07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1 EKİM 2000. SAYI 758 Yılmaz Güney: "Duvar, Cunta Türkiyesi hakkında bir tanıklık; sadece duvarlarla çevrilmiş bir hapishane bile olsa bu filmin amacı oradaki hayatm kimi yanlannı yansıtabilmekti. Memleketimden söz edebilmek için bir kürsü, bir tartışma platformu." lusunu briket duvarlarla böldüğümüz bu eski manastıra gelir gelmez, askerleri ve gardiyanlanyla tam bir hapishane havasına giriyordu herkes. Saçlan kesiliyor (bir berber günde 3040 kişi tıraş ediyordu), bütün çekim boyunca giyecekleri elbiseler veriliyor ve çekimde bulunacaklan zaman bir hücre veyakoğuşa kapatılıyorlardı... Sonuç olarak, tüm hareketleri tutuklu veya muhkumlann hareketi olmak zorundaydı. Bu film için hikâyenin aslıyla tam anlamıyla ahenk sağlayarî bir şekle ihtiyacım vardı. Bunueldeetmekiçindeğişikmetotlar kullandım. örneğin çekim süresince, bütün ekibe, bütün oyunculara bu dekordan dışan çıkmayı yasakladım, hapishanede ve filmde görülenyataklarda uyumaya zorladım. Jandarmalar ki dekorun yapımında çalıştılar, daimajandarma elbiseleri ve sı lahlanyla çahşıyorlardı. Gardiyanlar sabah kalkar kalkmaz kasketlerini giyıyor, çalışmalan olmasa bile bütün gün platoda coplanyla dolaşıyor lardı. Jandarmalar, gardiyanlar ve tutuklulan canlandıran figüranlann arasında doğabilecek bağları kestim. Bir yerde filmin yapımcısı olarak şahsımda birkorku ve baskı öğesi yarattım. Platoya geldiğimde herkes benim tepkilerimden korkuyordu. Hapishanenin şef gardiyanıydım ve bütün çekime katılanlarla çok sert ilişkilerim oldu. Diğer bir örnek... Bütün çekim boyunca, yalıuzca bir çocuğun (Şaban) yalnız kalmasına itina gösteriyordum. Yetişkinlere, jandarmalarla, gardiyanlarla ve filmde düşmanlannı canlandıracak çocuklarla ilişkilerini önlüyordum fakat fılmdeki arkadaşlany la daima beraber bulunuyordu. Bir kişinin filmde rahatsız bir kişi canlandırmasını istiyorsam, profesyonel olsadahi, bunu sağlamak için bir şey bulurdum, bedenine uymayan bir elbise, yanm numara küçük bir ayakkabı. Aktörlük yaparken, eğer filmde diğer bir aktörle dostça ilişkilerim olmayacaksa, çekimın hemen başında olur olmaz bir meseleyi bahane ederek tartışma yaratır ve böylece ilişkimizi keserdim. Bugerilimi,bubaskıyı,butümduygulann fırtınaya tutulduğu şiddetin gerilimini istiyordum. Duvar, cunta Türkiyesi hakkında bir tanıklık; sadece duvarlarla çevrilmiş bir hapisane bile olsa bu filmin amacı oradaki hayatın şartlan ve kimi yanlanru yansıtabilmekti. Memleketimden söz edebilmek için bir kürsü, bir tartışma platformu... Çocuklar bir aynadır; filmin neden ve nasıl olduğunu anladılar. Dünyakamuoyununbilinçlenrnesini sağlayacak hissi bir denememdi. Duvar'ın normal yollardan Türkiye'ye girmesi söz konusu olamaz. Yol için olduğu gibi gizli bir video kaset şebekesi olacaktır... 1981 Ekimi'nden beri hakkımda verilen ve kesinleşen cezalanmın toplamı 42 yıl ve 7 ayı buluyor. Halen devam eden davalarla bu ceza 100 yılı bulacak. Türkiye'yi terk ettiğimden bu yana tüm kitaplanm, tüm fümlerim yasaklandı. Başka türlü olması da imkânsızdı açıkçası, çünkü Türkiye'nin değişmesi için gerçekleri söylemek bize, hiçbir şeyin değişmemesi için yasaklamak ve hapsetmek de faşistlere düşüyor... Ama daha ne kadar zaman acaba? ^ 1981 Ekimi'nden sonra YUmaz Güney hakkında kesinleşen cezalann toplamı 42yüdu FATOŞ GÜNEY ANLATIYOR... 1976 yılıydı... 