Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 EKtM 1998. SAYI 655 güne kadar başladığı işi bitirdiği pek görülmemiştir, haberin olsun. Böyle sanatkâr bir usta ile iş yapabilme adına elimden geleni yapıp onu hoşnut edebileceğimi düşünerek, bakımını üstlendim. Köyde bir yardımcı bulma imkânım da olmadığından, başka seçcneğim de yoktu. Yatacak yerini temin ettik, üç öğünyemeğive ekmeğipişiriyordum. özellikle beş öğün çayın, kı vamında ve zamanında yetişmesi çok önemliydi. Herişinyolunda gidcbilmesi, malzemelerin veerzakların,zamanındave yeterince, kasabadân temini de yukandaki koşullar altında, ayn bir hüner gerektiriyordu. Çünkü, köyde finn ve bakkal yok. Şeker, un, yağ gibi temel maddeler senede bir defa toptan alınıyor, sebze ise bostanlarda, su çeşmelerde, evlerde yok, telefon bir tek. Muhtannevinde.odaya evde bulunmaz, bulunduğu zaman da telefon çalışmaz. Su çeşmelerden aktığından, ev ihtiyaçlan için gereken su kadınlar tarafından kovalarlataşınıyordu. Bizim ihtiyacımız olan suy u da çeşmeden eşim taşımay a başlayınca, köylüler çok şaşırdılar. Aman bey iın ne yapıyorsun, bizim adetlerimizde erkek su taşımaz dediklcrinde, o da, hanım evde iş yaparken suyu benim taşımam daha doğru olmaz mı diyordu. Şimdilerde artık erkekler de ellerinde kova rahatlıkla çeşme başınagidiyorlar. Evimizi yaparken, nedenbirvillayapmayıp da onlannki gibi bir ev yapmak için, o kadar masraf edip, bir o kadar da zahmet çekmemize,köylübirtürlüakılerdiremiyordu. Onlara göre bir müteahhite parayı bastırıp, gelip hazırca oturmalıydık. Yine de, şehirli böyle yaptıysamuhakkakbirkerametvardır düşüncesiylc, onlar da şimdi, terk edilmiş evlerini birer birer onarıp, cn azından yaz aylarında köylerini ziyaret edip bir süre kalıyorlar. Köylülerinyaylayagöçetmeleri,birbilen köylünün zamanı gcldiğinde, yaylayı ön ziyaretinebağlı. Dediklerirlegöreyaylalarda açan bir çiçeğin içinde oluşan öldürücü güçte zehirli bir kurdun, çiçeğin açılıp içinden düşmesi gerekiyormuş. Yolumuzun üstün Güngör Bozkurt Kastamonulu bir ailenin Istanbul'da yaşayan fertlerinden. Yıllar sonra köyüne eski usul bir yayla evi yaptırmış ve bu evin adım adım yükselişini fotoğraflamış. de, gelip geçcrken içinden geçtiğimiz, kütükten yapılma evleri, çiçekleri, böceklcri ileolağanüstügüzellikteki bu yaylaların bazıları son zamanlarda çok kötü değişimlere sahne oluyor. Bazı kişiler, belki de televizyonlarda gördükleri sahil sitelerinden etkilenmişolacaklar.ogüzelim evlerini bir bir yok edip yerine, şimdilerde pek pek modaolduğu gibi, peri bacalarını andıran kuleleri olan, birkaç katlı beton ucubeler kondurmaktalar. Bukötüörnekler, bu konuda henüz bilinçlenmemiş insanları öylesine etkilemiş ki, yüz yıllardır kullanageldikleri ağaç evlerini, bir çırpıda yok etmişler. Birtaraftandadevletin merasını güçlerinin ycttigi oranda, çit altına alarak sahiplenmeye çahşmaktalar. BAŞKENT GUNLE. Operada bir usta MÜŞERREF HEKİMOĞLU , elkıs Aran sevgiyle, saygıyla uğurlandı dünyamızdan. Operanın sahibiydi o, anasıydı; sahnede izleyenleri, kuliste sanatçılan kucaklardı. Bir ananın içtenliğiyle.umutla bakardı genç kuşaklara. Operamızın birçok yıldızında emeği ve yüreği var. Birikimlni aktarmaktan mutluluk duyan bir usta şan dalında. Unutulmayan bir "Maça Kızı". Geç de olsa tüm ödülleıie onurlanan bir sanatçı. Dahası var, her şey ondan kaynaklanıyor belki de, mutlu bir eş, bir anne, bir büyükanne Belkıs Aran. Muhittin Aran da onu destekleyen bir koca opera çalışmalarında. Pınar Aran ve Tajet Erkaya da mutlandıran çocuklar. Opera sahnesinde bir üçgen var o dönem. Ayhan Aydan, Leyla Gencer, Belkıs Aran. Üçünü de sevıyor, izlemekten geri kalmıyor başkentliler. Görkemli galalar yaşanıyor, perde kapanınca söyleşilerle uzuyor gece. Cüneyt Gökçer'ler, Fernan ve Doğan Onat'lar, özcan Sevgen'ler, Ayhan Aydan, Şaran Gencer'ler bir arada. Belkıs Aran Istanbul'a yerteşti, Istanbul Operası'nda şürdürdü uğraşını. Operanın anası, ustası olarak güzel ürünler verdi. Coşkusu ve soluğuyla yeni yıldızlar parlattı. Çocukluk yıllarımı parlatan küçük bir kız. Kumral bukleleri, yeşıl gözleriyle güzel Ümran da (Duygun) ayrıldı dünyamızdan. Anaokulunda başlıyor arkadaşlığımız, sonra taş okul. O Fransız lisesine, ben