Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19ARALIK1999. SAYI717 çesine ahtapot bir kolunu sudan çıkarır gibi yaptı. "Anzur" dedi, "senin de adın Anzur olsunbakalım!" Aslında Anzur öylesine rasgele bir isim de değildi. Salih Ağa'nın, anılar dolabındaki çekmecclerindcn birine özenle katlayıp kaldırmış olduğu ayrıksı bir dostluğu simgeliyordu. Almanya'dayaşadığı zamanlannbirinde,birçocukla Anjuradlı biryavru fil arasında gelişen dostluğuanlatanöykü, Salih Ağa'nın belleğindeki "özlemler" hanesinc kaydolmuştu.Anjuradlıyavrufilin annesinden emdiği sütü hortumuy la arkadaşı çocuğa nasıl ikram ettiği hâlâ belleğinin duyarlı raflanndaydı. Balıkaşıranlı Anzur zaman zaman koydan yok oluyor, birkaç gün sonra dönüp dolaşıptekrar Salih Ağa'nınkıyısına geliveriyordu. Geldiğinde ikrami hazırdı zaten. Zamanla semizlemiş, kollan artıkbirçocuğunkikadarkalın Çattsı sazlarla örtülü ahşap ev ve çardak altı ma.vo.vi... laşmıştı. Tuhaf bir şekilde iskelenin etrafında veya kıy ıda oyalanıyor, bir o yana bir bu yana yüzerck bir şey lcr anlatıyordusanki. Akşamüstleri, balık dönüşü Salih Ağa kıyıya yakın oturur "Anzur!" diycseslenirdi. Ahtapot dakollanndan birini sudan çıkarıp selama dururdu. Aralannda sözlerin de di llendiremediği birdostlukkurulmuştuişte. "Ben hayvanlardan hiç korkmam" dcdi Salih Ağa. "I layatımda bir engcrek dahi öldürmedim. Karayılanlar taa kapımın önünedek gelirler. Birtanesini dahi vurmuş dcğilim. Kapınınönünecıktiğımgibiçekergiderler. Benim bir tek korkum varsa, o Balıkçı Salih 'in karısı Sevim Hanım. dainsandır, insan!" dcsinitaklitederek "Anzur! "diyeçığırıyor, Balıkaşıran, Datça yarımadasının en dar kara parcasıdır. H isarönü körfeziy le Gökova ahtapotun ona cevap vermcmcsineyse cok içerliyordu. Birtek Salih Ağa'yaselam veriarasını bölcn Datça karayolundayol alırken, biryanıni7da Sömbekı, namı diğer I lisarö yordu hınzır. Her ne kadar kızar, bu "yabanü körfezinin yeşil yelli koyaklanyla, diğer ni'Miğinden dolayı Anzur'a çıkışır gibi gözükscde, Salih Ağa'nın buayncalıktanözel yanınızda eflatuni Kerme dağlarına sırtını yaslamış, Gökova'nın mavi/mortonlannı kı bir hazaldığıdabesbelliydi.Oysa Anzur'un yaslama olanağını bulursunuz. Bir ara, bir inadı çocuğu fazlasıyla kızdırmaktaydı. Isyanınızda deniz manzarası yok olur ve yüce kclcnin yanından denize yürüyüp bir iki kez eamlarınarasındannasılolupdabaşınıuzaahtapotucliylcyakalamayaçalıştı.hattabir tan yelken direklcrine ijaşırmaya yüz tuttuğu keresindekollarındanbirineyapışabildiyse nuzdaysa, Bencik koyunun yanından geçide Anzursıyrılıpkaçtı. Artık iskeleninazileyorsunuzdur. Işte bu yöre artık Balıkaşırisinde duruyor, yine de sadece Salih ran'dır. Ağa'nın çağrısına selama duruyordu. Bir öğleden sonra, Salih Ağa'nın öğle sıAdınınbirtarihçesinegöre, birkörfezde, örncğin Gökova'da avlanan balık karşı koya, eağına yenilipeardak altında uyukladığı bir zamanda, çocuk büyüeek bir ollaiğnesiyle yani Hisarönü'negötürülenedek, canlıkalAnzur'uyakalamayaçalıştı. Ahtapot oltaya ırmış. Diğer bir rivayete göre, yarımadanm en.scınceliğinedeniyle,balıklanndarboynu gclmeyince, kayığın