Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 CUMHURtYr.T DEKGİ lüyordu. tîereeği söylcmek gerekirse kimse onunla ilgilenmcmişti bile. 1 liç kimsc açık kafalı da olsa seramiği öğrenmek için ciddi birçabaharcamamıştı. Picassokafasınıniçinealdıveona, kalbiylcruhunuadadı. Ylne, yenlden üstat... llk seramik scrgisini 1948 yılında Vallauris'ta açan Picasso, ayııı yıl Ântibes vc Paris'tedebusergileriyineledi. Bunu, 1978 yılına kadarkesintisiz olarak hcr yıl agılanscrgilerizledi. Picasso'nun 1973'te, ölümünden sonra daaç.ılansergileıgünümüze kadar uzandı. Zaman zaınan Christie's ve Sotheby'sindüzenlediğimüzaycdclcrde Picasso'nun seramiklerinc de rastlamak mümkündü. Bu eserlcrin bir kısmı sanatçı baskısıydı. FakatçoğuMadouraatölyesitarafından kalıp tckniği (bu teknik baskı resminde uygulanan tekniğe benzcr) ile çogalülan eserlerdi. Picasso'yayıllarca seramik çalışmalarında yardımcı olan Georges Raınie, "C'eramics ofPicasso"adlıkitabında, Picasso'nun seramik çalışmalarının (bir kelimc oy ununa başvurarak) hiçbir "picassure" larafıııdan bozulmadığını söyledi. Ramie'nin anlattığına göre Fransızea'daki "picassure" sözcüğü çok eski bir seramik terimiydi vc seramik boyasında(sırda)kurşunfazlalığındankaynaklanan ya kahvcrcngi hâlel i lckeler ya da birikmişkristallenmelerolarakkendinigöstcren birhatayı anlatıyordu. Ramie'ye görc gerçekler ortadaydı. Picasso, aral ıksız deneyleri sırasında kars,ılas,tığı onca riske rağmen, zekâsı saycsinde bu çeşit veya bu adla anılabilecekbirkazaylakarşılaşmamıştı.Christian Zervas şöy le anlatacaktı: "Picasso'nun her zaman kendisine gerekeniarayandchası, seramik sanatıyla bir defa daha ycni bir boyut kazandı. Bu konuda başanlı sınavlar verdi ve bu alanda da üstat mertebesine ulaştı ."^ Picasso 'nun serumikle uğraştıgı yaydınca diinya dikkat kesilmişti. F+ tirdi vebelirleyiciliğini farklıbirboyuta taşıdı. Onun fırçasında imge forma, form imgeye dönüştü. Resim ve form birbirini tamamladı. Kildenküçükhcykelcikleryaptığızamanlarhariç, Picasso herzamangeleneksel çömlek formlarına bağlı kaldı. Simgesellik vc Anthony Hopkins, "Pkasso ile Yaşamak " fılminde... kullanarak bir üst noktaya çıkardı. Kcsin olan bir sey vardı ki o da Picasso'nun seramiklc uğraştığı haberleri yayıldiğında, dünyanınbirdenbire dikkat kesilmesiydi. Seramik,hepbirkaçzayıfbulu§uolan,kesinlikle tamamlanmışbirgeçmişinzaferleriniyeniden kullanan sanatç ıların sanatı olarak görü kullanılabilirlikustahklabütünleijti. Picasso, seramik çalışmalannm bir başka döneminde de cini üzerinde çalıştı. Bu dönemdc çini ve tual arasında bir ilişki söz konusuydu. Picasso'nun sanatı.oanakadaryapılanları ne yok etti, ne de küçümscdi. Aına onları PAZARIN PENCERESINDEN Şaddat'ın kentinden Bodrum'a SELÇUK EREZ R ichard Burton'un, The Arabian Nights, (Garden City, NY: Blue Ribbon Books, 1941) adlı kitabında şöyle bir öykü yer alır: Arabistan'da hüküm süren Sultan Ad'ın Şadid ve Şaddat adlı iki oğlu vardı. Şadit genç yaşta ölünce Şaddat yeryüzünü tek başına yönetmeye başladı. Genç hükümdar eski kitaplara meraklıydı. Eski bir kitapta cennetin tasvirine rastladı... Cennet, yolları, bahçeleri, akarsuları ve ağaçlarıyla öyle güzel anlatılmıştı ki Şaddat bunun bir benzerini yeryüzünde yaptırmayı düşlemeye başladı. Dünyanın dört bucağına haber yollayıp emirlerin kralların kendine ustalarını, mimarlarını göndermelerini istedi. Bu sanatçılar heyetine yeryüzünü gezerek cennetleştirilecek bir yer bulma görevi verildi. Uzun süren incelemeler ve geziler sonunda Yemen'de gerçekten cennete benzeyen bir yer bulundu. Şaddat yeryüzü cennetinin burada kurulmasını emretti. Çeşmelerıyle, kemerleriyle, su kanallarıyla görülmemış guzellikte binalarıyla yavaş yavaş şekillenmeye başlayan bu yeryüzü cennetinin bezenmesi için Şaddat'ın "şahların şahı" olduğunu bilen tüm krallar ve sultanlar kıymetli madenlerden, değerli taşlardan, ıncılerden, fildişinden yapılmış sus Bodrum Tann'nın özenerek yarattığı bir eşyaları gönderdiler: Gemiler, kervanlar yerde, alçakgönüllülükle oluşturulmuş, doğa ile bütünleşmiş yapıları barındırmaktaydı. bunları aylarca taşıdı. Yıllar süren bu çaba sona erip kent ortaya Şaddat'ın Tanrı tarafından haddini bilmezliği ve tafracılığı nedeniyle cezalandırıldığını çıkınca Şaddat, şehrın çevresine yüksek duvarlar, surlar yaptırdı. biliyoruz. Peki, Eski Bodrum niçin yokoldu? Bu Kente "Irem" adı verildi. yeryüzünün cennetine artık neden Günün birinde Ad'ın oğlu, şahların şahı, gidilemiyor? yeryüzünün hakimi Şaddat, saray halkına ve Bunun cevabı da şu: Burada yaşayanlarm ve hareminin sakinlerine, yeni kente buraya göçetmışlerin çoğunun değer taşınacaklarını bildirdi. Hazırlıkları tam yirmi bilmezliği, Eski Bodrumlular kadar doğaya sene sürdu. saygılı ve alçakgönüllü olmamaları, bu Nihayet yola çıktılar. Uzun bir yolculuktan sonuca yol açmıştır. sonra mola verdiklerinde Irem kentine bir günlük yolları kalmıştı. Ancak Tanrı, yeryüzünde de bir cennet oluşturmaya çalışan yani bir yerde Tanrı'yı taklit etmeye yeltenen bu kendini bilmez sultana kızmıştı; kente giden tüm yolları bir anda yoketti... Ne Şaddat ne de adamlarından herhangi biri bu Irem kentine ulaşabildiler. Irem kenti ve bağları bugün sadece Tann'nın bildiği bir yerde galiba Yemen'de olduğu gibi durmaktadır. Rivayete göre bu kente giden yollar ancak kıyamet günü yeniden belirlenecektir. Bu yazıyı okuduğum zaman Eski Bodrum'u konu edinen bir kitabı yazmaya yeni başlamıştım. Eski Bodrum'u, bugüne taşıyacak yöntemleri, beni Eski Bodrum'a götürecek yolları arıyordum. Eski Bodrum'u tanıyan ve bilenlerle konuştukça aradığım kentin, Ad'ın oğlu, yeryüzünün hakimi Şaddat'ın "cenneti"ne çok benzediğini algıladım: Bu cennete de gitmek artık Irem'e varmak kadar güçtü. Bu artık varılması imkânsız gibi görülen iki cennetin arasında küçük bir fark vardı: Yemen'de bir yerde olduğu söylenen Irem kentinin ve bağlarının insan yapısı olması ve Tanrı ile yarışılmasının bir ürünü olmasına karşılık Eski Bodrum Tann'ya ve doğaya saygının bir sımgesiydi: Eski Eski Bodrum niçin yokoldu'.' Bunlar söylendığınde bırileri kalkıp "Yahu bu olumsuz gelişmeler sadece Bodrum'da mı görüldü? Eski eserlere, yapılara, doğaya en saygılı insanların yaşadığı kentlerde bile bunlar olmadı mı?" diye soruyorlar. Hakikaten, Ingiltere'de, Galler Prensi bile (Parabola Dergisi'nin 1993 kış sayısındaki) bir yazısında Londra'nın nasıl rezıl edildiğini anlatıyor ve şöyle diyordu: Londra yeryüzünün mimarı açıdan en güzel kentlerinden biriydi. Büyük bir yangından sonra 300 yılda yaratılan bu mucize, onbeş yılda berbat edildi: Ikinci Harpten sonra yapılan göktırmalayanlar St. Paul Kilisesi'ni maskeledi, Londra'nın silüetini yozlaştırdı... Eski kentler her yerde böyle bozulup yokedildiler diye kendi ülkemizde olan bitenlere ilgisiz mi kalalım? Tepkimiz ne olmalı? Erbakan'ın bayıldığı tarikatçılar gibi saçımızı başımızı yolup kendimize şişler mi batıralım? Hayır! Yitip giden, yokedilmiş kentleri elden geldiği kadar aslına yakın, eski güzelliklerini anımsatacak şekilde yazalım, tanımlamaya çalışalım. Niçin? Çünkü bugün Türkiye'de bunlar bilinmezse, bunlar okunmazsa eski kentlerle şimdikiler arasındaki farklar belletilmezse yok edilecek pek çok cennet köşesi var! "Istanköyaltı Bodrum"u bu nedenle bu düşüncelerle yazdım. Geçen hafta, yayıncım Sayın Ahmet Tevfik Küflü (Bilgi Yayınları) yakında ikinci baskısının yapılacağını müjdelediğinde sevindim. Bu haftasonunda çıkıp kıtap evlerini gezdiğimde Türkiye'nin başka köşelerini bu şekilde anlatan üçdört yeni kitaba rastlayınca sevincim katmerleşti. Kötümser değilim: Gelecekte, bu tür kitapların daha çok yazılacağı, bol bol okunacağı, bunları okuyanların yaşadıkları, kentlere ve değerlerine sahip çıkacakları bir Türkiye'yi göreceğımıze inanmaktayım. Dahası da var: Ben eski kentleri anlatan yazarları gönüllendirecek, bu yazarların kitaplarını basan yayınevlennı odullendirecek kadar görgülü ve bilgıli Kultur Bakanlarının da bir gün geleceğine inanmaktayım.^