Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 MART 2000. SAYI729 H LaDanalde Auguste Rodin Tereddüt içerisindeyim. Acaba guzel bir anı insanlann gözünde nasıl özel kılabiliriz? Leonardo da Vinci 'nin "Meryem Ana, lsa ve Azize An"sını mı tercih etsem? Rogier Van der Welden'in "Meryem Ana Ayakta"sı mı, yoksa saçlan etek hizasında Marie Madeleine'nin heykeli mi olsun? Yoksa, Picasso'nun"Yetişkin Çıplakhk"ını mı tercih etsem? Sonunda Rodin' in "La Danaıde'Mndc karar kıldım (Danaide: Parlak renkli bir Afrika gündüz kelebeği). Çıplakbirkadın. Biliyorum. O çıplaklıkta bütün bir gizem ve dolayısıyla utanma var. Sözde Danaos'un elli kızının efsanesini resimleyen bu sarsıcı kompozisyon için Camille Claudel pozvermiş. Heykeltıraş burada bu kızlardan birini, ömürboyu mahkum olduğu dipsiz fiçıyı doldurma cezasını çekerken içine düştüğü o bitkinlik haliyle canlandırmış. Danaide'ye bu duruşu kazandıran ilhamı düpedüz ve daima müthiş bulurum. Cinsel hazlann alabildiğine ortaya saçıldığı Rodin'in "Baiser" (öpücük) ve "Printemps"den (Bahar) farklı olarak, "Danaide"de, şekillerin serinkanh ustahğı ve ıstırabın bilgece gerekçeleri erotizmi gizliyor. Bu gizleme, utanmanın en yüce şeklidir. JeanDaniel BAŞKENT GUNLERİ Sorulan zaman yanıtlayacak MÜŞERREF HEKİMOĞLU G Yargının talobl üzerlne muay*ne •dllen 5 yasındakl bir kız çocuğunun çlzdlğl raslm... "Babaç ağzımasoktu, Hırk...."diyen küçük kız basitçe ve penis şeklinde bir ev çiziyor. Bunun farklı bir anlam taşıdığı ise ancak kendi ağzını aşın ölçüde büyük çizme" sinden sonra anlaşıhyor. Ancak bundan daha da ilginci, kız ç ocuğunun kendisini çok uzun kollu bir elbise içinde göstermesi, utanırcasına boyundan ayak bileklerine kadar vücudunu örtmesi. Resimde, eteğin alt kısmı sivri dikenlerle kaplanmaya özen gösteriliyor. GerardLopez D m Yan çıplak kadın Sor1n»Sav«IIJ(1925) Utanmazhk takıhp kalan, entrikalı ve rahatsız gözden doğar. Çıplakhğın klasik sanatı, örtünün altındaki vucutlan estetik sözleşmelerle giydirir. Sorine Savelij bu kuralı çok ustaca alt üst etti. "Yan Çıplak Kadın" ilk bakışta, insanı provoke etmeyen bir vücudu sergiliyor: Rahatbiryüz ifadesi, belli belirsizgöğüsler. Fakat resmin basit bir göz atışla okunamaması, karşı konulamaz bir biçimde ilgi uyandınyor. Buanlamlandırmaovunundan da utanmazhk beliri veriyor. tnce cilt ve erkeksi omuzla zaten vücudun sıradanhğı dikkat çekiyor. Bu kararlı, neredeyse kaba duruş bizi sarsıcı bir gerçekliğe taşıyor. Elbisenin kıvnlarak asağıya çekihnesi gibi nedeni bilinmeyen bir durum... O vakit merakh bir göz, rahat gibi gözüken o yüz ifadesini delip çekiyor. JeanClaude Kaufinann Çeviren.EROL ÖNDEROĞLU I B Cennetten kovulan Âdem ile Havva, Masacclo Brancaccı Kılisesi'nde asılı bulunan ve natürizmin manifestosu olarak görülen meşhurfreskte,Masolino tarafından da yardım gören Masaccio, Âdem ile Havva'nın, kızıl giysilere kuşanmış, tehditkâr bir şekilde elindeki kılıcını sallayan bir melek tarafından cennetten kovulduklan anı yakaladı. Resimde bir eli göğüslerini diğeri cinsel organını gizleyen Havva "edepli Venüs" tabir edilen klasik bir duruş sergüerken, Âdem, her iki eliyle yüzünü kapatıyor. Sanatçı, ilk ebeveynlerimizi, çıplak olduklannı fark ettikleri o ilk andaki hallerini bize yansıtmayı tercih etti. Aslında bu freskin adı "utancın doğuşu" da olabil irdi. Burada kadın ile erkek utanmaya karşı farklı tavırlar sergiliyor: Havva kendisini başkalarının bakışından koruyor. Âdem ise, kendi bakışından. Dolayısıyla, her birinin vücuduna kavuşmasıyla yalnız kaldığı ve diğerinden sonsuza dek aynştığı söylenebilir. Havva'nın yüzüitibannıyitirmiş bir tannçanın yüz ifadesinden başka bir şey değil: Saçlan ve kaba çizgileriyle sıradanbirkadınabenziyor. Yüzündeki kahır ve tanrının merhametinden yoksun bırakılmışhğın ifadesi, insanlığınveyayalıtıkbireyinkaderinitrajik gören her birimizin yüz ifadesiyle aynı. Jacgues Julliard eçen hafta güzel olaylar yaşadık, güzel bir konser, güzel sergilerle çoksesli, çok renkli olaylar. Hacettepe Oda Orkestrası ile bir klarnet konçertosu, Ekrem Öztan'ın soluğu hâlâ çınlıyor kulağımda. Klarneti güzel şarkı söylüyor. Genç çalgıcıların coşkusu da çok etkiledi benı. Geçmişten geleceğe uzanan bir ses dalgası ile selamladım onları. yoz ortama karşı numutla parlıyor gözlerı. Düne, bugüne değil geleceğe bakarak parlıyor. O parırtı bizim de umudumuz değil mi? Helikon'da Türkân Sılay Rador var. Bedros Usta'nın atölyesinde renkleniyor fırçası, renkler soyutlaşıyor, duygusal, düşünsel arayışlara yöneliyor sonra. Duyariığı derinleştıren bir fırçanın ürünleriyle sıcak duygularla doldum, buzulluğu aştım, kirden pastan arındığımı hissettim bir akşam saatinde. Nev'de çok sevdiğim ustalardan bir seçit Eski dostlara kavuşmanın sevincini duyurdu bana. Abidİn ve Arif Dino kardeşler, Fıkret Mualla, Tiraje, llhan Koman, Bohçet S«fa, Utku Vartık, Erol Akyavaş, Koyunoğutlan bir arada. Sergının düzenı de ayrı bir tablo bence, ya da bir heykel. Ali Artun'un imzası var. Çirkinliklere karşın güzellikler oluşturanlan simgelıyor. Kimı tablolar arkeolojik yapıtlara benziyor, nerelerden nasıl serüvenlerle ulaşmış Nev duvarianna. Duvarlar da onurlanıyor, seyredenter de. Ne güzel sanatçılarımız var! Artı'da da Habib Aydoğdu. Ellisine ayak basarken renkli bir selam dünyaya. Maviler, kırmızılar, yeşiller, sarılarla siyahın egemenliğine karşı çıkar gibi. Kuşkusuz benim yorumum bu. Kırk yıldır Ankara'dayım, o da Ankara'da yaşıyor ama ilk kez karşılaşıyoruz, kırk yıllık dostlar gibi konuşuyoruz. Kalabalıkta Hayati Mlsman'ı gördüm, yeşil bir kuş ıstedim ondan. Misman'ın kuşlannı genç evlilere ya da yurtdışına giden kimi dostlanma armağan ederim, yaşamı yeşerten şarkılar söylesinler diye. Son kuşu da Bilkent tepelerine uçuracağım. O tepeleri yeşerten bir kişinin simgesi, yanm kalan bir şarkının uzantısı diye. Elbet anladınız, Ersin Onay'dan söz ediyorum. Bana merakla, üzüntüyle seslenen, ayrılık olayına yorum bulamayan, soru yağmuruna tutan okurlarıma yanıt vermek kolay değil, ama olay yaşanmış bulunuyor. Yönetimden, dekanlık görevinden ayrılıyor, öğretım üyeliğıni sürdurüyor Ersin Onay. Bilkent tepelerini seslendiren, çoksesli müzik dalını bilimsel, sanatsal uğraşlarla güzel yeşerten bir dekan Ersin Onay. Ondört yıl boyunca baştan sona sevgiyle, saygıyla izledim onu, coşkuyla destekledim. Asıl destek Prof. Ihsan Doğramacı'dan hiç kuşkusuz. Ersin Onay onun seçımi. Müzik devrımj güzel boyutlara vardı Bilkent Üniversitesi'nde, bilim dalında yeni bir model oluştu denebilir. Ersin Onay'ın coşkusu, Doğramacı'nın o coşkuyu paylaşan desteğiyle masal türü olaylar yaşandı çoksesli evrensel müzik dalında. Kaç orkestra bir arada çalıyor, birbirinden güzel konserierde dünyaca ünlü solistler, yöneticıler yer alıyor. Yaz okullan düzenleniyor, yetenekli çocuklar için özel okullar, orta okullarla müzik eğitiminde bütünleşme sağlanıyor. Atatürk'ün müzik devriminı amaçlanan boyutlara vardırmak için bilimsel ve sanatsal bir savaş nerdeyse. Sahiplenen bir görevin ulaştığı boyutlan çok güzel kanıtlıyor dekanlık yılları. Başta Istanbul, uluslararası festivallerde yer alıyor Bilkent Orkestrası. Müzik dalındaki değişik okullar bir araya geliyor, ulusal ve uluslararası çalgıcılar, yöneticılerle birbirinden güzel şölenler yaşıyor müzikseverler. Karda buzda tepeye tırmanıyor, soğuk ısınrken müzikle ısınıyor geceler, yaşama sevincini yeşertmek için tepeye tırmanıyor başkentliler. Anadolu Festivallerini düşünürken başka bir sevinç dalgası boyverir yüreğimde. örneğin Şırnak'ta bir konser, Cumhuriyeti kuranlara teşekkür niteliğinde bir olay bence. Ülkemizde terör var, kamu görevlileri gitmek ıstemiyor, kimi kadrolar boş kalıyor Şırnak'ta. Bilkent Müzik Fakültesi de güzel bir konserle selamlıyor Şırnaklıları. Doğu Anadolu illerinde yaşayanlar da güzel bir müzik olayı yaşıyor bu festivallerle. Başka çabalar da var. Ünlü bestecimiz A. Adnan Saygun'un müzesi de Bilkent tepesinde. Değerli sanatçının el yazması yapıtları, bilimsel kitapları, piyanosu ve özel eşyasını sergileyen bir müze ve araştırma merkezi. Doğumunun 90. yılı da bir Saygun yılı diye tanımlanarak güzel olaylarla kutlandı müzik dünyasında. Üstlendiği görevi sahiplenmek her dalda çok önemlı bence. Ersin Onay da güzel sahipleniyor görevlerini. Ondört yılın ürünleri kanıtlıyor bu gerçeği. Müzik Fakültesi güzel konserler, büyük ustaların yapıtlarından oluşan CD'ler, Idll Biret'in piyanosuyla seslenen Bethoven'ler, Suna Kan'ın kemanıyla seslenen Mozart'lar ve belli konserlerden CD'lerle bir köprü oluşturuyor, geniş bir kapı açıyor halkımıza. Bilkent sözü müziksel çağnşımlaıia giderek derinleşiyor kamuoyunda. Yaşadığımız dönemde çok önemli bir olay bu. Çağdaş bir üniversiteye yaraşır bir olay, dahası bilimin ışığında çoksesliliği gerçekleştırme çabası, başka kurum ve kuruluşlara da iyi bir örnek. Çoksesliliği yaşamadan tekseslilik aşılamıyor. Tekseslilıği tırmandıranlar hoşlanmıyor ama çoksesli müzik eğitimi de büyük önem taşıyor ülkemizde. Bilkent Ersin Onay, Şırnak'ta küçük bir dinleyiciyi kucaklıyor... Üniversitesi önemli bir görevi üstlenmiş bulunuyor bu yolda. Müzik üretmenin ötesinde dinlemeyi de öğreterek çoksesliliği yaşam biçimine dönüştürmeye özen gösteriyor. Başta Prof. Dr. Ihsan Doğramacı, Bilkent'in kurucularından, yöneticilerinden de destek görüyor her zaman. Üniversıtenin dtşa açılan kapısı giderek genişliyor, müzikseverlerin ilgisi giderek yoğunlaşıyor, ortak bir titreşim oluşuyor her düzeyde, güzel birliktelik yaşanıyor tepelerde. Burada bir soru takılıyor kafama. Ersin Onay'ın boşluğunu doldurmak kolay değil doğrusu. Kimi görevler için emek yetmiyor yürek istiyor, yetenek yetmiyor birikim gerekiyor, o birikimi boyutlandıracak coşku gerekiyor, yaratıcı, itici güç gerekiyor. Ersin Onay bu nitelikleriyle güzel bir insan ama ötesi de var. Çabalan ya da girişimleri büyük destek görmeseydi olaylar nasıl gelişirdi acaba? O destek ileriye dönük bir bakışı belgeliyor her şeyden önce. İleriye bir atılımı da öngörüyor. Doruklara yol alırken görevden aynlmayı içime sindiremiyorum ben. Görkemli bir kucaklaşmayı, yeni ufuklara açılmayı yarıda bırakıyor, öğretim üyeliğine kapanıyor. Belki de yol açmak istiyor yeni yöneticilere. Kalıcı ürünlerin, kurumlann, rahatlığıyla veriyor karannı. Saygı duysam da onaylamıyorum. Bir Cumhuriyet kızı, müzik devrimini içten destekleyen bir yazar, bir müziksever olarak onaylayamıyorum. Bu da benim hakkım değil mi? 4