Erenköy'e, ben Ankara'ya o Burdur'a, yaşam değişik yollarda biçimleniyor ama hiç ayrılmıyoruz. Geniş bir ailenin çocukları gibi sıcak ilişkilerle sürüyor birlikteliğimiz. Belkıs Aran: "Operada bir usta ". Çekirdek filizleniyor, yorgun görünmüyor hiç. Deney ve filizler dal oluyor, yeni çiçekler açıyor birikimden güç alıyor belki de. Biraz dallarda; gelinler, damatlar, aileye yeni konuştuk, vaktiyle yedi saat konuştuğunu katılanlarla bir dostluk geleneği oluşuyor. anımsattı bana. Sonra da ekledi: Dördüncü kuşaktayız şimdi. Bir ucu ABD Kürsüde bir ben bir Bölükbaşı konuştu. Şikago'da, bir ucu Fran3a'da Pariste. O yirmi dakika uzun konuştu benden. Otekiler Suadiye'de, Moda'da, Bölükbaşı konuşmuyor artık, Demirel de Göztepe'de, Yeşilbahar Sokağı'nda. susmuyor. Uyanlar yapıyor durmadan, her O sokağın romanı yazılmalı bence. yerde her konuda. Gerçekten Yeşilbahar Sokağı.. yaşam Başta ev sahibesi Inci Çetin, kadınlar soluyor, bahar sürüyor! siyahlar içinde açılış partisinde. Kimi çok Doku'da Imren Erşen'in sergisinde Ergun sade, kimi parlak işlemeli tayyör ve Sav'ı gördüm geçen akşam. Nostaljik elbiselerle göze çarpıyor. CHP'li Oya yazılanmı sevmiyor. Kireç çağından söz Araslı da sadeliğin şıklığını taşıyor. etmemden hoşlanmıyor. Belki de haklı Ayrılırken Başbakan ve Berna Yılmaz ile ama geçmişe dönmek bugünü yaşamayı, karşılaştık kapıda. O da siyahlar içinde. geleceğe*Umutla bakmayı önlemiyor. Belki Her zamanki gibi çok güzel ve şık. Yoğun de zamanı aşarak yaşıyor insan. trafiğe karşın yorgun görünmüyor hiç. Geçmişten geleceğe köprüler kurarak, Mesut Yılmaz hangi görevde olursa sevgiyi, dostluğu bugünden yarına olsun, değişmiyor Berna Yılmaz. taşıyarak. Imren Erşen'in tabloları da güzel Sadeliğini, içtenliğini yitirmiyor, kişiligini renkler taşıyor bir sonbahar akşamına. Bir güzel koruyor. fırçanın birikimiyle doğandan selam. Sözün kısası doğal bir kadın.^ Sergide Ayla Kutlu'yu, Alman Elçiliği'nin B edilirken, doğaya ve törelere uygun biçimde yapılan bu evin öyküsünü yazdı. Gündüz ormandan gelen tüfek seslerinden, gece parlayan ışıldaklardan, uzaktan da olsa şahit oluyoruz ki, bütün yasaklamalara rağmen av katliamı devam ediyor." Yine üzüntüyle öğreniyoruz ki, artık ormanlarda bir tek tavşana bile rastlanamazken, son senelerde alınan tedbirlerle sayısı çoğalan gcyikler, bu sene uğradıkları katliam nedeniyle, hcmen hemen yokolmuşlar. Ormanı bitmez tükenmez kaynak zanncdenler, onun yokluğunun kendileri için nasıl birfelaketolacağındanhabersiz,birtaneden neçıkarmantığı ile, ilkbaharda oluşan soymuk tabakasından, bir deftcr kâğıdı bir parça çıkartıp yemek uğruna, koskoca bır çam ağacınıncanınaacımasızcakıymaya devam ediyorlar. Budoğalgüzcllikleri,yabanhayatımızı, böceğimizi, çiçcğimizi, havamızı, suyumuzu, korumak ve kollamak, onlara sahipçikmak,çevremizibilinçlendirmek,hepimizin görevi. O nedenle, her şeyi tamamıyla yitirmeden, gidcnler geri gelmeseler bile, geride kalanların daha iyi korunabilmeleri için, yöneticilerin, mahalli idarelerin, özellikle yöre halkının, gereken hassasiycti göstereceklerine inanıyorum.^ 4 Ekim 1998günü yapılan geleneksel bal ve buzağı şenlıklerine katılan Kastamonu Valisı Enis Yeter yayla evlerinin koruma altına alınacağı konusunda yöre halkına söz verdi. bahçesindeki resml kabulde Selçuk Bakkalbaşı'nı gördüm. Merhabadan sonra sordum, ne yazıyorlar? Kitap severiere müjde, ufukta yeni kitaplar var. Büyükelçi ve Bayan Vergau'nun partisinde evsahiplerine ulaşamadım, bahçe çok kalabalık. Bu tür toplantılara çok gitmiyorum ama, sosyal demokratların yengisini kutlamak istedim. Kimi çevreler çok iyimser yorumlar yapıyor ama.. biraz erken bence. Dahası sorunlar glderek boyutlanabilir. Meclis Başkanı Hikmet Çetin ve eşinin düzenlediği resmi kabulde sorunlara çözüm arayan söyleşiler ve tartışmalarla geçti saatler. Komutanlar, milletvekilleri, yabancı dıplomatlaria tören salonuna sığmıyor konuklar. Kimi milletvekillerini hiç tanımıyorum ama, siyasal yaşamı 1960'larda başlayanlar da var konuklar arasında. Biri Cumhurbaşkanı Sayın Demiret. Açılış nedeniyle kürsüde çok uzun konuştu, başka yerlere de gitti ama Yaylalardan bazıları çirkin villalarla bozulmuş ama tüm güzeUiğini koruyanlar da var.