Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
f „ Mehmetcan Köksal ile evlendiği gün... zaolmaktansa, sıradanbirilerininkızı olmayı tercih ettiğim zamanlar olmuştur. Çünkü entelektüeller bazen insanın sinirini bozacak kadar "birisi"dirler. Çocuklanna "birisi" olmak için istemeden de olsa ancak çok dar bir yeraçarlar. Evet. Çocuklar annebabalannın "birisi" olmasını değil, öncelikle annebaba olmasını istiyorlar. Peki sonra, üç yıl süren kanserle mücadelesi sırasında, hastahğının ölümcül olduğunu biliyor muydu?.. Kanscr adı zaten hemen ölümü çağrıştırmıyor mu? Hele de o zamanlann Türkiye'sinde? Tıp zaten tüm dünyada yirmi yıl öncekihalindeydivesanıyorumTürkiye'de o zamanki dünyanın da yirmiotuz yıl gerisindeydi. llaçlar karaborsaydı, tüm ülkede radyoterapi ve kemoterapi biriki merkezde yapılabiliyordu. Şimdi kcmoterapiyı evinde yaptıran insanlartanıyorum oysa. Dolayısıyla o üç yıl hep ölümün gölgesındc geçti. Ancak kanser ikibuçuk yıl aradan sonra beyne sıçradığında ona artık yolun sonuna gelmiş olduğumuzdan söz etmedik, iyileşeceği konusunda kandırdık. tnsanlar böyle durumlarda çocukça kanarlar hemcn, o da kandı... Çok genç olsanız da küçük kardeşinizin ve ailenizin sorumluluğunu taşıyacağınız olasılığı üzerine sizi hazırhyor muydu? Her zaman insanın bin yıl sonra da olsa belli bir tarihte öleceğini bilse, tüm gücünü yitireceğinden, bu uğursuz randevuyu beklemektcn başka bir şey yapmayacağından, tüm yaşamın anlamının ölümün belirsizliğiyle ilgili olduğundan söz ederdi. Üstelik bunlansöylediğinde.henüzkanserbiledeğildi. Ya da belki benartık bu konuda kendimi kandırmaktan başka bir şey yapamıyorum ve bu belli bir şey kastedilmeden söylenmiş sözlere fazlasıyla bel ba|hyorum. Ama hastalığına tahammülünün azaldığı günlerde, bana eğer ölecek olursa kardeşimle birlikte yaşamamızı, birbirimizden aynlmamamızı, aile de dahil kimseye sırtımı dayamamamızı, sanki kendisi oradaymış gibi aynı düzeni sürdürmemizi öğütlemişti. Sonradan bunlan yapmış olmamız aslında bu vasiyetinyerinegetirilmesiydi. Aynlmışanababalann çocuklan için, birlikte yaşadıklan ebeveynin ölümünden sonra neler olacağı hep bir karmaşadır zaten. Annembizimkinin mümkün olduğunca yalın olmasına çahşıyordu. Doğru, yalın bir çözüm olarak bunu uyguladık, babamız dahil, kimsenin başına annesi ölmüş zavallı yavrular olarak kalmadık ama, çözümlerin en kolayının bu oldu ğundan emin değilim. Annem duruma hâkim olmayı seven bir kışilikteydi, ölümünden sonra da yaşamımızdaki etkisini sürdürdü. Onu yalmzca "ölmüş anncmiz" gibi görmedik, bizimle yaşamaya dcvam etti. Babanız Mehmetcan Köksal daşiiryazan, resim yapan bir insan. Çocukluğunuzun ortamını nasıl anımsıyorsunuz? Çocukluğumu çoğunluklakokularla hatırlanm. Boya kokulan, içki, özellikle de cep kanyağı kokulan, sigara kokulan... Bu kokular sizde nasıl bir ortam çağnştınyorsa, benim çocukluğum da öyle bir ortamda geçti. Sanatçılar, bilim adamlan, siyasetle ilgili olanlar gelirdi evimize ve hep konuşurlardı. Pck mutlu bir çocukluk değildi ki, hâlâ çocuklara çocuk olduklan için acır, bir an önce büyümelcrini dilerim. En anlayamadığım şey çocukluğuna dönmek isteyen insanlardır. Deliler mi ne? tnsan adam yerine konmadığ günleri niye özlesin ki? Ben de, kardeşim de, "çocular odalanna" komutuyla hep odalanna gönderilen çocuklardık, aslında galiba büyümeden de aileye pek dahil sayılmadık. Bunda biraz da o dönemlerin siyasi havasınm etkisi vardı kuşkusuz. O dönemde eve gelenleri ertesi gün okulda sayıp dökmek pek iyi sonuçlar doğurmayabilirdi tabii. Anneniz hem anne hem yazar olmak durumunda bir kadındı. Bir yanda kendisine ait özel bir dünyası var, öte yanda kendisini anne olarak isteyen çocuklan. Bu ise, sizin için hem de kendisi için günluk yaşamı biraz zorlaştırmış gibi görünuyor. Tabii, biz çocuk olarak çocukça şeyler yapmak istiyorduk, o da bir yazar olarak bizim sessiz durmamızı istiyordu. Ama daha önce söylediğim gibi, bizim evde çocuklar her zaman arka odada ve dolayısıyla da arka planda kalmıştır. Annemle gerçek yakınlaşmamın benim artık belli bir yaşa gelmemle olduğunu düşünüyorum. Çok önceleri sevilip okşanan eğlenceli bir oyuncaktım, sonra, entelektüeluğraşlaraengelolanbirayakbağı oldum, o sonunda da, oturulup konuşulabilen biri. Bu değişim, hem benim artık biraz büyümüş olmama, hem de annemle babamın aynlmalarına bağhydı. Annemin yaşamının son üç yılı, birbirimizin en yakın arkadaşı, dostu olduğumuz dönemdi. Ostelik bu dönemde, bir de ortada bir yaşam mücadelesi yaşandığı için çok farklı bir yakınlık kuruldu aramızda. Belki biraz da bu nedenle annenıin ölümü çok ağır bir darbe oldu benim yaşamımda, öyle ki, y ıllarca ondan nefret ettiğimibiledüşündüm. Aslında içimesindiremediğim, onun bu savaştan yenik çıkması, ölmesiydi. Başbaşa verdiğimiz bir savaşta beni arkadan vurmuş gibi hissettim kendimi. Üstelik en yakınlarını bile yanına yaklaştırmayarak başbaşa kal mamızı talep etmiş olan oydu.Neredeyse.birtürhırsvetutkuylabağhydık birbirimize. ölümünden sonra, onun anısına her karşı çıkmaya çalıştığım sefer, onun insanlar hakkındakı yargılannda ne denli haklı olduğunu görüp oturdum. Çok yakınları dışındakilerın yaşamına asla müdahale etmeyen ama sürekli izleyen bir insandı.Tarafsız, ama katı birgözlemcıydi. Virgül dergisinde yayımlanan "Annem Üstune" basbklı yazınızda "kendi öy külerini bir kez daha okuyunca, ne denli kendi sesini yansıttığını fark ettim. Meydan okuyan, geniş bir ses değil bu. Yakından bir ses de değil. Tersine anlatan, sıkıntısını gizlemeye çalışarak hep sıkıntısını anlatan bir ses" diyorsunuz. Bence de yazdıklarında, yaşamdaki büy ük hedeflerin, hayatın aslında, ne denli anlamsızukyüklü olduğunu işaret eden, temel bir izlek var. Bu kendisinin hayata bakışıyla ilgili bir algılama... Hangi yazarlara yakınlık duyardı... En büyük sevgisi Dostoyevski 'yeydi. Bir kez ev taşınma telaşı sırasında Dostoyevski 'nin kitaplanndan birini, pek de sevmediği yazarlardan birinin kitabının yanına koyup paket etmekte olduğumu görünce, neredeyse üstüme yürüdüğünü hatırlıyorum. Her zaman Dostoyevskı'nin kitaplan, başkalannın kitaplanyla bir araya getirilmeden paket edilirlerdi taşınmalar sırasında, kütüphanedeki raflan da özenle seçilirdi. Bunun dışında annem Çehov' u, Gogol'u ve Faulkner' ı ayn bir yere koyardı edebiyatta. Ama yine de en sevdiği roman, Virginia Woolf'a özel bir düşkünlüğü olmamasına rağmen Mrs Dalloway'di. Çok sevdiği bir başka roman "Günaydın Geceyansı"nı (Jean Rhy s) okumasını ise ben önermiştım. Kitabı çok sevdi ama, hcnüz ondört yaşımda böyle bir kitap okuyup sevmiş olduğum için benimle günlerce küs kaldı. Ona göre insana dair böylesine bir yalnızlığı bu yaşta öğrenmem kötü, zedeleyici bir şeydi ve beni bundan korumak istiyordu. yaşamda umutlu olmayı aşılayan şeyİeri okumamı önerirdi hep, ama sanmm içten içe bunun bir palavra olduğunun farkındaydı. Sinirlendiği de kendini kandıramadığı gibi, beni de kandıramamasıydı galiba. Kişılik olarak belli etmemeye çabalasa da, iyimser biri değildi. lçten içe tüm yaşamın bir oyun olduğuna inanırdı ve çoğunluİda da anlamsız bulduğu bu oyunu sürdürmekte zorlamrdı. Ama bunu açıkça dile getirmekten kaçınır, bizim bu etkinin altında kalmamamızı isterdi. Pek bir işe yaramadı ashnda bu çabası. Ne bizler, umutlu gürbüz çocuklar olduk, ne de o acı çekmeyen neşeli bir kadın olarak yaşadı. Annem de sevdiği yazarlar gibi aslında yaşamdansıkılırdı. Her zaman temel izleği, can sıkıntısı olmuştur. Yaşarken de.yazarkende. O yılların edebiyat çevresinden yakın olduğu yazar arkadaşları kimlerdi? Annemin arkadaşlan nedense dönemlerle belirlenirdi. Sözgelimi hiç çocukluk arkadaşı yoktu. Daha doğrusu bir tane vardı, onunla da dönem dönem görüşürdü. Sürekli içinde kaldığı bir çevresi olmamıştır hiç. Ama özellikle arasının kötü olduğu insanlar da yoktu. Genellikle ahbaplan olurdu annemin, yakın dostlannın sayısı çok azdı. Evimize o dönemlerin entelektüel çevresinden hemen herkes gelip giderdi. Belki çok seyrek görüştüğü halde çok yakın olduğu başkalan da vardır. Evimize sık gelip giden ve annemin gerçekten sevdiğini bildiğim kişiler arasında ilk aklıma gelenleı Selim ileri, Demir özlü ve Leyla Erbil. Son dönemlerde annemin edebiyat çevresinden en yakın arkadaşı kuşkusuz ki, Leyla Erbil'di. Yayımlanabilecek başka ynzdıklan var mı? Annemin yayımlanması için sırada bekleyen üç tane çocuk romanı var. Bunlar annemin hukuki eğitiminin ve aslen ceza hukukçusu olmasının etkisiyle çocuk suçluluğu üzerine. özellikle de suça eğilimli sokak çocuklan nın kurtanlması temasım işledikleri için yayımlandıklan dönemlerde, pedagoglara önerilmiş kitaplar.^ "Annem ölünce, baş başa verdiğimiz bir savaşta beni arkadan vurmuş gibi hissettim...''