Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Başka türlü olamaz mıydı? ERDOĞAN AYDIN G eçen pazartesi gazeteden Sirkeci 'ye inerken Mahmutpaşa'da bir seyyarkaset satıcısının arabasından yükselen Ahmet Kaya'nın sesine esnaftan iki gencin şu ilginç diyaloğu eşliketti. Kes lan şu vatan hainini! Bırak be, ne güzel söy lüyor işte! öylece donup onlarabakakalmışım. Ne ilginç diye düşündüm, "vatan hainliği" ile "güzellik" aynı sınıfve kültürden insanlarda yan yana ve tabii sıradanlaşan tepkilerde yansıyorduartık. Seyyar satıcının Kapalı Çarşı 'ya doğru tırmanan arabasından, pervasız bir edayla şarkısını sürdüren o gür ve yumuşak ses beni alıp bir başka dünyaya, şarkının sahibinin yanınataşıdı: "Dalyan gibi bir çocuktu/benim gözümde küçükrü/küstüdedağlaraçıktı/inermi inmez mi bilmerh/Şimdi dağlann tozudur/belki isyanın sazıdır/hâlâ kalbimde sızıdır/diner mi dinmez mi bilmem/Parkasına kar yağmıştır/bir kenarda ağlamıştır/belki elleri yanmıştır/sönermi sönmezmi bilmem..." Bu sözleri daha kaset olmarru şken dinlediğim günlere geri gittim. Turkiye'ninne yazık ki onbinlerce evladına malolan bir dramı, böylesi hümanist tablolara dönüşüyordu Ahmet Kaya' nın müziğinde. Her şey başka türlü olamaz mıydı acaba? Bundan bir ay önceki son konuşmamızda, sitcmle aramıştı beni; ben suçluydum, o kırgındı... sürgündeyaşamanınnasılbirşey olduğunu bilemediğimizi anlatan kardeş se siyle; ezmeden, sevgiylekonuşuyordu... Daha öncekilerden çok daha yoğunlaşmış bir duyarlılık içindeydi: "Sürgünde insan nasıl iyi olur? diyordu Koşsam gideceğim bir yer yok, hastalansam derdimi anlatacağım bir dilim yok, ölmeye kalksam burada ölürüm, beni kaç gün sonra bulurlar... Bu dert öyle bir dert ki an latmak mümkün değil. Nâzun Hikmet'i şimdi daha çok anlıyor ve seviyorum. Ama mutlaka geleceğim, mutlaka" diyordu. Oysa kim bilebilirdi ki, artık hiç gelemeyeceğini... dahası kalleşbirParissabahında, güne uyanmasıyla kalbinin duruvereceğini... Neyse ki Gülten'in ellerinde öldü diye kendimi avutmak istiyorum, ama bu avutma bile boğazımı tıkıyor. 43 yaşmdaydı ve en kalleş koşullann ölümüne kurban gitmişti. Sonra belki de vatanına hiç gelemeyecek olmayı (ama kuşkusuz ölmeyi değil) duyumsamanm acısı, "Gel Seine nehrinin kenannda yürüyelim, o çok sevdiğin şaraptan içelim yine" diyen sesi... Suçluluğumu hissedip gönlümü almak için mi, bilmiyorum, "seni ve Ufuk'u (Uras) çok seviyorum, karar verirseniz size Paris 'te bir konser yapmaya hazınm" diye kendi'durduğu yerden jest yapmayı da ihmal etmeyecek kadar inceydi. Antidemokratik kurumsallaşmasıyla mevcut düzeni içine sindiremeyen, fevri kişiliğiyle bunu şarkılanna döken, protesto eden bir insan olarak kaldı. Müzmin bir muhalif oldutoep. Ona karşı tahammülsüzlüğü daha da arttıran şey ise, onun çok geniş bir kesim üzerindeki dayanılmaz etkisiydi. Hürriyet muhabirlenne yaptığı açıklamada, "aslında beni çok doğru anhyorlar ama, halka farklı sunuyorlar" deyişinin anlamı buydu. Dizginsiz, kuralsız, içinden geldiği gibi yaşadı hep; içinde ise hep bir delikanlı vardı onun; "Gençliğimi kimse bilmez/ Sakallanmdan çocuk kokusu/ Ağzımdan ayışığı fişkınr benim/ Ceketimi yağmurlara astığımdan beri/Tehlikeli şiir okur dünyaya sataşınm" dizeleri tam da kendisini anlatırdı. Çok uzun yıllardır dışında yaşasa da, hep varoşlanntepkilerininyansımasıolarakyaşadı; bunu sanki hep varoşlarda yaşamaya devam etmenin doğallığında yaptı. Mazlum insanların ve aynı zamanda "mazlum şehirlerin" ozam oldu. Metris'te annelerimizin yanı başındaydı hep ve tabii başı sıkışan dostlannın. Arabeskin kenannda dolaştı, ama ondan hep ayn kalan düzeyini hiç kaybetmedi. Sonradan pek çok sanatçımn kendilerini tanımlamalarını sağlayan birkulvann Türkiye'deki yaratıcısı oldu. Hem bu tarzıyla hem de 30Nisan 1999Olayın ardından DGM'de... Ahmet Kaya şöyle demişti ölümünden önce: Bir yıl öncesine kadar şarkılannı yazan, söyleyen muhalif bir şarkıcıydım. Bana da yılın sanatçısı ödülü verilen bir toplantıda Kürt asıllı olduğum için yeni albümümde Kürtçe bir şarkı söyleyeceğimi açıkladım ve dünya başımayıkıldı...