Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 MAY1S 2000. SAYI 739 anlatıyor: "tkinci sıruftabiröğrencim var, adı Zekeriya. Onu hergördüğümde 'Zekeriya ne yapıyorsun?' diye soruyorum. O da bana 'Oturim, kalkim, Allah'ıma şüküredirim' diyor. Bu çocukla konuşarak bazı şeylerini değiştirmek çok zor. Ben 'T' harfini "te"diye okurken o aileden ve çevreden aldığı şekille "taa" diye okuyor. Hayvana gönderilen çocukla evde oturan çocuk arasında eğitimde her zaman farkhlıklar oluşuyor. Hayvana giden çocuğun ruh yapısıyla cvde oturan, televizyon izlcyen çocuğun ruh yapısı çok farklı. Çoban olan çocuk, daha farklı şarkılar söyleyip daha farklı düşünüyor. Kısacası daha mücadcleci oluyor. Hayatadahabirsanlıyor. Televizyonla büyüyen, ekonomik durumu iyi olan çocuk ise daha şen şakrak oluyor, daha kendine güveniyor, hayatı ö nemsemiyor" diyerek eşini destekliyor. Bir de yalnızca Doğu'ya özgü olmayan, tüm Türkiye'yi ilgilendiren bir eğitim sistemi sorunu var tabii. Bu sorunlan da Kars EğitimSen Başkan Yardımcısı Yener Tannverdi şöyle anlatıyor: "Üniversitede öğrendiğimiz ve uyguladığımız müfredat gelişmiş okula göre ayarlanıyor. Staj yaptığımız okul, o yörenin en gelişmiş okulu oluyor, ama gerçekler hiç de öyle değil.Bizimatandığımızokullarokadar gelişmiş değil. Aynca eğitimi veren biziz ama öğrenciye sınıfı geçirip gcçirmeme kararını vermekte serbest değiliz. Eğitim reformunun eksikliği elimizi kolumuzubağhyor. Veliye 'Çocuğunuzu geçirelim mi?' diye sorduğumuzdahiçbirvelinin 'Benimçocuğumbilmiyorsakalsın' demesi söz konusu değil. Herkes geçirmemizi istiyor." Koç, eğitim sistemindeki aksaklık konusunda bir de şu örneği veriyor:" Bilimsel bilgi ve toplumun yapısı çatışma halinde bulunduğu için öğretmen olarak çok zorlanıyoruz. örneğin, y 1 lardır fen bilgisi kitabında anlat1 tığımız evrım teorisi ve dünyanın oluşumu konulannı öğrenciye anlatmaya çalışıyoruz. Çocuğun ise aldığı inanç duygusu var. Sistem zaten direkt olarak toplumla çatışmadığı için kjtabın altına şöy le bir not düşüyor: Her şeyi Allahyarattı." Yener Tannverdi aslen Doğu kökenli, Karsh. Dolayısıyla bu yörenin kültürüyle büyümüş. "Ben öğretmen olsam da Doğu'nun aile yapısını her zaman içımdeyaşattım. Hiçbir zaman arkadaşlanmın evinde şortla oturamadım. Örf ve âdetlerime aykm gelirdi. Arkadaşımın hanımının yanında rahat davrana madım. Ban 'da okusam da o kültürü içselleştiremedim. Kro isem yine kro kaldım. Taşra ve metropol arası uyumsuzluk her zaman devam eder, arayı kapatmak bence imkânsız" diyor ve devam ediyor..." Eğitim zaten zayıf. Buna yaşam koşullannm zorluğu eklendiğinde öğretmen kendini geliştiremiyor. Insanlarkültürel dejenerasyon yaşıyor. Asosyal bir varlık olup çıkıyor. Kitap, gazcte okumayan öğretmcnlergördüm. Bu insanlarzamanla konuşmasını, cümle kurmasını bile unutuyor. Öğretmenlikmesleğininetiği eridi. Angarya iş oldu. Eğitim dinamizmi kayboldu.KÖy Enstitülerinin olduğu dönem mükemmeldi. Köy Enstitüleri'nin yerini YÖK aldı. Coğrafyadan, toplumdan kopuk insanlar yetişiyor. Üniversitede öğrendiğimiz bilgiyi bırakıp neredeyse ilköğretimde öğrendiklerimizi aktanyoruz." ^ BAŞKENT GUNLERİ Öyle geldi içimden MÜŞERREF HEKİMOĞLU B duLclnea Denis Pondruel "Oda / Gar holfi" 29/O4/OO" l/07/OO Enstalasyonun tanımı t ncrrkıvnr (Aııııi'ns'dckı Kıılitıt t\ı K,ın ^ın'yi' 7 m '*11'1 HHM nm nc k<ultıı bııyuk ıleıı sıni'klı w ^tıtı,i'k Amunh ^otııruutfi yiiıısitılatıik Bu ornt'gtn, yogun h'.ılıyın ıt' iski'tfsinin yınşım1 kunılmıış ol.ni \>u\ı>nlik k.mıeı.ıl.i! ırul.m .ıltnnn çoııınMilor ırd.iM .tlm.ın yımıntuler ycııisıtılııken (Ot.ık :<nni. IM.IMIJLII tl.ikı cknımı Amıens , Çrkılcn, ınieim'i yoluyla utiişıınltin ve ckıan.ı suıcklı olaidk vc uıiilı y<ıyınl,ı rıık. Gervek /aınan v;oıv»'khk hissini y»tMirecek.Hkranın kalınlıgı iiıdındti kuvuk bır ı od.ı, rcsmın Kine kti/tnnıı^. uma tıerisıııde duran bir ccp gibi göruneuk Aıııit'iis'dokı ckn Gerekli Malzeme Y.ıyııı mek.ırıi: Ahci ınekitni: * Bıliîisay.ıra havjli ve internci b«ı^l.inıısı ol.ın siibii bir vuli'o k^mernsı. • Init'tnei bii^lannlı bir bilgisiiytir. • Bir vidoo pıtıjcktoru. • Bir yapi tsko kıınılnm> >!İ(,ı ıı.tn n.ıımliiı tl.ııt DIUS.HI btt fkt.ıtı. • Y.ıın iskcltsıtiı hıkıld çağdaş sanatlar için özgür mekan Her gün 13.00 20.00 (Pazar ve Pazarteşi hariç) bodrum kat Meşelik sokak. 20 Beyoğlu, İstanbul tel: 212 245 10 71 / telfax: 0 212 245 63 13 www.dulcinea.org email: cafe@dulcinea.org elli konularda hayli tutucuyum, alışveriş için aynı yere giderim, aynı lokantada yemek yerim. örneğin, VVashington'da, Şişman kardeşlerin mutfağında. Kardeşlerle söyleşiriz, başkentin tarihini yaşarız yeniden, kimi çocuk yaşta, kimi delikanlı tanıdığım zaman, kelebekler gibi uçar masalar arasında. Şimdi saçlannda aklar, evlerinde torunlar var. Son yıllarda Ankara Kalesi'ndeler ama uzun bir yolculuk var yaşamlannda. Hemşin'den Ankara'ya geliyoıiar, Karpiç Baba'nın yanında, Ankara Palas'ta çalışıyorlar. Bir kolu VVashington'a gidiyor, Türkiye Büyükelçiliği'nde çalışıyor, aylıklan biriktiriyor, bir araba alarak dönüyor Ankara'ya, bir lokanta açıyor adını VVashington koyuyorlar. Ankara'nın yaşamında yer alan bir lokanta. Belli günlerde orda buluşmak bir gelenek nerdeyse, üç kuşak bir arada masalarda, örneğin Anneler Günü'nde. Üç kuşak anne birlikte suböreği yer! Beni de çağınrlar her zaman, olanak bulursam gider, Hemşin öyküleri dinlerim. Son günlerde Hemşin'e uğurlanan bir yolcudan söz ederek üzüldük, hüzünlendik. Şişman kardeşlerin en yaşlısı Halil ağabeyden. Uzun süre hastaydı, kanserle boğuşuyor, arada bir geliyor dostlara gülümsüyor. O gülüş soldu ama başkentlilerin belleğinde solmayan izlemi var. Bir kentin yaşamına güzel yerteşen bir kuruluşun gizemini içeriyor. Emeğin ve yüreğin itici gücünü, sürekliliğini kanıtlıyor. Yeni açılan lokantalar da böyle eskiyebilse! Akköprü'de Mıgros'un yeni alışveriş merkezinde bir yemek vardı geçen akşam. Italyan mutfağının özellikleriyle ağırlandı konuklar. Kilo almak korkusu, kolesterol ya da şeker unutuldu, şaraplar yudumlandı, hoş bir gece yaşandı. Duvarda saatler var, dekorun bir parçası, zaman ve mekânı simgeliyor. Mekânı çok sevdi, espriler ve kahkahalarla zamanı da çabuk aştı konuklar. Büyükelçı Kaya Topeıi ve eşi nerde, hangi görevde bulunsalar özelliğıni koruyan bir karıkoca. Konuklannı güzel ağırlar, evde, elçilikte ya da dışarda bir yerde, bu kez de Fortuna'da, güzel rüzgârlar estirir. Son toplantının rüzgârı Afrika'da bir ülkeden, Gabon'dan kaynaklanıyor. Ne ilgisi var derseniz, Kaya Toperi Gabon'un Ankara Fahri Konsolosu oldu. Seul elçiliği döneminde başlayan bir dostluktan kaynaklanıyor bu olay. Dostça bir çağnyı geri çeviımeden görevi üstleniyor Kaya Toperi. Toplantıda yaklaşık 100 kişi var. Ankara Üniversitesi ve Bilkent rektörleri, Profesör Günal Akbay, Profesör Ali Doğramacı ve eşlerı. Yargıtay Başsavcısı Vurat Savaş, Türk diplomatları, yabancı dıplomatlar, ünlü işadamları, BasınYayın Genel Müdürü, kimi yazarlar, eskiyeni politikacılar. Toperi'lerin geniş çevresinden güzel bir kesit Gabon'u iyi tanıyor şimdi! Uçağa atlayıp yakından görmeyi düşünenler de var. Uranyum ve petrolü olan bir ülke Gabon. Küreselleşme rüzgârlarıyla kimi holdingler oraya da uzanır belki. Şimdi politika dışında görünen eski Çevre Bakanı, ANAP Milletvekili Imren Aykut, Refii Berent ve eşiyle aynı masada oturduk o akşam. Baba Berent Ihsan Ruhi'yi anımsadık anılarla. Maden dalında masal yazan bir bürokrat. Eniştem Enver Kök ve "papyonlu sosyalist" diye anılan Cemll Sart Barlas nedeniyle tanıyorum onu. Imren Aykut ile ilk kez karşılaşıyorum uzun süredir siyasal sahnenin dışında çok iyi ve neşeli görünüyor, takvimden yıllan silmiş gibi. Üniversitede ders veriyor ama geleceğe dönük planlan kesinleşmemiş henüz, yakında karar verecek. Bence önce anılannı yazsın, ANAP'ta hayli ilginç olaylar yaşadı, ilginç deney ve birikimi var. Siyasal kültüre katkısı olabilir. Yazımı Nâzım'a dönerek sona erdiriyorum. MigeArt'dan bir çağn geçen hafta, "Nâzım'ı Birlikte Yaşamak İçin" diyor Mine özman. Nâzım da eşine, sevgilisine sesleniyor Bak sana elimin resmini çizdim. öyle geldi içimden. Sana kendimden bir şey yollamak istedim, bana ait bir şey. Sonra da özünü tanımlıyor. Ben bir insan, ben Türk Şairi Nâzım Hikmet, ben tepeden tırnağa insan, tepeden tırnağa hasret, kavga ve ümitten ibaret Nâzım Hikmet Bir bahar akşamını Nâzım 'la yaşadı sanatseverler... Çankaya tepeleri Nâzım'la çınladı bir mayıs akşamı. Anılarla, şiiıierle, şarkılarla. önce bir tarihçe. Profesör llber Ortaylı şairin soyağacında bir geziyle tarihsel bir portre çizdı, Mustafa Attıntaş'ın resmine yeni boyutlar katan bir konuşma. Bilimin ışığında aydınlandı bılinmeyenler. Değerii tarihçimiz belli gerçeklerin altını çizdi, önyargıları, yanlışları, doğruları ortaya koydu açıkseçik. Bu konuşma yayınlansa keşke. Seramik sanatçımız Hamiye Çolakoğlu da Floransa'da bir karşılaşmayı anlattı büyük coşkuyla. Yıl 1962, Hamiye Çolakoğlu seramik çalışmalarını sürdürüyor Italya'da, Floransa'da toplantıda Nâzım'ı görüyor birden. Şairler gününde bir Türk, "Ve Memed" kitabıyla katılıyor şairler gününe. Değerii tiyatrocu Gülgün Kutlu da güzel bir kolajla katıldı Mige toplantısına. Şiirler, şarkılarla uzadı saatler. Yaşamak güzel bir şey, dizesinde bir buluşma büyük ozanımızla. Sonra da bir sesleniş hasretle: Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim Hasret giderek derinleşiyor değil mi?^