Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÜVEN' DEN BİR BÖLÜM... Aşağıdan gelen deminki haykırışma da kesilmişti. Odalar kapalıydı, kimsesiz gibiydi Birinci Şube. Koridorları kıvrılarak geçip vardıkları tutukluların bulunduğu bölüm de sessizdi. Sandalyede oturmuş, hücrelerı bekleyen görevli, Sait'leri görünce ayağa fırladı. Kapalı kapılar önünde yürümeye başladılar. Derinden bir horlama geliyordu hücrelerin birinden. Yaklaşıp dikiz pencerelerini kaydırarak bir iki hücreye bakıp kapattı Sait. Sonunda birine göz atıp başıyla Galip'e gösterdi içeriyi: Reşat Fuat demekti bu. Yaklaşıp dayadı yüzünü küçük pencereye. Solgun ampul ışığı altındaki kara, demir karyolaya, yan dönerek büzülür gibi, giysileriyle yatmıştı adam. Çizgileri belirgin, buğdaysı yüzü, dağınık, gür, kara saçları, biçimli bir başı vardı. Şöyle bir baktı dikiz penceresine; başını çevirdi, uyur gibi kapattı gözlerini. Yan karanlık odaya bir süre daha bakıp çekildi Galip. Sait öteki hücrelere bakıyordu yanındaki görevliyle. Döndü biraz sonra, tutuklular bölümünden çıktılar. Koridorda Sait bir kapı önünde durunca görevli açtı hemen, girip elektriği yaktı. Girdiler. Sait gidip masa arkasındaki koltuğa oturdu. Müdür odası olmalıydı. Yandaki maroken koltuğu gösterip Galip'e. Bize iki orta kahve, dedi bekleyen adama. Adam çıkınca Galip'e döndü, Çıkarabildin mi? Sanmıyorum daha önce gördüğümü, dedi Galip. Kolay unutulmayan bir yüz. Ben de sanmıyorum, dedi Sait. Senden epey önce olmuş Almanya'da bu. Gizleyemediği bir övünçle gerinir gibi koltuğa yaslanırken, Getirtelim mi? Konuşmak ister misin? dedi. Böyle bir öneri beklemiyordu sanki, niyeyse. Bilmem, dedi Galip gülümseyerek. Sen konuşursan dinlerim. Zile bastı, Reşat Fuat'ı getirmelerini söyledi giren adama Sait. Biliyorsun değil mi? Mustafa Kemal'in kuzeni bu adam. Duymuştum. Biri ülkeyi kurtardı, öteki batıımaya bakıyor. Şu dünyanın işi! Kahveler gelmiş, ilk yudumlarını alıyorlardı ki, kapı vuruldu, getirdiler Reşat Fuat'ı. Getiren sivile başıyla kapıyı gösterirken, içeri alındığı yerde dikelmiş, ne çıkacağını çözme çabası içindeki yüzü biraz gergin bekleyen Reşat Fuat'a döndü, yukardan bir bakışla, Gel bakalım Reşat, dedi, otur şöyle! Sessiz, ağırca yürüyüp, gösterilen koltuğa ilişır gibi oturdu Reşat Fuat. Ayakları üstüne basmakta güçlük çektiği belliydi. Dimdik durup baktı Saıt'e. Bir kahve de sana söyleyeyim. Başını kaldırıp biraz daha dikelir gibi doğruldu. Hayır, içmem, dedi. Şaklabanca bir gülüşle daha da gerildi Sait, Biliyoruz, kahve tiryakisisin Reşat, dedi. Kusura bakma, unuttum; burjuvaların elinden bir şey yer, içer mi komünistler! Söyleneni duymamış gibi sessizdi Reşat Fuat. Tutukluluğunu belgeleyen, birkaç günlük sakalla örtülü, çizgileri belirgin, sararmış, esmer yüzünün bu kadar yorgun görünmesine karşın, kumlu spor ceketi, gri kazağı altında, yakası açık gömleği, ağarmaya başlamış kara, gür saçlan ile bu göze batar biçimde yakışıklı adam, çevreye egemen, ayncalıklı biri gibi oturuyordu koltukta! Kısacık sürede "başka"lığını çarpıcı biçimde sergileyen güvenli, sessiz duruşuyla da, dedesinin "bir dost az, bir düşman kop" sözünü anımsattı birden Galip'e. Üzerine duyduğu söylentilerin katkısı ne ölçüdeydi bu kanıda, bilemiyordu; sanki daha görür görmez içinden duyumsamıştı Galip, buydu işte, o "çok" "bir düşman"! Yaşadığınca düşman bileceksin; sonunda biriniz çok geleceksiniz bu dünyaya! Geldik bile; neyin kavgasını veriyoruz ki? Yenik bu adam; elimizde. Yazgılı yenik olmaya da. Ama, hiç unutulmaması gerekli biri bu. Atatürk'ün bu kadar yakınısın Reşat. Anlamıyorum, nasıl tutarsın böyle bir yolu? Bize şunu bir anlat yahul Yüksek matematik okumuş adamsın sen. Resmi bir yanı yok valla; burda söyleşiyoaız biz bize. Işimiz bitti seninle, biliyorsun; Ankara'ya gideceksiniz. Sait'in, suskun adamı kışkırtmaya