlanan bir olay insana umut veriyor doğrusu. Genç sanatçımızı teşekkürle selamlıyor, umudunu ye^ertecek uğraşlarla başarılar diliyorum. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle