Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 ŞUBAT 2000. SAY1724 Lümpenlik ayak takımı demektir, ama onun da ötcsinde yaşama koşullan gercği satılmaya, satın alınmaya hazır çoğunlukla,birbaşkalantarafındanbeslenen, sınıf dışı bir kümenin de ismidir. Şimdi bu sözcüğü kullananlarla, hedef olan kışinin yaşamlannı bir kez daha ırdelcyelim. Lümpenlik hangisiyle daha fazla örtüşüyor? Kararsizin. CemKaraca(Muziksanatçısı): Yılmaz kırsal kökenliydi, ama bu ona lümpen denmesini gerektirmez. Yaşar Kemal'in elinde edebiyat fakültesinden alınmış filoloj i diploması yoktur, ama bu onun büyük edebiyatçı olmasını engellememiştir. Yümaz olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan Turk insanının ortak paydasını çok iyi görebilen ve bunu yansıtabilen bir insan. Eğer başına o talihsizlikler gelmeseydi Türk sinemasına çok büyük adımlar attırabilirdi. Ona lümpen diyenler kendilerinı entelektüel sayıyorlarsa, tam da benim tanımladığım gibidir, yani yanm porsiyon aydınlardır. Lümpen, hiçbir sınıfa mensup olmayan, kendini eğitmek için gayret sarf etmeycn insandır, asalaktır. Bu yüzdcn o kadar filme ımzasını atmış bir insana nasıl lümpen denilebilir? Yılmaz'a "katil" denmesine gelince, bu konuda çeşitli söylentiler var, ben tanık olmadım, yalnız bildiğim birşey var, Yılmaz koşan tavşanı, uçan kuşu ay ağından vuracak bir adamdı. Eğer, öldürme kasti olsaydı, eğer dendiği gibi bir lümpen olsaydı, daha baştan vururdu. Talihsiz bir olaydır. Mahkumiyetinin bitmcsine az bir zaman kalahakkuıdayenidendavaaçılması, yirmi yıl hapis istenmesi sonucu y apacak birşeyi kalmadı, yurtdışına çıktı. Yılmaz Güney bir muhalifti, hatta bazılannı acıtacak kadar muhalifti. Neden bu suçlamalar derseniz, bir laf vardır, meyve veren ağacı taşlarlar. Yılmaz Güney üretken bir adam, kansına yazdığı mektuplar bile başhbaşına edebi değer taşıyor, çok iyi bir gözlemci ve yazdıklannı okuduğumda bana lezzet veriyor. Aynı işi kı vıramayanlar, hiçbir şey üretmeyen, ekmeğin kaç para olduğunu bilmeyen insanlar nasıl kalkıp Yılmaz Güney'e lümpen derler? CengizBektaş ( Mimar): Ben insanlan yaptıklan işle ölçmeye çalışıyorum. tnsanlan birtakım tanımlann içine soktuğunuzdakesinkes haksızlıkyapıyorsunuz. Bizim gibi ülkelerde insanlan iyi ya da kötü, etiketleyip rafa koymak kötü bir ahşkanhk. Ben Yılmaz Güney'i yapıtlanyla tanıdım, Türk sinemasında ona kadar gelen çizgıde yaptığı değişiklikle beni heyecanlandırdı. Sürü fılmini izlediğimde Türkiye' de böyle filmler yapılabiliyormuş diye gözlerim dolmuş, sinemadan çıktığımda da sinema adınabusavaşımbeniağlatmıştı.Güney'in ürünlerinesaygıduyuyorum.Türkiye'nin her şeyiyle satışa çıkanldığı bir dönemde de bu tür tartışmalan altı boş ve anlamsız buluyorum. Sibel Özbudun (Antropolog): Yılmaz Güney, bil indiği üzere bir sinema emekçisi. Yaşamının büyük bölümünü okuyarak, araştırarak, çalışarak ve sinemanınyüzünü ağartan yapıtlar üreterek geçirmiş bir sosyalist sanatçı. Onlarca filmi, insanlığın ortak kültür belleğinde yerini aldı. Türkiye'ninl980sonrasıgiderekLatin Amerikalılaşan "lümpen kalkınma" sürecinde "lümpen burjuvazi"nin yardakçılığını yapanlann onun "yükselen değerleri"ne ayak uydurup alkış tutanların, bizleri emeğe ve insanlığa yabancılaştıran, kültürsüzleşme yangınına körükle gidenlerin, Yılmaz Güney'e "lümpen" demeleri en hafif terimiy le, "kendini ve haddini bilmezlik" olmuyormu?^ Nükhet İzet tpekçi: "Biz, çok sayıda aile, toplumumuzun geleceği adına, bu gizli ve karanlık geçmişin belirlenmesini ve cinayet işleyenlerle işletenlerin tek tek teşhir edilmesini talep etmek ve açıklama beklemek durumundayız." Birtaş kesilme oykusu abam, çocukluk, gençlik ve olgunluk çağlanm geçirdiği ve caı nının bir anda alındığı caddede, heykelinin dikildiğinı görseydi kim bilir ne kadar çok şaşınrdı. Şaşınrdı; çünkü türlü üstünlükleri, şerefleri tek başı na değil, hep birlikte yaşamaya eğilimliydi. özel ayrıcalıklara yanaşmaz, üstünlüktaslamaz, asla bir kahraman edası takınmazdı. Soyutheykellerin epeyce ender olduğu ülkemizdc bizim kuşağımız daha çok kahramanlık heykelleriyle haşır neşirdi. Kim bilir belki de bu yüzden "heykelleşmek" ile "kahramanlaşmak" bizlere aynı anlamlan çağnştuır oldu. Belki de şu an, benim de bir kavramkargaşasınakapılmamın.şaşırmamın altında bu gerçek yatmakta. Ülkemizde "kahraman" ve "katil" sözleri yan yana geldiğinde ve bu durumda, aslında, toplumun tümünün birden vurulmuş sayılacağınınaynmmavardığımda daben bir kavram kargaşası ve şaşkınlık yaşamıştım. Katillerve katil yardımcılan.işverenleri, asla ele vermeden, adaletin önünden şöyle bir geçip gıttiklennde de, aralanndan kimileri, şanlanna "şan", şereflerine "şeref" katıp üst düzey görevlerde kanlı canlı olarak yer aldıklannda da ben, amansız bir şaşkınlık yaşadım. Onlar kanlı canlıyken, bizler taş kesilmiştik. Üstü açılmaya çalışıldıkça, gizli eller tarafindan kapatılan bir aydın katliamı vardı ortada, ama, biz, bir arada durmadığımızdan, süreklilik sağlayamadığımızdan, bunu duyuramadık, sorgulayamadık ve hiç sonuç alamadık. Kanıtlar ve tanıklar yok edilip silinirken hukukun üstünlüğü, ne yazık ki şimdiye kadar hep katillcrden yana oldu ve biz elimiz kolumuz bağlı bırakıldık, taş gibi durakaldık. Biz, çok sayıda aile, intıkam duygulanyla değil ama, toplumumuzun geleceği adı B na, bu gizli ve karanlık geçmişin belirlenmesini ve cinayet işleyenlerle işletenlerin tek tek teşhir edilmesini talep etmek ve açıklamalar beklemek durumundayız. Ama ne yazık ki "beklemek" sözü yirmi yıldır yaşadığım deney lerin sonunda bana "taş kesilmek", kalakalmak" anlamlannı çağnşünroldu. Işte, ben en çok bu nedenlerden ötürü bu anıt heykeli bir "taş kesilme" öyküsünün sona erişi olarak algılamak istiyorum.Bu heykelin; babam ve tıpkı onun gibi canı alınan ay dınlann bir bütün olarak ele alınması ve bu cinayetleri araştıranlann karşılanna çıkan duvarlann aşılması gerektiğini yetkililere anımsatnğı ölçüde toplumumuza mal olacağına ve böylece babamın ve benim ay Şişli'de artık bir Abdi tpekçi artıtı var... ncalıklardanpekhoşlanmayan ruhlanmızı biraz olsun rahatlatacağına, şaşkınlığımızı biraz olsun gidereceğine inanıyorum. Böylece ben de, bu büyük onurunağırlığını daha rahat taşıyabileceğim. Tek tek ve kopuk kopuk harcanan iyi niyetli enerjilerin ufalanıp gitmesine, bınlerce kişinin uğurladığı, bayraklara sarmalanmış tabutlardan birçoğunun geçen yıllar içinde, sadece y ıldönümlerinde, beş on kişilik küçük bir topluluğu, ben on dakikacık ağırlay an iki üç sap çıçekli mezar taşlannın dibinde unutulmasına çok içerlediğim bu dönemde, bu anıtın; hepimiz adına bir "irdeleme", "bir farkına varma" olarak algüanabilmesinc vesile olmasuıı diliyorum. Benim, bu anıtın varhğını içime sindirebilmem, onun; tıpkı babam gibi ortada bıraktınlmış tüm cinayetler adına toplu bir anımsatma yerine geçmesine bağlı. Aynca, hepimiz adına, bir başka "yeni umut" yerine daha geçmesıni umuyorum. Çünkü artık hepimiz, bu umudun somut bir gerçekliğe ulaşabilmesinin, devlet yönetiminde görev alanlannellerindeolduğunubiliyoruz. lşte, bu duyguyu somut olarak ileten örnek insan, Sayın Mustafa Sangül'ün şahsında Şişli Belediyesi 'nin, bir yerel yönetim sıfatıyla, gelmiş gelecek tüm genel yönctimlere de örnek olmasını diliyorum. Taşa can ve anlam vererek, ışığın olduğu her yerde, gecesini gündüzüne katarak çalışan, zamanötesi bir yolculukta soluğuyla, maddeye can vercn, her ayrıntıya titizlikle egilen, değerli hcykeltıraş Gürdal Duyar'a, bu umutlu düşün en büyük çabalayıcılanndan olan, dirençli umuduy la, yakın dostluğunu her an hissettiren Sayın mimar Erhan Işözen'e ve bu çabaya el ve gönül veren, harcına emek ve katkı sağlayan herkese ve elbette tüm Şişli halkına sonsuz teşekkürler.^