Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET DERGİ Bir retrospektif sergisiyle îstanbul çıkarması yapan Burhan Doğançay bir TIR dolusu resimle öğrencilere de ulaştı. Çekmeköy'deki ilkokul öğrencileri için, gördükleri ilkressamoldu... Onlara resmi anlattı, duvarlan, kapılan... Ne olmak istiyorsunuz diye sordu... Sonra da çocukluğu ile bugünün Türkiyesi'ni Çekmeköy'deki tzzet Yüksel tlköğretim Okulu öğrencileri Burhan Doğançay ile... kıyasladı. Çocuklar ressam gördü BERAT GÜNÇIKAN Merak ediyorum, siz resimlerinizi hayalinizden mi yapıyorsunuz, yoksa kafanızdan mı? Hayali hiçbir şey yapmayacaksınız, kafadan hiçbir şey yok. Koyun bir elmayı, koyun bir patlıcanı, yahut bir vazoyu çizin. Silgi kullanmadan desenc hâkim olduğunuz zaman istediğiniz şeyi yaparsınız... Retrospektif sergisi kapsamında resimleri birTIR'la, şehirmerkezindeki, kıyısındaki okullaradataşınan Burhan Doğançay, bir öğrenciyi böyle yanıtladı ışte... Yanıtına tek birkelimeyi çoğaltarak ekledi: "Desen, desen, desen..." Babanızın size söylediği yani... Babamın da bana söylediği buydu tabii, ama Leonardo'sundan Michalengelo'suna, Cezanne'ından Dega'sınakadarhepsi, desene hâkim olduktan sonra istedikleri her şeyi yapmışlar. Ortalardan dabaşlarsınız ama bu sizi bir yere kadar götürür. Doğançay' ın babası da bir ressam, harita subayı Adil Doğançay. Oğlunun ilk resim öğretmeni, resminin takipçisi. Ortaokula kadar yalnızca karakalem desen yapmasına izin veriyor, oğlu ne zaman boyaya el uzatsa "Hayır" diyor"Onun da vakti gclecek, şimdilik, desen, desen, desen". Memlekethalı, ressamlığın hayatı "dik" tutacakmeslek hanelen içinde yeri yok, bu yüzden Burhan Doğançay, Paris'e iktisat okumaya gönderiliyor. Babaya verilmiş bir söz var, resme bulaşılmayacak, dinlemiyor. tki hanelı yıllarboyunca devlette çahşıhyor... Sonra New York, sonra bütundünya... 112ülkededuvarlann, kapılann diliyle dünyayı anlamaya ve anlatmayaçalışıyor...öyküuzunmuuzun... Neden duvar? Duvarlar benim 40 senedir haşır neşir olduğum bir konu. Ben de neden olduğunu tamamen anlamış değilim. Daha 34 yaşında iken, babamlabütün Anadolu'yu köy köy, yayla yayla dolaştık. Ancak içine gırdiğinız zaman köy olduğunu anlıyordunuz, ve tabıi ki duvara tezekler yapıştınhyordu, ilgimi çekiyordu. Lisede de Faruk Nafiz Çamlıbel' in "Han Duvarlan" şiirini ezberletmişlerdi, ilgim daha da arttı. Biliyorsunuz, Gençlerbirliği'nde uzun süre futbol oynadım. Anadolu'ya maçlara gidiyorduk, tarlanın ıçinden geçıyorduk, yol falan yoktu. Oradagördüğümüz şeyler, Konya'nın bağ evleri, Ankara evlerinın renkli duvarlan... Babanızın mesleği dolayısıyla siz de göçebesiniz, bir yıl içinde üç kez okul değiştirmişliğiniz olmuş, du varlara hep dışandan bakmanız bu yüzden mi? Belkı Fransa'ya gidiyor ve renklerle, afişlerle büyüleniyorsunuz... 1950'lerde Turkiye'de tek ama tek, ne renkli broşür, ne afiş, ne gazete vardı. Renkli afişler ve duvarlarla Paris'te karşılaştım. Avrupa'yı dolaşınca da harpten çıkmış, tamamen yıkık bir Avrupa ile yüzyüze geldim, duvar falan yoktu, hepsi çökmüştü. Amerika'ya gidince, New York, Broadway duvarlan, ışıklan büyüleyicı geldi. Ve yavaş yavaş duvarlara ilgim yoğunlaştı, 64'ten beri, aşağı yukan 40 senedir duvarlarla haşır neşirim... 112 ülkenin duvarlan var bu haşır neşirlikte... Adeta duvarla yaşar oldum. Duvarla nefes ahyorum, duvarla yemek yiyorum. Duvarla rüyagöruyorum. Duvarla anlıyorsunuz... Duvarlar toplumun aynası değil mi? Bir duvara baktığınız zaman, o toplumun sosyal, ekonomik, politik görüşlerini, her şeyini söylemek mümkün... Bütün duvarlar konuşkan mı? Paris'te Champs Elysees'de yahut New York'ta Avenue'de duvardabir şey görmenize imkân yok. Kenarmahallelere gıtmek gerek, çünkü onlann meseleleri çok, konuları fazla... Bir de insanoğlunun kendi duygulan var, en başta aşk geliyor, nefret geliyor.. Dertlerini kolay kolay anlatamıyorlar, onur için duvarlara yazıyorlar. Politik düşüncelerini.hislerini, sevgilerini... Değişmeyenbiı şey varsa, o da kalp işareti. Izlanda'da aynı Burma'daaynı, Şili'de, Çin'de aynı. Ali Ay şe'yi seviyor hikâyesini her dilde görmel mümkün. İstanbul'da Bir Duvar, 1991 (tkili GerçekçUik).. Yoksul ülkelerin sözü fazla, rengl az mı' Fakir ülkelerde tebeşir olmadığı için yazı lar, resimler tuğlayla yapılıyor. Biz çocuk ken, maçın sonucunu yazabilmek için tuğla yı keserdik. Afrika'da, Asya'nın gelişmemi memleketlerinde çocuklar hâlâ tebeşir bula mıyorlar. Duvarlara bu kırk yılda kaç konu deği| geçti? Uyuyan Güzel, 1990 (detay). Bundan 25 sene önce duvarlarda AIDS dı