kancasına yeltendi. a;>ıp,Gökova kört'c7İndcnHisarönü'neyada Aeemi ve hoyrat birdarbc, Anzur'un bir kogcriyeatlaşıpdurduğudur. lunu götürdü. Denizin diplerine doğru süzüldü ahtapot. Çocıık korkuyla, "Anzur! AnAnzur'un selamı... zur! " diye seslendi. Uyanan dede, çocuğun elindekikancayıgörüncekuşkulanıpyerinHaftasonları zaman zaman, Marmaris'te den kalktı. Iskelenin sığdibinde Anzur'un yaşayan oğluyla torunu Salih Ağa'yı ziyarete gelirlcrdi. Oğlu pek mcraklı olmasuda, to birkoluhaf'if'birdalgaylagelgıtteydi."N'aaptın sen? Anzur'a n'aaptın lan?" (,'ocuk ağrıınuna balık avının tiim incclıklerini öğretlayarak sol kulağını tutuyordu. meyi peksevcrdi Salih Ağa.Tatillerdeonu "An/uuur! Anzuuur!".Salih Ağa'nıngür yamıulaalıkoyar,ersaattcuyundırarakbalısesigünlercekoylardayankılandı. Anla;>ılan ğagötürür,yasamboyubiriktirmis.olduklaşuki, Anzur Balıkaşıran'ın boynundanHisarımonaaktarmayaçalışırdı. Anzur'a daolrönü körfezineatlayıpgitmişti.^ dukt,a ijasjirmıs, çok dasevmişti çocuk. De 13 PAZARIN PENCERESINDEN Ağzından yel alsın! SELÇUK EREZ , ülent Ecevit, Helsinki'den döner I dönmez, "öngörülenden daha kısa bir " süre sonunda gırerız şu Avrupa Birliği'ne!" demedı mı? Ağzından yel alsın! Mıllıyet'teTaki Berberakıs yazdı, Güngör Uras da doğruladı: "Avrupa Birliği, üye ülkelerde kokoreç, işkembe çorbası ve kelle yenmesini bu ylyeceklerin, bırliğin gıda nizamnamelerine ve kıstaslarına uymadığı gerekçesiyle yasak etmişmlş!" Ne Yunanistan'ın şikemperveranının göz yaşlarına, ne de Atina'nın kokoreççilerinın ciddi tepkilerine, protestolarına kulak asmışlar.. Artık Yunanlılar kokoreç yemeye Türkiye'ye geliyorlar. Ecevıt'ın dedığı olur da bız de gırersek şu AB'ye, nerelere taşınmak zorunda kalırlar kim bilir? AB Dönem Başkanı ve Pinlandiya Başbakanı Pavo Lıpponen'ın Helsinki'deki toplantıdan, Ankara'ya son daklkada gönderdlği açıklayıcı mektupta bahis konusu edilmemesi, dört yıl sonra bu konuda zorlanmamız olasılığını azıcık uzaklaştırıyor.. Ancak bu AB'lilerln sagısolu bellı olmaz, yarınöbürgün dayatırlarsa, böyle ulusal bir çıkarımızı Yunanlıların vaktiyle yaptığı gibigözardı edecek tıynette olmadığımızdan tabli kı bırlikten mırlikten vazgeçer başımızın çaresine bakarız. Aksi geçerliyse? Kokoreççiler ve Işkembeciler için tutacak bir tek yol kalacaktır: Yeraltına inmek... Eğer Türk işkembecileri uyanmaz ve bir an önce Yunanistan'ın canı yanmış Kokoreççilerı ve Romanya, Bulgarıstan ve Makedonya'da çalışan meslektaşları ile el ele verıp bir "enciyo" yani "sivil toplum örgütü" kuramaz, dertlerini Avrupa Birliği üye ve adaylarına anlatamaz, hiç olmazsa Lahey'e gıdemezlerse dağa çıkmak ya da yeraltına inmek, illegai çalışmak zorunda kalacaklardır. Bundan dört yıl sonrasının Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelennin manşetlerini görür gibi oluyorum: "Dün Sultanbeyli'deki mandralardan birınde gizli bir işkembe imalathanesı basıldı: Ele geçirilen ışkembelerın en az 60 mılyar lira değerinde olduğu tahmin ediliyor!" Gece, "Flaş! Flaş!" altyazısı refakatinde, televizyon kanallarının her haberi bire bin katarak aktaran aktaran yorumcularından birı açıklayacaktır: "Geliyoooor: Tüyler ürperticı korkunç bir haber gelıyor: Sılahlı baskında kapıları kırılarak gırılen işkembe ımalathanesınde ınanılmaz manzaralar! Bu korkunç ımalathanede yakalananlar, vicdansız patronlarının sahte pasaport kullanarak tabii imamnikâhlı "görfrend"iyle beraber Avrupa Birliği'ne henüz katılmamış olduğundanNorveç'e kaçtığını açıkladılar! Acaba tiyö mü almıştı?" Bu sırada ekranda, ımalatçıları, götürüldüklerı emnıyette, genışçe bir masaya dızilmiş altı dış sarmısak, bir kilo kırmızı biber, ikı galon sırke ve kangal kangal koyun barsağından oluşan suç aletlerinin önünde yüzlerini kapatmaya çalışırken göreceğız. Kısa bir süre sonra, sevdığırnız ve şarkılarını mırıldandığımız ünlü bir pop şarkıcısının bir sosyete partısınde kokoreç yerken yakalandığını da uzulerek oğreneceğiz. Bu partıde, aynı suçu işlerken enselenmiş mankenlerin emniyete götürülürken soylediklen ve nöbetçı mahkemede yaptıklan açıklamalar, onları kokoreçe alıştıranın ünlü bir sosyete berberı olduğunu ortaya koyacak, berber de tabii bu nedenle yılbaşını gözaltında geçirecektir. Torunlarımız kokoreçi ve işkembe çorbasını artık ancak Halide Edip'in ve Reşat Nuri'nin romanlarında mı okuyacak, ya da televizyonlarda "nostaljik" başlığı altında oynatılan MuzafferTema'lı, Hümaşan Hiçan'lı sıyah beyaz Türk fılmlerınde mi görup tanıyacak? Bu da yasaklanırsa, mollaların hâkımıyetinde içki içmesı yasaklanan Iran halkının, evlerinin banyo dairelerınde ve bodrumlarında gizli gizli şarap ve rakı üretmelerini andırırcasına biz de evımizin bir köşesini, mesela tavanarasını "gizli Işkembeci dükkânı" haline mi sokacağız? O zaman, evlerımiz 6 ıla 7 Richterlik zelzelelere dayanamayıp yıkıldığında yediğimiz haltlar ortaya çıkıp eledosta karşı rezil mi olacağız? Bir olasıhk daha var: Hazar Denizi ötesinde yaşayan bazı ırkdaşlarımızın ülkelerinde at barsağından kokoreç yapılıyor; aman sesinizi çıkarmayın: Biz yıllardır kâh farkına vararak kâh bilmeyerek surlarda gayrı resmı kasapların kestikleri eşekleri yemedik mı? Davar barsağından yapılan kokoreç yasaklandığında da bız pekâlâ at barsağıyla idare edebılıriz.. Sonra, nasıl olsa vicdansızlar bunu da fark eder bir yasa daha çıkarır at, gergedan, deve, züraafa velhasıl bilumum et ve ot yıyen yaratık barsağından üretilmış işkembe çorbası ve kororeçı yasaklariar... O zaman? Uzakdoğu'da inek, koyun ve keçi barsağı dışında balık barsağından da kokoreç yapılıyor. Isterseniz Şangay restoranlarında sunulan bir balık kokoreçi tarifini vereyım de bir yere yazın; bakarsınız zamanı gelir, sizi sıkıntıdan kurtarır: Kabuklanndan ayrıldıktan sonra baharatla örtülmüş karidesleri yağda kızartın. Şimdi iri bir balığın barsağını kısa parçalara doğrayın, suda kaynatın. Bu suya önceden kızarttığınız ince yeşil soğan ve zencefili, tavada çevrilmiş karidesleri, yeşil lahana göbeğlni katın. Kaynadıkça köpüğünü alın.. Kıvama geldiğinde bu çorbayı, sofraya sunun. Fazllet Partililerin hakkı var: Bu Avrupa Birliği'ne yanaşmakla ne halt ettiğimizi ancak zaman geçtıkçe kavrayacağızl ^ Her depremin ardmdan Avrupa 'ya rezıl mi olacağız!