03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 F+ ler. III. Mehmed'in Kapıağası orgu bir saat sonra başanyla harekete geçirir. Bu sefer tuşlann kendi kendine oynadığını gören Padişah şüphelenir ve Kapıağası bunun nedenini sorar. Kendisine orguaynı zamanda bir insanın da çalabileceği söylenir. Bunun üzerine Padişah bunu çalabilecek herhangi birisi olup olmadığını sorar. Kendisine orgu getiren kişinin bunu becerebileceği söylenince Dallam huzura çağnl ır. Bundan sonrasını Dallam kendi esprili diliyle şu şekilde aktanr: "tçeri girdiğimde padişah muazzam bir tahtta oturuyordu, ancak himayesinin yanında bu hiç kalıyordu. Bu manzara beni başka dunyalara götürdü. Padişah sakince hediyesinebakıyordu. [...JOnbeşdakikadır bu şahane manzarayı müşahede ediyordum ki Padişah'ın yanında duran Kapıağası ile konuştuğunu gördüm. Sonra Kapıağası bana doğru geldi, cüppemi aldı, halının üzerine koydu ve bana gidip orgu çalmamı söyledi. Bunu reddettim, çünkü Padişah orga çok yakın oturuyordu. Çalmak için kendine sırtımı dönmem gerekecekti ve neredeyse pantolonum dizlerine değecekti ki bunu kapıağasının dışında ölüm korkusuyla kimsenin yapmaya cesareti yoktur. Bunun üzerine gülümsedi ve beklememi söyledi. Padişah tekrar konuştu ve Kapıağası gülümseyerek yanıma geldi ve ccsarctle gitmemi söyleyerek beni ileriye doğru itti. Padişahın yanına gelince pelerinimi çıkartmamış olarak dizlerime kadar eğilip selam verdim, sonra sırtımı kendisine döndüm ve dizlerine pantolonum değdi. Çok zengin bir taht üzerinde oturuyordu ve baş parmağında yanm inch çapında ehnastan bir yüzük takılıydı. O kadar arkamda oturuyordu ki yaptıklanmı göremediğinden ayağa kalktı. Kapıağası tahtını biraz yana çekti. Elimi görebilmek için hareket ederken beni biraz öne itti; ama ben korkumdan sanki her an kılıcını çekip kafamı kesecek zannettim. Saat vuruncaya kadar öylece çalabildiğim kadar çaldım. Sonra başımı mümkünolduğuncayere eğerek sırtım ona dönük olduğu halde önünden aynldım. Tam cüppemi alırken Kapıağası yanıma geldi ve durmamı söyledi. Biraz bekledim, sonra Kapıağası gidip orgun klavyesinin üzerini örtmemi söyledi. Tekrar Padişah'ın yanına geldim, selam verdim ve cüppemi almak için bu sefer geri geri yürümeye başladım. Bunu görenler hoşlanna gittiği için gülmeye başladılar. Padişah'ın arkasındaki altın dolu bölmeye doğru elini uzattığını gördüm. Kapıağası elinden alarak bana kırk beş altın sikke verdi. Girdiğim yerden başarımdan dolayı son derecemutluolarakdışançıkartıldım". Thomas Dallam saraydaki başarısından dolayı defalarca Topkapı'yaçağrılır. Hatta buradaacemioğlanlarkendisinikucaklayarak ondan sarayda kalmasını isterler. Dallam ise Ingiltere'ye dönmek arzusundadır; kansının ve çocuklannın kendisini beklediğiyönündebiryalanuydurur. Dallam Topkapı Sarayı' nın daha önce hiçbir yabancıya açılmayan en saklı köşelerine kadar gezdirilir; Harem'detopoynayankızlandahigörür. Ancak bu konuda hiç kimseye bir şey söylememesi yolunda tercümanı tarafından sıkı sıkıya uyanlır. Artık Istanbul 'dan aynlma zamanı gelmiştir ki Sultan III. Mehmed'den orgun sahildeki köşklerden birtanesine taşmması yolunda bir emir gelir. Ancak bu emir Hector' un yelken açmasmdan bir gün önce gelmiştir. Dallam ise kararsızdır; fakat sonunda gemiyi ka<Jırmak pahasına da olsa Istanbul 'da bir süre daha kalarak orgu Padişah'ın emri doğrultusunda sahil köşklerinden bir tanesine taşıyarak kurmaya karar verir. Hector ve yolculan onu geride bırakarak Istanbul 'dan aynlırlar. Dallam ise orgu taşımaya koyulur; hatta sahil köşkündc çalıştığı bir gün aniden Padişah ve cariyelerinin geldiği söylenir. Etrafındaki acemioğlanlan kaçışmayabaşlarlar, fakat Dallam geride kalır. Zenci haremağalannın palalan ellerinde olduğu halde kendisine doğru koştuklarını görür ve bütün gücüyle koşarak kaçmaya başlar. Ellerine düşmeden kapıya yetiştiğini gören acemioğlanlar sevinç içindedirler. Orgun sahil köşkünde kurulması21 Ekim'detamamlanır. Görevini başanyla yerine getiren Dallam bir daha dönmemek üzere28 Kasım Çarşamba günü saat 4 'te Karamürsel isimli bir Türk gemisiy le Istanbul 'dan ayrı lır. Ne yazık ki Istanbul'da hediye olarak geride bıraktığı teknoloji harikası orgu ise I. Ahmed dönemindeparçalanır. Kadar kalıcı olmasa da, Osmanlı sarayına Avrupa müziğınin etkilerinin böylece girmiş olması ilginçtir.^ [email protected] CUMHURİYET DERGİ PAZARIN PENCERESINDEN Kimin katli vaciptir? SELÇUK EREZ I King's College'daki org Thomas Dallam'm Sultan için yaptığı orgun bir benzeri,., nternational Herald Tribune'ün bu haftaki sayılarından birinde (24 Ocak) Peter Finn, Simon VVİnchester'in yeni bir kitabını tanıtıyordu. "A Return to the Balkans" başlığını taşıyan bu kitapta "Sırplann, Kosova'da Amavutlan 'jiletle iğdiş ederek' ve 'kafalarınt keserek' soykırıma uğratmasının nedeninin Türklerin kendilerine yaptıklannın intikamını almak olduğunu söyledikleri aktanlmaktadır. Peter Finn, 1389'da Kosova Meydan Savaşı'nda Osmanlılann Sırplan yenmesinden bu yana yüz yıl geçtiği halde intikamcıyı doyurmak için kimin kellesinin, kaç kellenin, nerede ve hangi zaman uçurulduğunun hesabının bilinmediğini söylüyor. Kosova'dan önce Saraybosna'da da Sırplar, bir iç harpte görülmesi olası 'yurttaşın yurttaşı vurması, öldürmesi'nin ötesinde vahşilikler, gaddarlıklar sergilemiş ve burada da gerekçe, "Türk'ten intikam almak" olmuştur... İntikam alınacak Türk nerededir? Kaç yüzyıl ve kaç yüz kilometre ötelerde kalmıştir? Ancak çocukluğundan beri "Türk düşmanlığı" aşılanmış olan Sırp bu konuda öyle bağnazlaşır ki önce kanını, dilini ve kültürünü paylaştığı Boşnak'ı, sonra kanını, dilini olmasa bile kültürünü paylaştığı kırk asııiık komşusu Arnavut'u 'Türk' sanıp boğazlamaya kalkar! Bu kitabı anmanın ve Bosna ile Kosova'yı hatırlamanın zamanıdır; 27 Ocak'ta, 1945'te Polonya'nın güneyindeki Auschvvitz Toplama Kampı'nda, bir et bir kemik kalmış Yahudilerin ve o tarihte Nazi Almanların 'aşağılık' ırklardan geldiğine inandıklan diğer etnik kökenlilenn çok sayıda soydaşları gibi öldürülüp fınna atılmaktan Sovyet askerleri tarafından kurtuluşunun yıldönümünde törenler düzenlendi: Bu törenlerde Polonya Devlet Başkanı Kwasniewski, ülkesinde ve Israil Dışişleri Bakanı David Levin, Çek Cumhuriyeti'nde, böyle soykırımlara yol açan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile savaşılmasını istediler. Almanlar da parlamentolannda buna benzer sözler söylediler ve Berlin'de bu kamplarda katledilmişleri anmak için bir anıt dikileceğini açıkladılar. Anma törenleri düzenlemek, anıtlar dikmek kuşkusuz yararlı ve saygıdeğer davranışlardır. Ancak ne kadar etkili olur bunlar? Bosna ve Kosova'da olup bitenler, Nazilerin Yahudilere yaptıklarından bunca zaman sonra, bu konuda binlerce anma töreninden, kınamadan, yayından sonra gerçekleşmedi mi? Bakın Avusturya'da Nazilerin yaptıklan için mazeretler bularak oy toplayan aşırı milliyetçi Jeorg Haider'in partisi, ülkeyi yönetecek koalisyona katılmak üzere değil mi? Almanya'da son yıllarda kaç Türk'ün evi ve işyeri sırf "Türk" oldukları için neoNazilerce kundaklandı, kaç ırktaşımız bu yüzden öldü? Şu halde anıt dikip nutuk atmanın ötesinde başka şeyler yapılmalı. Yapılacaklar konusunda yeterli ipucu vardır. Mesela eski Yugoslavya'ya bakarsak, bu ülkenin, çocuklanna okul çağında "Türk düşmanlığı" aşıladığını görürüz: En ünlü Yugoslav şairierinden olan (Karadağ kökenlidir) Petar Petroviç Niegoş'un ünlü şiirlerinden biri olan "Gorski N/ijenac"da (yani Dağ Şarkısı) Karadağlıların ve Sırplann Türk işgalcilerine karşı nasıl kahramanca davrandıklan anlatılır ve "öldüğünde cennete gitmek istersen en az bir Türk'ü öldürmelisin!" denir. Bu şiir, Yugoslav okullannda, edebiyat ders kitaplannda vardı ve çocuklara ezberletilirdi. Bu şiirler, Nazi Almanyası'nda Yahudilere, Sırbistan'da Türklere, Arap ülkelerinde ve Iran'da Israillilere karşı oluşturulan düşmanlık ve nefret, aslında ulusal kimliklerin oluşması ve pekişmesi için körüklenmektedir. Ulusal kimliğin birçok ülkede dil, kültür ve din gibi tanımlayıcı niteliklerden oluşmasına karşın bazı memleketlerde de bunlar yetmemekte, şu ya da bu yabancı ülkeye karşı nefret de bu kimliği pekiştirmektedir. Bu, bazen bizde olduğu gibi, Arap Yanmadası'nda geçerli bir kimlik tanımlayıcısıyken Islamın o yanmadadan kaynaklanan köktendinci din anlayışıyla beraber sınır aşıp başka ülkelere de bulaşabilir. Şu halde ulusal kimliklerde başka uluslardan nefret etmenin yer almaması için okulöncesi çağdan başlanarak böyle bir sapıklığı engelleyici eğitime önem verilmeli, aile içinde, okulda ve tapınaklarda yabancı ve azınlık düşmanlığı yok edilmeye çalışılmalıdır. Bunlan söz konusu etmenin yeri mi zamanı Nazilerin yaptıklan unutulmadu mı? Evetl Biz çağdaş Nazileri, Arkan ve Miloseviç Sırplannı kınarken bakın ülkemizde bir cinayetin tetikçisi, yaptığı işi üstlenişini, "Yahudi olduğu için kabul ettim!" diyerek savunuyor, onu sorgulayanlar, Müslümanlığı kendileri gibi yorumlamayan arkadaşlarını, hemşerilerini kafalanna çivi saplayarak, tavuk gibi doğrayarak öldürüyorlar. Bu şekilde öldürülmüşlerın sayısının yüzleri aşmış olduğuna, binleri bulduğuna inanılıyor. Nazilerle bizim softa katillerin benzerlikleri bundan ibaret değildir: Bizim köktendinci basında öteden beri, Nazilerin Yahudileri soykırıma uğratmamış olduklan ileri sürülür. Adnan Hocacı olarak bilinen dincilerin aynı iddiayı yansıtan yayınlan nedeniyle bu soykırımın gerçekleştiğini savunan Bedri Baykam'la davalaştıklarını biliyor musunuz? öyleyse bizim de okul öncesi evrede, okullarda, camilerde yabancılara, azınlıklara ve başka dinden olan, dini başka türlü yorumlayan, hatta dinsiz olana bile düşmanca değil, hoşgörüyle davranmanın gereği öğretilmelidir. Bunlan yapamazsak, insanımıza, kendinden farklı olana saygıyı ve hoşgörüyü öğretemez, yani asıl nedenleri ortadan kaldıramazsak, bugün İBDAC ve Hizbullah'ın yaptıklan, yann başka yobazca cinayetler ürpertir bizi; bir türlü düze çıkamayız..^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle