25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

19 PAZARIN PENCERESINDEN Bir daha gelmemeliler! SELÇUK P:REZ ır süre köktendinciler yönetti bu ülkeyi... Böyle bir partinin Türkıye'de iktidara gelmesinin sakıncaları sayısızdır: Cumhuriyetimizin temellerini oluşturan Atatürk ilkelerini yoketmeye yemınlı olmaları, bu güzelim memlekette Iran'da ya da Afganistan'da yürürlükte bulunanlara da benzer bir rejimi oturtmaya kalkışmaları tabii ki çok önemli sakıncalardır. Ancak en az bunlar kadar ciddiye almamız gözönünde bulundurmamız gereken bir sakınca daha vardır: Kültürümüze verdikleri ve vermelerine "ramak" kalmış zararlardır bu! Refah Partili Ismail Kahraman'ın Kültür Bakanlığı'na getirilmesini izlenen evrede kültür hazinelerimizi "Türk Islam" ve "yabancı" olarak ikiye ayırıp "yabancı" bildiklerini yoketmeye yönelik girişimlere bu ülkenin bir daha tanık olmaması gerekir. Baleyi önemsiz bulan ve ödeneklerini zaman zaman kesen, Trabzon'dakı Ayasofya'yı kapamaya, Bodrum'da içinde paha biçilmez bir Bizans gemisinin sergileneceği şapeli, yanına minare ekleyip cami yaptırmaya kalkan bu milletvekili sadece kendisinin değil tüm partisinin çağdışı ve güdük kültür anlayışını, daha doğrusu kültür yoksunluğunu sergilemiştir. Bunlara göre kültür varlıkları siyasi amaçla kullanılabilen bu yolda kuşa çevrilebilen, ezilen tüketilebilen nesnelerdir: "Batı"ya karşı olduklarını vurgulamak amacıyla "balenin Türk ulusu için yağlı güreşten önemsiz" olduğunu açıklar, birçok camisi bulunan kasabadaki müzeyi bozup camiye çevirmeye kalkabilirler... Sonra Alpay Pasinli, Filiz Çağman gibi değerleri müzelerden uzaklaştırıp kutüphanelere imamları tayin etmekte bir Görkemli bir kayu mezar... sakınca gormezler... Müzelerin ve kütüphanelerın bilgılilerin, uzmanların denetımınde bulunması gerekmez; buralar partizanların yönetmınde olmalıdır! Aslında "Müslümanlık" ve "milliyetçılik" de partizanlığa kurban edilmektedir: Fatıh Devrin'de Laleli'de yapılmış ancak 1959'da yıkılmış olan Çoban Çavuş Camısi'nin, restitüsyonunu istiyenlere ınat bu tapınağın arazisinin Istanbul Beledıyesi'nce satılığa çıkarılması, Churchıll'in Çanakkale savaşlarıyla ilgili Vnektuplarının Londra'daki mezattan LJL"' f!c!', MI U»! ı i r V alınmasını isteyen Londra Büyükelçiliğimize "ılgilenmiyoruz!" cevabının verilmesi, işe karışıp mektupları edinen Genelkurmay'ın da "tahsisatı savaşa yetmeyen asker bu mektuplara niçin para veriyor" diye eleştirilmesi ne Müslümanlıkla ne milliyetçilikle açıklanabılır. Bu kültür düşmanlığı gerikalısimızın nedenlerindendir ve tarihi eskidir... 17. yüzyıldan başlayalım: Gölün bir de cunavurı var, Borabay. Balıklar oyııa$ti£i zaman huzura kuvıışuyor ancak. Fransa'nın, Osmanlı Padişahı Avcı Mehmed'in büyükelçisinin katibi nezdindeki mak"yazsalar... Yaşamın bir yanılsama olduğunu tekrar. Antoine Galland'ın ("Istanbul'a Ait Günlük farkcdiyoruz. John Bergcr'in ycrlcjiklik Hatıralar", TTK Basımevı, 1949, Ankara) Sabah Amasya'nındiijinaçıkıyoruz. Ferüzerinckurduğuyatay vedikeyçizgidcnkle başlığı ile dilimize çevrılmiş anılarında şu hat'ın Şirin'e ulaı>mak için dcldiği dağların satırlar vardır: mi gcliyorakla. Yatay çizgi evlerimizi terk çevresindedolaniyoruz. Durağımızbirkra• 10 Ocak 1672 Pazar, Pek güzel yaztlmış tcr gölü olan Borabay. Yaz ay larının dinlencc ederek yollara düsjmcmizi sağlıyor. Dikeyi Sahidi'yi, Sultan Ibrahim zamanında ise yaşadığimız ijehirdc artık yitirdiğimiz, ve piknik ycri. Cîöl uzak bir düsj gibi ama, Kaptanpaşa olan Yusuf Paşa'nın Girit tanrılar ve ölüler dünyası arasmdaki çizgi. dimdik veaydınlıkduruyorönümüzde.GüSeferi'nın Turkçe hikâyesini ve divan yazısıyla Burada tam o çakışma noktasında duruyozelliğindenveyabanıllığındanba.'jkakimlik yazılmış Bağdat'ın Sultan Murad ruz. Gczgin, yaijamsal çizgilerini beraberinyüklemeyibeceremiyoruzbirtürlü.Oy.sao zamanındaki son kuşatılmasına dair bir eseri satın aldım. Hepsine bir sekıno verdım. de taşıyor. Iç scs bağırıyor: "Amasya, bana sürckli scslcniyur. Kışın buz altında küçük • 14 Ocak 1672 Perşembe, Ekselans için Borabay canavarımn sıkıldığı, günyüzü gör ya bir şehzade ver ya da bir canavar. Çünkü Acaib ülmahlukat isimli bir kitabın pazarlığını lstanburadönmckzorundayım." mckistcdiğiöyküsuanlatılıyorkulaktankuyaptım... Yirmibeş kuruşa satın alındı... lağa. Suların ılınıp, balıkların oynaşacağı, Gölderindenderinekonuijuyorsabizimle, • 21 Ocak 1672 Perşembe, "Şahname" çevresindekiçamlarıneğilipcğilipyüzüne görünmcyen bir kartal traktörü çalıp kaçmişısımli Farsça büyük bir kitap gördüm... dokunacağı günlere kadar mınldanırmış. sadağba!jinda,"DikkatlsıranKöpek"yazı"Iskender tarihini" içeren, sahifelerin alt ve üst boşluklarında altından tuhaf resimler Fcrhat ilc Şirin ne kadar gerçeksc, bizim kü lılcvhanınaltındakiköpckdurmadanhavlıçıçekli süslemeler, ortasında hayvan resimleri çük Borabay canavarı da o kadar gerçek. yorsa,mevsimlercaldırmayanbirgrupinsan olan bir kitap gördüm. Kapağında Çin işçiliği lnanmazsanız gidip, kendi kulaklarınızla kendi öykülerini yazıyorsa ısrarla; üstclik taklidi bir cila ile birçok ınsan çehresi vardı... dinleyebilirsinizanlattıklarını.Veömrümühâlâ hayal edebiliyorsak, umutlarımızdan Ekselans ikisine birden yüz kuruş verdi... zü Borabay canavarıyla söyleşerek tüketcbivazgeçebilirmiyiz? Görülüyor ki, 17 yüzyıl'da Istanbul'da lirsiniz. büyükelçilik yapan Fransız, bizim köktendinci Ncdcrsiniz?^ kültür bakanından daha kültürlüdür ve milliyabancı ayırımı yapmadan değerlı bulduğu kültür ürünlerini toplar, Fransa'ya yollar. Fransa'daki kütüphaneler bu eserlerle zenginleşmiş, kültürümüzün kaynaklarını öğrenmek için zaman zamanParis'e gitmemiz gerekli. Mesela "Acayibül Mahlukat" olarak anılan yapıt, Uygur harfleriyle yazılmış ve bugün "Bibliotheque Nationale"de korunan ünlü "Miraçname"dir. 1838'de Paris sefaretimiz başkatıpliğine atanan Seyyid Mustafa Sami Efendi, "Avrupa Risalesi"nde izlenimlerini yansıtır (Hazırlayan R. Demir, Gündoğan Yayınları, Ankara 1996). Bu risalede şu satırlar yer alır: "Avrupa'da ... antikadan anlaşılan, altından topraga kadar... misli bulunmayan yahut nadir.bulunan eski şey demek olduğundan mesela Hz. Adem ... zamanında kalmış bir altın tas veya bir toprak fincan bu asırda ele geçmiş olsa Avrupalılar sırf bunların eski olmalarına dayanarak ıkisini de tutup çok akçe ile satın almaya talip olurlar. Bu durumda bundan faydaları nedir diye bir şüphe oluşacak olursa şunlar söylenebılir: Bugün Avrupalıların inkâr edilemeyecek bunca buluşları ve ... günbe gün geliştirilen bunca düzenekleri ve zanaatları ancak bir taraftan bu tür ata yadigârı eserleri korumak ve taklit etmek diğer taraftan da kendi ilim ve fikirlerinı onlara eklemekle yaratabilmiştir..." Görülüyor ki 19. yy'ın ilk yarısında yaşamış Seyyid Mustafa Sami Efendi o zamankl görgü ve bilgısıne hiçbir şey eklenmeden bir yerden bulunup getırilip kültür bakanı yapılabilseydı Ismail Kahraman'dan daha "çağdaş" bir düzeyde yönetırdi bu işleri... örnekleri sayısızdır... Biz son olarak bu sefer geri gidip 13 yy'ın ikincı ve 14. yy'ın ilk yarısında yaşamış Yunus Emre ile ilgili bir söylenti ile bitirelim: Cevdet Kudret'in Yunus Emre (Inkılap Kitabevi, 19581985) başhklı eserinde aktarılan bu söylentiye göre Yunus Emre üç bin şiir yazmıştır. Bir kitap halinde toplanan bu şiirler Molla Kasım adlı bağnaz bir hocanın eline geçmiş. Molla, bir su kenarına oturup, bunları okumaya başlamış. Dine aykırı gördüklerinden bin tanesini yakmış, bin tanesini de suya atmış, ikibin birinci şiirde: Derviş Yunus bu sözü Eğri büğrü söyleme Seni sigaya çeker Bir Molla Kasım gelir... sözlerini okuyunca Yunus'un ermişliğine inanmış... Ne yazık ki elde sadece bin şiiri kalmış Yunus'un... Kültürümüze yobazların verdiği zararın tarihi eskidir, boyutları büyüktür... Elde kalabilenlerin tüketılip harmanlarda savrulmamaları için köktendincilerin bir daha Türkiye'de iktidara gelmelerini engellemekten başka yapacak hiçbir şey yoktur! ^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle