Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 TEMMUZ 2000. SAYI747 Gerçekten de utandırmadı çocuklar ana babalannı. En büyük ağabey Talıp Bey öğretmen, diğeri Halil Bey de doktor oldu. Abla Firdevs Hanım da Iştipli Sami Bey ile yaşammı birleştirdi. Dört çocuğun en küçüğü Hakkı Yüzak ise tktisat Fakültesı 'ni biryandan çahşarak bitırdi. Tekel Genel Müdürlüğü'ndeçahştıkısa bir süre, ardından Belediye 'de müfettiş muavinliği yaptı. 1957'de Akşam gazetesinde Müessese Müdürü olarak başladığı görevini uzun yıllar sürdürdü. Ailenin Balkan kanı ve özlemi çocııklann eş seçimine de yansıdı. En büyük iki erkek çocuk, kimbilir belki de yabancı kocaman birkentte yakınlarını koruma içgüdüsünün de etkisiyle, kendileri ile aynı dönemde Istanbul'a göç eden, ancak babalannı kaybeden teyze kızlan ile yaşamlannı birleştirdiler. Hakkı bey de çok farklı davranmadı. O da kendisine eş olarak ailesi mübadelede Selanik'tengöç edenbirkadını seçti. Sevecen bir aile babası olarak sürdürdü. Geçen yıllar içinde iki çocuklan olmuş, yetişmiş, yuvadankopmuştubile. Yaşı ilerledikçe anılara daha bir gömülmüş, tştip'e gitme düşü neredeyse bir saplantıya dönüşmüştü. Terkettiği topraklara seslenip "geri geldim" demenin hayaliyle yaşamıştı "sen beni kovdun, ama geri geldim. Üstelik ailemle." Hakkı Bey'in boğazındadüğümlenenhıçkınklannı kimi zaman zaptedemeyerek anlattıklan bütün grubu etkilemişti. Ertesi sabah alelacele yapılan bir kahvaltının ardından küçük grup tştip sokaklannda dolaşmaya başladı. Çocukluğunun kentinde Hakkı Bey'i ilkkarşılayan tanıdıkanı taş köprü oldu. Altından geçen Hotina deresi 72 yıl öncesine kıyasla daha cılız akıyordu. Çocukluğunun tştip'ine sinen o ıhlamur kokusu da değişmemişti. Bireli kızınınbireli oğlunun boynunda dolaştı doğduğu kentin sokaklannı çocukça bir heyecanla. İ 95 3 yıhnda 30 yaşında iken tştip 'ten aynlan Kemal Karatekin'i sokakta görenler yanına geliyor, sarmaş dolaş oluyor, hasret gideriyorlardı. Bir anda Hakkı Bey ve dostlan kendilerini çığlıklar içinde bir evın küçük şirinbiravlusundabuluverdiler. Çocuklukarkadaşı Pavle, Kemal Bey'i tanımış, gözyaşlan içinde heyecandan yan Türkçe yan Madekonca boynuna sanlıvermişti. Gençliklerinde Tito döneminde dağlara beraber çıkıp diğerpartizanlarlaTürk, Makedon, Hırvat, Sırp ayırt etmeden birlikte kolkola çarpışan iki arkadaş anılan yad ederken, kızı Lençe Arşova ev yapımı rakıyı masaya koymuştu bile. Nazdravye (şerefe) diyerek kalktı kadehler havaya sabahın 9'unda. Pavle'nin Tüm bunlan kısa bir süreç için bile olsa yeniden yaşamanın sevinç göz yaşlan süzülüyordu yanaklanndan. Pavle'yi kızını ve diş doktoru komşuyu en kısa sürede Istanbul'a beklediklerıni ısrarla söyleyerek aynldılar oradan. Buanılargezisineyolculuğukaleme alarak Hakkı Bey' in hislerini aktarmaya çahşankişi ise yaşlı Pavle'nin kopararak kendisine dostlukla uzattığı avludakı tek gülü elindeki not defterinin sayfalan arasına yaşamı boyunca saklamak üzere özenle yerleştirecekti. Hakkı bey hayal bile edemediği ölçüde duygu yüklü geçiriyordu doğduğu kentteki günlerini. Evini sağlam bulmayı beklemiyordu. Nitekim bulamadı da. Evin bulunduğu alanın bir bölümüne bir lise inşa edilmişti. Küçük bir bölüm ise araba tamirhanesi olmuştu. Her ıkısinın de önünde resim çektirdi yaşlı gözlerle. O gün öğleden sonra Kemal Bey'in yeğenlerinin kiraz bahçelerine gidildi. Kemal bey çok güzel birjest yaparak "abi" dediği Hakkı Bey 'in yıllardır di lınden düşürmediğı bir çocuk anısını yaşatmak istiyordu. tştip'te yaşadığı günlerden o çocuk algılamasıyla belki de en fazla beynine kazınanını... Kiraz ağaçlanmn üzerinden inmeyen, arkadaşlan ile oyunlann en zevklisini kiraz bahçelerinde oynayan, üzerindeki yemişin ağırhğından dalları yerlere değen ağaçtan yattığı yerden ağzı ile kirazlan koparan, zaman zaman yorgun düşüp devasa bahçenin kuytu bir köşesinde bir ağacın altında uyuya kaldığı için annesini meraktan çıldırtan çocuk Hakkı, 72 yıl aradan sonra konuk olduğu bu kocaman bahçede karısının "bir tarafinı kıracaksın" diye yalvarmalarına karşın ağaca tırmanmaktan kendini alamayacaktı.... Hakkı Bey'in çocuklan ise babalannın yıllar boyu yaz aylannda ne zaman çarşıya çıksa tükeülmesi mümkün olmayacak şekilde kilolarca kiraz almasının ardındakı nedeni o manzarayı gördükten sonra anlayacaklardı. Ertesi gün arabayla Iştip' in ana caddesinde boydan boya geçerlerken okulunu tanıdı Hakkı Bey. Fazla değişmemişti Yine okul olarak kullanılıyordu ve yine eskisi gibi pembe boyalıydı. "Hiç unutmam, ilkokula başladığım gün evden çıkmadan avucuma şeker koyup yalatmışlardı. Zihin açıkhğı versin diyeymiş" diye anlatü. 4 yaşında okula başlayıp 4 yıl boyunca tştip'te Sırpça ve eskı Türkçe okuyan çocuk Hakkı, Istanbul 'a geldiğinde yazdınldığı Kadırga tlkokulunda ilkkez Latin alfabesı ile de tanışacaktı. Bir başkagün de kentin doğusunda yüksek bir tepenin üzerine kurulu kaleye çıktılar. Hakkı bey ve Faik bey ana babalanndan w Pavle ve kızının şirin avlusunda kadehçikler dostluğun şemflne kalkarken. Gümüş kaşıklarla sunulan reçeli 72 yıl sonra yeniden tadarken..... Türk dostlannı gören kimi komşulan da katıldılar gruba. Eski ortak şarkılar yanm yamalak anımsanabildiği ölçüde söylendi. Komşu diş doktoru Makedon Arno, gruptakilerin okul arkadaşı Türk meslektaşı Tevfık'iyakındantanıdıklannıöğrenincebirkâğıt parçasına o andaki duy gulannı karaladı ve kendisine iletmelerini rica etti. Hakkı bey artık gözy aşlarını bir türlü zaptedemiyordu. Çocukluğunun, büyük olasılıkla bil inçaltına yerleştirdiği anılardan biri daha canlanıvermişti." Işte bu dostluğu aramışım meğerse yıllarca" dedi. Annesinin evin işlerini bitirdiğinde yan komşu Makedon Nikolina' ya seslenip iki evi birbinnden ayıran "kapıcık"tan geçip avluda kah ve içerek sohbet ettikleri günleri anımsamıştı. Kapıcık,rakıcık,kahvecik... ButopraklannOsmanh'nın döneminde başlayıp Yugoslavya'nın elindeki yıllarda devam eden, bağımsızhğın kazanılmasının ardından şimdiki adıyla Makedonya denen bu topraklann insanına özgüydü bu sözcükler. O "cık"eki aslında farklı ırklann, kültürlerin içiçe geçmişlığmın de sembolüydü. Kapı değil, kapıcık açılırdı ortak avluya, bir "kahvecık" pişirilerek atılırdı günün yorgunluğu, ya da neredeyse hemen hemen her evde kazanlarla pişirilen "rakıcık" kaldınlırdı düğünlerde, bayramlarda dostluğun şerefine... İlerleyen yaşına karşın Hakkı Bey kiraz ağacına ttrmanarak çocukluğunu yaşadu Faik ve Bahriye Tanman, Güner ve Hakkı Yüzak, kızlan ve dostlan Mustafa BereketlL.