08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

le tzmirlüer mutluydu. İöşenen taşlar eskiyi çağnştınyor. eti'nin Cumhuriyet Hukümeti tarafından atm alınmasına kadar sürdü. lzmir, yeniden Türklerin eline geçtiği 1,9,10 Eylül günlerinde büyük bir yangın aşadı. Bazı araştırmacılara göre Rumlann, pazılanna göre Ermenilerin başlattığı bu angında kentin en güzel bölgeleri olan Alancak'tan Büyük Efes Oteli'nin arkasına :adar olan bölge alevler içinde kaldı. Iznir' in en gelişmiş bölgelerinde bulunan 25 )in ev bu yangında kül oldu. Buralara uzun /ıllar yangın yeriadı verildi. Sonralantznir'in efsanevi belediye başkanı Behçet İlkyürüyun'uıcı nordoıı paın Uz, yangın yerinden bugünkü füar alanını yarattı. Bu alam merkep sırtında taşınan sularlayeşillendirdi. 1933'tede Kordon'apalmiyelerdikti.Alsancak Limanı ise Menderesdöneminde yapıldı, Kordon'unyayabölümü renkli taşlarla düzenlendi. Aradan geçen yıllarda Kordon'un lzmir'in trafiğine çareolması içingenişletilmesisıksık düşünüldü. Ama sağduyu hep galip geldi. 1991 yılında hiçbirplan ve proje olmadan buranın IzmirÇeşme otoyolunabağlanması için Karayollan 'nca ek sözleşme yapıldı. Buna Bayındırlık ve Iskân Bakanlığı da olur verdi. îzmir Mimarlar Odası ise bölgenin StT alanı olarak tescil edilmesi için îzmir 1. Numaralı Kültür ve Tabiat Varhklan Koruma Kurulu'na başvurdu. Aradan geçen yıllar boyunca Danıştay ve mahkemeler arasında davalar ve karşı davalar gidip geldi. Bu davalar sürerken Belediye Başkanı Burhan özfatura, birgece kimseyi dinlemeyerek ilk molozları Körfez'e dökmeye başladı. 1998'de Kültür ve Tabiat Varhklarını Koruma Kurulu bölgeyi SİT alanı ilan etti. Kültür Bakanlığı ise bir ay sonra kurulu görevden aldı. tdare Mahkemesi, bu karan durdurdu. TMMOB, Mimarlar Odası ve baronun başvurusuüzerine Danıştay 6. Dairesi de Koruma Kurulu kararına karşı bütün uygulamalann iptal ine karar verdi. 1999 yılında tzmir Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ahmet Piriştina yargı kararlarınm uygulanacağını söyledi. lzmir Büyükşehir Belediye Meclisi, KonakKordon Alsancak Kıyı Kesimi Koruma Amaçlı tmarPlanı'nı onayladı. Başlatılan çahşmalarla bu bölge lzmir'in en büyük yeşil alanı haline geldi. Gündoğdu'da yedi bin metrekare, VasıfÇınarBölgesi'nde iki bin metrekare, yenilenen Alsancak Iskelesi önünde de büyükçe bir alan oluşturan Kordonboyu, yurdun dört bir yanından getirilmiş özgün kesme taşlar ile döşendi. Servis amaçhkullanılacaktaşıtyolubile,eskinin arnavutkaldınmını andıran taşlarla Kordon'ayakışırhalegetirildi. Bu güzel görünüm dışında, sık sık su basan bu bölge için gerçekten sağlıklı bir çözümdü. Rıhtım kesimi 35 cm. yüksekliğinde bir beton duvarlaçevrildi. Buduvannüzerine ağaçoturma yerleri yapıldı. Binalann başladığı noktada kaldınmlar 12.5 metreye çıkanldı. Bunun 2.70 metresi kesintisiz olarak yayalara aynldı. Palmiye ağaçlan çizgisinden itibaren 7.70metrelik bölüm ise lokantalar, sergiler, kültür etkinliklerineaynldı. Taşıt yolunun deniz tarafına bir y aya kal dınmı, yeşil alan, koşu yolu, yine bir yeşil alan, sonra bir bisiklet yolu, sonra deniz kıyısındayine birkısmı sert, birkısmı yumuşak malzeme ile döşenmiş geniş bir yaya yolu yapıldı. Binalara yakın bölüm yüksek ve alçak iki boyda modern bir aydınlatma ile donatıldı. Sahil kesimi ise manzarayı kesmeyecekbiçimde aydınlatıldı. "Atatürk Caddesi 'nin Cumhuriyet Meydanı ile Alsancak Limanı Arasında Yapılan Düzenleme ve Bu Alanın Kullanılmasına Ait Yönetmelik" oldukça ince detaylara inen bir çalışma. Lokantalar ve buradan faydalanacak diğer kuruluşlar için servis arabalarırunölçülerinevarıncaya kadar yapılan ince çalışmanın titizlikle uygulanması Kordon' u dünya ölçeğinde bir alan haline getirebilir. Belediye Başkanı Priştina, Kordon'un modern kentmobilyaları ve heykeller ile dahadagüzellcştirileceğini söyledi. tzmirlilcrşımdilerde kahvcrengılığını koruyan Körfez'in dc Büyük Kanal Projesı sayesindetemızleneceğını düşünüyor. Birakşamüzeri Kordon'da imbatlascrinleyenlcr, rakılarını yudumlayabilirler ve Körfez'e gelençipuralarmıyerlerkenrüzgârıngetirtığışarkılarıdadinleyebılirler. ^ PAZARIN PENCERESINDEN Uzatmadan anlatabilmek SELÇUK EREZ T elevizyonu her açışımızda karşılaşıyoruz: Deprem, enerji krizi ya da olimpiyatlardaki başansızlığımız konusunda fikri sorulan uzman, bazen de bakan, soruyu üç, dört, beş dakikada cevaplayamıyor. Spikerin zamanın azaldığına, hatta aşıldığına, bazen başkalarının konuşma süresinin kısıtlanmakta olduğuna dair uyanları ise hiçbir işe yaramıyor... O sırada spikerin nasıl sıkıldığını görüyoruz, ancak, cevaplayıcı oralı değil; uzattıkça uzatıyor.. Partilerimizin küçüklü büyüklü liderlerini, "talkşov"lara çıkan sunucu ve konuşucuları, özellikle FM'li radyoların spikerlerini dinledikçe doğru ve iyi konuşmanın kuralları üstünde biraz düşünmemizin gerektiği sonucuna varıyorum. Bu konuda kafa yoracaklar için öykü yazarları, özellikle kısa öykü yazarları yarariı ipuçları sağlaıiar. Anne Boston, Ikinci Dünya Savaşı'yla ilgili öyküleri taramış, bir tutamını 1989'da "Bana eyvallah de!" (Penguin Yayınları) başlığıyla yayımlamıştı. önsözünde, bunları nasıl seçtiğini anlatıyor: "Edebi değerlere baktım; bir de tarihi açıdan taşıdıklan anlama.. Başarılı bir kısa öykü yazan tabii ki alışılagelmiş tanımıyla, 'yaşamdan bir kesit'in çok ötesinde bir şey sunar insanlara.. Sunduğunu iyi kılan, yüzeydeki olayların derininde yatan gerçeklerdir.. Savaşlar sırasında karşılaşılan günlük olaylar bazen o kadar sıra dışı olabilir ki bunları kurgu ile pekiştirmek gerekmez.." Mesele, kurgulanmış ya da kurgulanmamış olayın ardındaki gerçeği yansıtabilmektir. Anne Boston'un derledikleri öyküleri, harp görmüşler daha büyük bir zevkle okumuşlar. Niçin? Cevabı, Haldun Taner'e, "İyi öykücü kimdir?" diye sorulduğunda söylediğindedir: "Her grupta, beraber gidilmiş bir pikniğj anlattığında arkadaşlannı mutlandıran, anlatmadığı zaman, o günü beraber yaşamışların, 'hadi hadi anlat nasıl gittiğimızi, Ahmet'in nasıl kafayı çekip havuza düştüğünü..' diye asıldıklan biri vardır. Işte aslında bu kimsede böyle bir potansiyel bulunmaktadır" demişti. Demek ki insanlar, gerçekten bildikleri, yaşadıkları bir olayı yeniden yaşamayı, anımsamayı istiyoıiar, sonra bunu güzel anlatan birinden dinleyince de bundan kıvanç duyuyorlar. Peki, güzel anlatanı, kötüsünden ayıran nedir? Yaşamda görülenlerden, karşılaşılanlardan hangisinin, ilginç olduğunu, hangisinin ne kadar ayrıntılara dalıp aktarılmasının dinleyenleri mutlandıracağını ya da sıkacağını kestirebilendir güzel anlatan ya da konuşan.. Yaşamda gözlenenlerin kurgusu daima dinleyenı sürükleyebilecek kadar güzel değildir. Anlatanın ya da yazanın bunların törpülemesi gerekir. Yaşadığının neresinin vurgulanacağını, neresinın tdrpüleneceğini bilenin anlattığı dinlenir. Penelope Fitzgerald bunu iyi vurgulamıştır. lleri bir yaşında, hasta eşine ve üç çocuğuna bakabilmek için yazmaya başlamış. Oturacak bir evi bile yokmuş. Thames Nehri'nde demirli, köhne bir tekneye yerleşmişler. "Çok iyiydi ama iki kez battı" demişti bir yerde, "Bir yazımda bundan bahsaçtım ama sadece bir kez battığını söyledim.. Kurguda gerçek yaşam kadar gaddar olmamalıyız!" (Guardian VVeekly Ocak 26.1992) Bütün bunlar doğru; ama bu konuda uyulması gereken kuraiların en başına yazılması şart olan "anlatılacağın en kısa, en öz şekilde anlatılmasının gerektiğidir". Ismet Inönü, lafı uzatanlara, "Nuh tufanından başlama; bugüne gel!" dermiş. Bunu anlamayanlar o kadar çokmuş ki, Ismet Paşa, bu ikazı sıkça tekrarlarmış. Guy de Maupassant'ın, öykülerini anlatışındaki "zarif ekonominin", onun bir zamanlar Fransa'da fazla eleştirilmesine yol açtığı bilinir. (Guy de Maupassant Stories. Meridian Classics New York, 1964). LJ .«*» Anlatılanda ekonomik davranmanın üstadı Çehov'dur: Kısa kesmeyi, gereksizden anndırabilmeyi, öykülerinde daha çok Uzakdoğu şiirierinde görünen o güçlü yalınlığa ulaşabilmesini bilir. Bunları hangi okulda, kimden öğrenmiş? Genç yaşta para kazanmak, aile geçindirmek zorunda olduğundan böyle kısa, mesela 100 satın aşmayan yazılar isteyen gazetelere, dergilere bol bol yazmış.. Böyle öğrenmiş işi uzatmamayı.. Peki, Çehov'un yaşında sıkıntı çekmemiş uzmanlarımız ve bakaniarımız nasıl öğrensinler bunu? Bol bol kısa öykü okusunlar!.. Biliyorum, bugünküler pek içinizi açmıyor, size pek ümit vermiyor ama hiç olmazsa yann, öbür gün büyüyüp de bu işi üstleneceklere bugünden bunları nasıl öğretebileceğimızi düşünün? Okullarda edebıyat derslerinde iyi kısa öykü yazarlarını okutursak ve yine edebiyat derslerinde sadece okuyucu, ızleyici değil aynı zamanda anlatıcı ve yazıcı olarak da gelişmelerı için yeterli zaman ayırırsak bu gerçekleşebilir.^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle