Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 HAZİRAN 2000. SAYI 743 ıı Sıranın bana gelmesine imkân yoktu. Kös kös geri döndüm. tkinci günü 08.00'de gittim. Kuyruk çoktan Doğu Işhanı 'nın önüne varmıştı. Sonuna iliştim. Çok geçmeden kuyruk Sirkeci Gan 'na tekrar vardı. Aç bilaç bekliyordum. Sıramıkaybetmemekiçintuvaletimi bile tutuyordum. Bazen sıra bozuluyor, karambol oluyordu. Polisler cop marifetiylekuyruğu tekrar hizayasokuyordu.öğle aralığı oldu. Binanın demir kapısına ancak ulaştım. Sonuç: Ikinci günde de sıra bana gelmedi. Ertesi, yani üçüncü günü horozlarla birlikte kuyruğa girdim. Hava aydınlanmamıştı bile. Buna rağmen önümde onon beşkişi vardı. Öğleyedoğru sıra bana geldi. Evraklarımı uzattım. Birpürüz, aksilik olacak; memur bey eksik bir şey bulacak diye ödüm kopuyordu. Hiç kafasını kaldırmadan hızlakâğıtlançevirdi.Elimebirpusulaverdi. "Bir hafta sonra gel al" dedi. Artık o merdivenlerden nasıl iniyorum Allah bilir. O bir haftayı zor cttim. Ya bir şey olursa, pasaportuma kavuşamazsam diye içim içimi kemiriyordu. Neyse korkulan olmadı. Günü gelince bankoya yaklaştım. Elim, ayağım titriyor. Kâğıdı uzattım. Memur gitti arkalardan lacivert bir "define" uzattı. Yüzüme bile bakmadan"şurasını imzala"komutunuverdi. lster inanın ister inanmayın, pasaportuma kavuştuğumda öpüp kokladığımı, avuçlarımla sayfalannı okşadığımı bilirim. 70'lerin sonrasında bu sefer de döviz sıkıntısı gerekçesiyle yurtdışına çıkışlara kısıtlamagetirildi. Eldepasaport var, vize mize yok, ama çık çıkabilirsen. önceleri yılda üç kere olan sınırlama giderek sıkılaştı; yılda bire, o da yetmedi üç yılda bir kereye kadar indirildi. Yolunu bul an buyasağıdelditabii; yurtdışındakendini işçigösterenler, ihracatçı belgesi edinenler bu işten muaf ruruldu! Ya şimdi: Pasaport kolay da vize nerede? Avrupalılann "sınır tanımayanla" başlayan sivil toplum örgütleri var; "sınır tanımayan doktorlar", "sınır tanımayan gazeteciler" gibi . Onlar "sınır tanımıyor", biz ise tam tersi hem de "çok iyi sınır tanıyoruz" vizeler sayesinde. Hoş, gezgin için vizenin ne önemi var? tngiltere, Almanya vize mi istiyor, ver elini sayısı elliyi bulan "vizesiz topraklar". Artık neresi olursa. Arjantin'denFiji'ye kadar, benim vizesizelli güzel dünyam var!.. Dedim ya, bir zamanlar Türkiye 'den sadece "Arabul Ginesi"ne petrol aramaya gidenler yurtdışına çıkardı. Birde tekbaşlanna gezenler... Bunlar için amaç gerçekten gezmekti. Kendini yollara bırakan; günü nerede sonlandıracağını bilmemenin heyecanını iliklerine kadar hissetmenin tutkusuyla kavrulan biravuç tatlı sergüzeştti onlar... Ya şimdi: Gezmek aldı başını gidiyor. Eskiden"gezeni"parmaklagösterirlerdi, şimdi ise hiç Kapıkule'dençıkıp "milli" olmayanı parmakla gösteriyorlar! Geziye say fa ayırmayan gazetenin satma şansı hiç yok. O nedenle tüm gazetelerin hafta sonu eklerinde mutlaka bir "gezgin" var. Benim Samoa doğumlu oğlum Gezgin değil tabii,bugezginler... Otun, börrü böceğin binlerce türü olur da gczginlerin olmaz mı? Tabii ki olur. Biz yola çıkarken iki türlüsü vardı, dedik. Bakınız şimdi kaç çcşidi türemiş: Ahtatlım bayramda Paris'teydim'ciler: Turlann ve turcuların hedef kitlesidirler. Dil, yol, yordam bilmezler. Rehberin en yakın takipçileridirler. Tarih, coğrafya, kültür ilgi alanlanna pek uğramaz. Maksat gezide mastika, goygoy ve şamata olsun. Dönüşte de "Ah tatlım Paris'teydim" muhabbeti!.. Futbolcu gezginler: Takımlannın yurtdışı maçlannm fanatikleridirler. Uçak, otel, maç ve eğer takımlan kazanmışsa maç gecesinin gırgırı çerçe •" Uyanığın biri gazeteye ilan veriyor ve diyorki:"EkvatorGinc'sindekipetrolkuyulannda çalıştınlmak üzere dolgun ücretle işçi aranıyor!" Adresini de veriyor. Adresteki işhanının önünde oluşan kuyruktan resmen trafik tıkanıyor, açmak için polisten yardım istiyorlar. Kalabalığı merak edip nedenini öğrenen bir vatandaş, mülakat için kuyrukta bekleyen birine soruyor: Hemşerim yolculuk nireye? Vallahi tam bilmirem. Dirlerki Arabulgil'ebirişvarmış. Peki nerdeymiş bu Arabulgil? tyi bir yerse biz de kuyruğa girek. Görmemişem, duymamışem, bilmemişem. lyi güzel de nasıl gidicen? Gidirem begim gidirem, bende bu cehal cesareti oldukça guduplar bile dar gelir alimallah!.. Yalnız "casaratlı" kardaşım Arabulgil'e maalesef hiç gidemcz. Çünkü mülakata çağıran kişilerde "cahil cesareti" değil "uyanıklık brövesi" vardır. Gelen herkese bir form doldurup adam başı 100'erdolar"masrafparası"alırlar. Sonrapırr!.. tşte böylesine bir toplumda şimdi ortalık "gezgin"den geçilmez oldu. Biz yola çıktığımızda önümüzde ne bir örnek ne de bir rehber vardı. Tek örnek Sultanahmet'tekihippilerdi.tekrehberdeLondra'dan gelip Katmandu'ya giderken Sultanahmet'te demirleyen "çicek çocuklannm" her bir yanı boyalı otobüsü "Magic Bus"ı (Büyülü Otobüs). Sonra tutkumbeniyollaraattı...Ne bir harita, ne bir rehber kitap ne de benden önce gitmiş birilerinin bana aktardığı pusulalar... Hiçbirşey yoktuönümde... Şimdi öylemi? Dizi dizi kitaplar, albenili dergiler, sıra sıra acenteler, Interrail 'ler, her gün en ücra köşelere vanncaya dek uzanan turlar. O yıllarda genç bir gezgın adayı için kapağı Avrupa'yaatmada tek "katalizör", çalışmakamplanydı. Birdegençlikyatakhaneleri (hostel 'ler) geceleme sorununa çözüm getiren biricik kolayhktı. Hepsi hepsi bu. Ama her ikisinin de tadı bambaşkaydı. 20'li yaşlannın bahanndaki dclikanlı için buralarda tek birhedef.değişikmilletlerdenkıztavlamaktı. Sanki bayrak koleksiyonuna çıkmış azgın boğa yavrulanydık. Fransa'da "Emmaus" diye bir çalışma kampına katılmıştık iki arkadaş. Ne heveslerle gitmiştik. Kampta karşımıza çıka çıka benzer amaçlarla yola çıkmış bize rakip Italyanlar ve tskandinavya'nınseçmepaçozlanbiravuçDanimarkalı çıkmasın mı? O hayal kınkhğı ile elimiz "kursağımızda" kalmış, "Burada bize ekmek yok "diyerek on beş dakika sonra kamptan tüymüştük; yıl 1974yazıydı... Hakkını yemeyelim, bugünün "ayyıldızlı mahzun lacivert pasaportlan" o yıllarda canavar gibiydi. Dün gibi hatırlıyorum ve aklıma gelince de içimi üzüntü ve hırs basıyor. Aynı yıl otostopla dokuz aylık bir Avrupa gezisi gerçekleştirmiştim. lster inanın ister inanmay ın, hiçbir Avrupa ülkcsi bizden vizc mize istemiyordu; üstüne üstlük sırt çantalı, sakallı, kadife pantolonlu, avcı gömlekli, haşpapi botlu; kâh yürüyerek, kâh otostopla biraracmya içinde ya kasasında sırurgeçen 22 yaşındaki tıp öğrencisi bir Türk gencini tüm sınırgörevlileri sempatiylc kanşık şaşkinhkla karşılamış ve hiçbiri, Ingiltcre dışındaki altı ülke (evet tamı tamına 6 ülkc: ltalya, Fransa, Hollanda, Lüksemburg, İsviçre, Almanya) giriş damgası bile vurmadan beni sınırdan uğurlamışlardı. Hele Güney ltalya'dan Fransız Rivierası' na bir geçişim vardı ki, unutmak ne mümkün. San Remo'danbırkamyonetsınırkapısına kadar getirmişti. Oradan yürüyerek sınıra vardım. ttalyan sınır polisine pasaportu Nadir Paksoy 'u Alaska 'da bir "beyaz ayı" karşılıyor. gösterdim. Allah bilir göstermesem sormayacaktıbile.Kafadanltalyanızya! Birpasaportabaktı, o da sadece kapağına, içini bile açmadı; bir de bana. Gülümseyen biryüz ıfadesiyle "Geç lurco, geç" deyip bir de sırtımı sı vazlamıştı. Fransa kesiminde ise zaten polis molis hak getireydi. Birkaç dakika sonra sınır kapısı Menton'a giden birarabarun içine kuruİmuştum. tngiltere de vize istemiyordu ama girerken pasaporta 1,3 ya da 6 ay kalabilir ibaresi vuruyordu. Haa bir de Yunanistan. O vakitler bile, hiçbir Avrupa ülkesi bizden 'vize' istemezken"uzokardeşimiz" isterdi. Ama yine de insaflı olurdu. Kıbns mıbns çatışması gündemdc yoksa crtesi gü nühazırederdi vizeyi. Nerelerden nerelere geldik. Dünya globalleşiyor derken bizim durum banalleşiyor galiba... Oyıllardaasıl mesele vize değil pasaportalabilmekti.lstanburdapasaportveren tek yer Sirkeci 'deki Emniyet Müdürlüğu idi. Almanya macerası bütün hızıyla devam ettiğinden, daha sabahın dördündebeşinde millet kuyruğa girerdi. Bakın ilk pasaportuma nasıl kavuştum... Aylar önccsinden gerekli bütün evraklanmı tamamlayıp emniyetin yolunu tutrum. Saflığıma geldi; saat 10.00'u bile erken sayan ben, kuyruğun ucunun Sirkeci Gan'nın karşısında olduğunu görünce donup kaldım. Papua ieııi Cline 'de, I anuatu Adaları 'nda. Paksoy'a "yam " sebzesi armağan ediliyor.