3 yaşındaki oğlumla birlikte yaşamımızı Ankara'da sürdürüyorduk... Çünkü, babası iki yıldır Ankara Kapalı Cezaevi'nde mahkumdu... O'nu ziyarete gittiğimiz bir kış günü, cezaevinin askerlerle sanlmış olduğunu gördük... Korktuk! O gün bizi içeri sokmadılar... Tel örgülü, demir parmaklıklı küçük loş pencereden, mahkum babanın hüzünlü gözlerini ve her zaman gülümseyen gözlenni, yüzünü göremedik, onunla konuşamadık... Oğlumuz, babasının ona kimi zaman kibritten, kimi zaman boncuklardan yaptığı, küçük renkli kuşlardan, oyuncaklardan alamadı! Kadınlar ağlaşıyorlardı... Sübyan koğuşundaki çocukların anneleriydi onlar... "Bebeler koğuşu"nda ısyan çıkmıştı... Bebelerin ısyanına, cezaevinin diğer koğuşları da katılmışlardı... Bütün mahkumlar ayaklanmıştı! Yanıma genç bir adam yaklaştı... Elime bir kâğıttutuşturdu... Içerden gizlice çıkartılmış bir bildirıydi bu! Nedendi bebelerin isyanı, ne istiyoriardı?) Koğuşlannın kırık pencerelerinin onarılmasını istiyorlardı... Isınmak için soba istiyorlardı... Doymadıklan için 1 yerine 2 ekmek verilmesini istiyorlardı!... Bebelerin dertlerini dile getiren bildiri, diğer mahkumlarla birlikte YILMAZ GÜNEY imzasını taşıyordu... ve bunun benim tarafımdan basına ulaştınlması isteniyordu... Ben gerekeni yaptım. Çocukların masum seslerini taş duvartann ötesine duyuımaya çalıştım. Cılız bir haber olarak gazetelerden bazılannda yer aldı... Ertesi günü, gece yansı telefon çaldı! Arayan Yılmaz'dı... Şaşırdım... Yoldan telefon ediyordu... Tüm cezaevine yayılan isyanın öncülerinden olduğu tespit edildiği için onu Kayseri'ye, Kayseri Kapalı Cezaevi'ne sürüyoıiardı... Arkasından biz de, Ankara'daki evimizi kapattık, Kayseri'ye göç ettik... Sübyan koğuşundaki bu olay, yüreği insan sevgisiyle dopdolu, sanatının gücünü halkının kurtuluşu mücadelesine adamış bir büyük sanatçıyı, bir sinema' ustasını, Yılmaz Güney'i dennden etkilemişti... Yaralamıştı! Kayseri Cezaevi'nde, bu olaydan esinlenerek, önce 2 yıllık bir çalışmanın sonucu, adı "SobaPencere camı ve iki ekmek istiyoruz" olan bir roman yazdı! 1981 yılında sürgüne çıkışımızda ise kafasındaki ilk ve en önemli proje, yine aynı isyan olayından yola çıkan bir film yapmaktı... Bu filmin adı ilk önce "Camlan kınn kuşlar kurtulsun" olan "Duvar" olacaktı... Yılmaz, Fransa'nın kuzeyinde Pont St. Maxence kasabasındaki eski bir manastın seçti... Manastırın bahçesine duvartar, gardiyan kulübeleri, asker kuleleri, şapkalan diktirildi... Dekorlann, aksesuvariarın büyük bir bölümü gizlice Türkiye'den getirildi... Yönetmeninden asistanına, kameramanından müzikçisine hepimiz cezaevinin inşasında bizzat çalıştık... Çocuk koğuşunun oluşturulması için, Almanya'nın sokaklanndan gelişigüzel toplanmış yüzlerce çocuk, Yılmaz tarafından önce fotoğraflanndan seçilerek, özel olarak Fransa'ya getınldi... 8 aylık bir çalışma sürecini kapsayacak olan film çekimı başladığında, oyuncular iki kışı dışında (Tuncel Kurtız ve Ayşe Emel Mesçi) hepsi hayatlannda kamerayı ilk kez görüyorlardı... Filmin çalışma süreci başlı başına bir "savaş"tı... Kadro kimi zaman 10001500 kişiye yükseliyordu... Filmin Fransız prodüktörü Marin Karmitz şaşkınlık ve hayranlıkla bana şöyle diyordu: "Yılmaz bir çılgın! Onun bu yaptığını kimse yapamaz... Biz Batılılann ondan öğrenecek çok şeyi var..." "Duvar" bugüne kadar Avrupa'dan Japonya'ya kadar dolaştı durdu! Tüm dünya halklarından insanlar onun acı çığlığına kulak verdiler ve yüreklerinden sarsıldılar! Ancak "Duvar", ülkesinin yasak duvarlannı aşabilmek için 16 yıl boyunca bekledi... Ve gerçekten uzun zamandır süren büyük çabalar sonucunda sizlere ulaşabildi... Bundan sonraki macerasında yine zorlanacak! Horlanacak, acımasızca eleştirilecek... Ancak, yine bütün bu engelleri onun gerçek sahipleri olan sizlerle, ülkemiz insanlarıyla aşacağımıza ve sanatını çağının ve ülkesinin tanıklığına adayan yaratıcısını da böylece yaşatacağımıza yürekten inanıyorum.. ^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle