Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BAŞKENT GUNLERİ Kanatlanm olsaydı,.. MÜŞERREF HEKİMOĞLU eşke kanatlanm olsaydı, Istanbul'a uçardım, Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin sergisini izlerdim. Kitabı önümde dunjyor, sayfalannda uçuyorum kaç gündür. Sevgiyle oluşan güzellikleri seyrediyonjm. Anadolu Üniversitesi de sevgiyle kurumlaşıyor bence. Yalnız bir kez gittim ama güzel yeıieşti belleğime. Şimdi de güzel kitapta yer alan sözler, yapıtlar yerleşiyor. Toplumcu öncü kuruluşlannın başında gelen üniversiteler bilimin aydınlık ışığını sanat ve kültürle çoğaltarak toplumsal gelişmeye katkıda bulunmak zorundadır,' diyor Prof. Dr. Engin Ataç. Bu sözler Anadolu Üniversitesi'ni de tanımlıyar bence. Güzel olaylara sahne oluyor her zaman. O katkılarla güzel bir çevre, bir yaşam biçimi de oluşuyor. Başka üniversitelerde, kurumlarda, özel kuruluşlarda da olumlu çabalar var. Örneğin Merkez Bankası'nın galerisinde bankacı ressamların sergısi açıldı. Çoğu kadın. Sayıların tek düzelığini resim yaparak aşıyor, yeteneklerini geliştiriyorlar. özel kuruiuşlann müzik dalında da güzel katkısı var. ömeğin ENKA, genç çalgıcılardan oluşan bir orkestrası var. Suna Kan'a eşlik etti, Vivaldi'nin Mevsimler'ini çaldı geçen akşam. Dorukta bir kemancıyla etektekiler kucaklaşıyor, genç çalgıcıların deyimiyle "orkestra elektrikleniyor". Suna Kan da büyük mutluluk duyuyor bu buluşmadan. ENKA tepesinde bir değil iki konser gerçekleşiyor aslında. Biri de öğrencilere. Sorulara yanıtlar vererek söyleşerek çalıyor Suna Kan. Konserden sonra konuştuk, sesi gülüyordu. Bodrum'da dinleniyor şimdi. • Siz bu yazımı okurken dönmüş olabilir ama Bilkent Odeon'daki konserden sonra Gürer Aykal da Bodrum'a uçtu, eşi ve çocuklarıyla mavi yolculuktalar. Yalnız birkaç gün. Sonra konseıier başlıyor, Borusan Orkestrası El Paso'lu çalgıcılann da katılımıyla Bodrum Kalesi'nden başlayarak bir tur yapıyor Anadolu'da. Çoksesli müzik dalını yeşerten kurumlardan biri de Borusan. Bir başkası Akbank. Geçende bir akşam ekranda Cem Mansur'u izlerken çok duygulandım. Akbank Orkestrasını yönettiği illerden anıları çok etkiledi beni. Bellı çevrelerin, evrensel müzik sevgisini geliştirmeye karşı çıkmasına uyan niteliğnide bir konuşma. Kanatlanm olsaydı tüm konserîeri izlerdim. Sergileri de. ömeğin Bodrum'da Fatih Orbay'ın kuşlannı.. Gökkuşağı türü renk renk. Ancak renkler soluyor, o güzel kuşlar ülkemize gelmiyor artık. Çevre kirliliğine tepki gösteriyor. Çevre kirlenmesini başkentimiz de çok yoğun yaşıyor. Kirii, tozlu, yıkık, kınk bir başkent. llgiden, sevgiden uzak bir yaşam. Yaşama sevinci, sanat olaylan ve dostlarla yeşeriyor ancak. Bir sergi, bir konser, bir kitap, bir oyunla... Helena Flnn onuruna düzenlenen veda kokteylinde yağmur sonrası yeşil bir akşam yaşadık ABD Elçievinde. Büyükelçi Parris çok güzel sözlerle selamlıyor ABD yolcusunu. Helena Finn yakında VVashington'a uçuyor, ama Türkiye'den aynldığı söylenemez. Bodrum'da bir evi, ülkemizin her yerinde dostları var. Kimi dostlanmla kokteylde karşılaşıyoruz uzun süredir. Örneğin Ayşe ve Osman Olcay ıle. özlem dinmiyor, dahası derinleşiyor ama kaldığımız yerde buluşmanın mutluluğu var. Büyükelçi Gündüz Aktan ve eşini de gördüm o toplantıda. Ankara'ya yerleşmelerıne çok seviniyorum. Ekranda ya da gazetede ilgiyle, saygıyla izliyorum ama aynı kentte oturmak, bir sofrada buluşmak, bir kokteylde rastlamak, söyleşmek, tartışmak başka bir olay. Milliyet'in 50. yıldönümü nedeniyle Bilkent Otel'de düzenlenen "Gala" ile aynı akşama rastladı, meslek sevgim bastırdı, Odeo'un açılış konserine gidemedim. Görkemli "gala"yı da 50 yılın çağnşımlanyla yaşadım. Ali Nacl Karacan yeni bir atılıma hazırlanıyor, Abdi Ipekçi'yi getiriyor gazetenin başına, beni de çağırıyor bir gün. Elbet onurlandım, dahası Karacan'ın gazetesine, gazetecfye bakışını öğrendim o karşılaşmada. Bir gün yazanm belki, ilginç anıianm var. 50 yıl uzun bir zaman dilimi mesleğimizde. Nelere tanık oluyor insan. Bilkent Otel'deki yemekte üç bakanla aynı masada oturuyoruz. Ornian, Kültür ve Turizm Bakanları. Ben gazeteciliği başladığım zaman ikisi çocuk yaşta, Erkan Mumcu doğmamış bile! Politikadan sözetmiyor, Lermontov'dan dizeler okuyor. Candan Erçetin'in şarkılannı dinliyor gözleri parlayarak. Yan masada Fazilet Partililer de var. Şarkıcıya bakmıyor ama alkıştan geri kalmıyor Recai Kutan. Candan Erçetin'ı ben de ilk kez dinliyorum, morlar içinde menekşeler gibi dalgalanıyor sahnede, 1950'lerden < V.? .4$* konusunda, "Engelleryaşla biHikte doğuyor" diyor Jeanne Moreau... Dikkat, ben bunu bir mcslek olarak değil, bir tinsel esinlenme olarak yapıyorum. Ya rahibe ya da oyuncu olmayı istemiştim. Beni tiyatroya çeken zafer aşkı değil, şiirdi. Mistisizmi, ritleri çok çekici buluyordum, bunlar bir parça gösterinin de öğeleri... Kendi kendinizi seviyor musunuz? Eskiden olduğundan daha çok. Kim olduğumu biliyorum ve kendimi böyle kabul ediyorum. Bu önemli, çünkü aşk kendini teslim etmek değildir: "Al beni, kendimi ne yapacağımı bilmiyorum. Sensiz bir hiçim"...Bütünbirinsanolmakve"Bellibir zaman içinde birlikte yürümek üzere, senin kullanımına açığım" demek gerekir. Size bir "rahibe" gibişunusöyleyebilirim: Insan kendisini sevmiyorsa, kimseyi sevemez!^ Türkçesi: EMREÇAĞATAY Suna Kan... 2000'lere gellyor şarkılarla. Nostaljik esintilerle dinliyor konuklar. Yıldız Kenter'in "Nükte"sini de acı esintilerle izledı sanatseverier. Gerçekten acı bir oyun, tepkilere de yol açtı. Neden bu seçim, diyenler de var. Ben de çok etkilendlm, kanser nenediyle yitirdiğim dostlan, şu günlerde kanseıie savaşan yakınlanmı gördüm sahnedeki hastada, adı yok kodu var. Bilimin ışıgında insan değil araştırma aracı o Ingiliz Edebiyatı profesörül Nükte'yi anlatıyorl Kara çizgileri de olsa Yıldız Kenter'in ak çizgilerini sergiliyor Nükte. Usta oyunculuğunu. Kızı Leyla Tepedelen'in çevirisi de güzel bir uğraşın ürünü. Neden bu oyunu çevirdi, diye soranlara da ilginç yanıtlar veriliyor. Avrupa ülkelerinde çok beğenilen bir oyun bu. Birliğe aday bir ülkede de sahnelenmesi gerekir, diyoıiar. Bir de sahnelenmemesi gereken gösteriler var. Gittim gördüm, Bizbize Benzeriz adlı gösterinin Büyük Tiyatro'da yer almasına çok şaşırdım! Genco Erkal'a verilmeyen sahneler ne tür gösterilere verilebiliyor. Büyük Tiyatroda izlediğimız güzel oyunlan düşündüm ve çok üzüldüm. Atila Sav ve eşiyle yaşadık bu düş kırıklığını. Yalnız sahne değil salon da üzdü bizi. ekranlardakı gösterilerle oluşan beğeni düzeyini yansıtıyor.^ Truffaut'nun olayyaratan fılmi "Julet Jim"in unutulmaz kadımydı Jeanne Moreau.