yönelik babacan çağrısı pek bir değişiklik yapmadı Reşat Fuat'ın yüzünde. Sessiz beklentinin yanıtını Reşat Fuat verdi gene de, Şu konuma gelmek için, siz de çok şeyler okuyup Öğrenmişsinizdir, dedi. Yardımcıya ne gerek var? Kendi kendinize anlayıp kavrayacak yetenekte olmalısınızl Değilseniz nasıl anlatılır? SÖzcüklere tek tek basarak söyleyişteki ince aiayı tamamlayan sinsi bir panltı vardı, adamın, Galip'e kaydırıp sonra Vedat Türkali: Bir ilk roman olacaktı bu. •'} • * veren Türkali, romanın kahramanlanndan Turgut'unkendisiolmadığını söyledi: "Ben ne o kadar yakışıklıy dıtn, ne de Turgut kadar kızlartarafındanpaylaşılamayanşanshbiri idim." Roman Epsilon Yayınevi tarafından yayımlanacaktı. Ama Epsilon, önce avukatlara okutmuş. Avukatlar da, 'olumsuz' rapor verince yayımlamaktanvazgeçti. Amaöte yandan, kitabı yayınlayan Gendaş ise konuya, 'biz yayımlayacağımız kitabı önce bir avukataokutmayı,mesleğimizehakaret sayanz' diye yaklaştı. Gördüğünüz gibi de şu ana kadar kitap ile ilgili herhangi bir dava açılmadı. Kitap iki cilt ve hayli kalın. Bazı arkadaşlar savcılann henüz kitabı okumayı bitiremediklerini söylüyorlar. Yeni çalışmamın adı' Kayıp Romanlar'. Üç yüz, dört yüz sayfalıkbirçalışma tasarlıyorum. Artıkyaşlandık. Bitirmeye çalışacağım. 1970 sonrasına ilişkin bir çalışma olacak. gene ağır ağır Sait'e döndürdüğü, kendine güvenli bakışlarında. Oralı değildi Sait, aynı dangıl dungul havada sürdürdü. Valla anlamıyorum, ayıp değil ya, dedi. Hepimiz biliyoruz, istesen bakandın. Ne bileyim, genel müdürdün, müsteşardın belki... Yani, şimdi bu olmayacak yolu tutup da, böyle... Gerisini Reşat'a bırakmış gibi, kesti sözünü. Ben, fukara halkımın yanında olmaktan mutluyum, dedi Reşat Fuat sessizliği pek uzatmadan. Birden doğruldu Sait, patlamış gibi yüksek perdeden bir sesle, Biz de o fukara ulus için çalışıyoruz Reşat Bey, biz de, dedi. Bu fukara ulusu Atatürk kurtardı. O yoldayız biz de. Bu coşkulu sözlere alaylı bir gülümseme oldu "Reşat Bey"in ilk yanıtı. Aynı güvenli ağıriıkla aldı yavaşça, Verilen emirleri yerine getirmekle yükümlü biri olarak şuraya oturtulmuş görevlisiniz siz, dedi. Soyulan halkın yararına olan önerilere niye karşı çıkıyorlar, sorsanıza yukarıya, fukara ulus için çalışıyorsanız. Kaç kez önerildi bu onlara; neden yanaşmıyorlar? Beklemediği bir engele çarpmış gibi duraladı Sait; Galip'e baktı, "Görüyor musun?" gibisine. Reşat'a kızmasına karşın, Sait'in şaşkın bakışına gülecek oldu Galip. Versene yanıtını herifin, gerizekâlı, ne bakıyorsun bana? ^ Vedat Türkali'nin iki ciltlik Güven adlı romanı Gendaş Kültur tarafından yayımlandı. Mete Tunçay: Ben tarihçiyim Söyleşinin konuklanndan, tarihçi Mete Tunçay; kendisine yöneltilen bir soru üzerine; kendisinin bir romancı, Türkali'nin de birtarihçıolmadığınıhatırlattı; 1940ve 1970 yılları arası komünist harekct ile ilgili ortada pek bir belge bulunmadığını, daha önceki ve sonraki yıllarla ilgili ise; belgc ve arşivlerin mevcut olduğunu, romanın o döneme ilişkin önemli bir kaynakoluşturduğunu söyledi. Rasih Nuri İleri: Seks abartılmış Söyleşinin diğer konuşmacısı tarihçiyazar Rasih Nuri tleri kitabı otuzaltısaatiçinde bitirip Vedat Türkali 'nin karşısına kitabı okumuş olarak çıkarak bir rekor kırdığını belırtti. tlcn; kitabı bir bütün olarak beğendiğini ancak; kitapta 'cınsellik' ve 'seks'inabartıldığını, abartılmakla kalmayıp 'parti' ile 'seksin' karıştırıldığını ileri sürdü. Vedat Türkali bu eleştiri üzerine şunları söyledi: "Ben bir edebiyatçıyım, Roman yazıyorum tabii. Konuşmamın başında da vurguladığım gibi, ben insanı ınsan olarak anlatmayaçahştım. Politik kişiliğini abartarak insan yanını göz ardı etmeye çalışmadım. Kitap da aynca bir belgesel değil. Kurgu da var, düş de var. Aksi halde zaten roman olamaz TKP başkanlarından Reşat Fuat Baraner Ankara Sivil Cezaevi'nde (1944).