03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 KISA ÖYKÜ değil mi? Muhlis Bey, dudaklannı büktü, hayretle başını salladı. Arkadaşının gülen gözlerinin içine baktı, daldı gitti. Eee... anlat bakalım.ncleryaptın bunca zaman? Seni buralarda ilk defa görüyorum. Nereden çıktın? Yağmura yakalandım. Tesadüf işte... Sen bu yakınlarda mı oturuyorsun? Yakın sayılır. Arkadaşlarla öğleden sonralan burada buluşuyoruz. Vakitgeçiyorişte...Emeklilikn'apacaksin. Anlat bakalımneleryaptın? Askerden sonra ne iş tuttun? Evlendinmi? llyas bey soruyor ama karşılıkbeklemeden, durmadan konuşuyordu: Benim iki kızım var. Evlendiler, torunlanm bile oldu. Yakında Allah nasip edersc onların da mürüvetini göreceğim. Sen..., ya sen neler yaptın? Benim üç çocuğum oldu. Bir oğlum, iki kızım var. Oğlan bir de büyük kız evli. Küçük daha yanımda. Hay Allah müstahakını versin. Bakhelesen! Buncayıl sonrabirbirimizi görelim! Allah'ın işi işte... llyas Bey, çay ocağına seslendi, çapİancagözkırptı: Oğlum, sür cezveyi ateşe. Bize bol köpüklü, iki şekerli getirbakalım, yandan çarklıolsunha... Asker arkadaşımı bulmuşum bir kere... iki eski arkadaş, bir süre yaşamlannı özetledikten sonra, görüşmeyeli geçen günlerin hesabını birbirine verdikten sonra, geçmişi deşmeye çalıştılar. Ortak tanıdıklann.arkadaşların isimlerini; asker ocağında yapılanlar; arkadaşlann huyları; gidilen görülen yerler; paylaşılan güzellikler ve unutulumaz anlar... Anılar tek tek yüzeye çıkıyor, her şey berraklaşıyordu. Bazısını llyas Bey hatırlıyordu, bazısını Muhlis Bey. Aklına bir şey gelen, karşısındakine bunu bir çırpıdaaktarmaya çalışıyordu. Bir an çevreden koptular. Soluk almadan saatlerce konuştular. Birden yirmi yaşlanna, asker ocağına dönmüşlerdi sanki. Hatırladıklannı unutmadan söylemek için birbirlerinin sözünü kesiyor, en güzel anılan bulup çıkar CUMHURİYET DERGİ A. Didem Uslu'dan bir öykü SEVGİ TUTSAĞI S ağanak göz açtirmıyordu. Onceleri biraz çiselcmiş, sonrabirdenbirebardaktan boşalırcasına inivermişti. Kaldınm kenanndan yürüyen yaşlı bir adam, bir yandan rüzgârla boğuşuyor, biryandan elindcki şemsiyesini dcnctlemeyc çalışıyordu. Yağmurun durmayacağını anlayınca, yol üstünde gözüne çarpan İcıraathaneye kendini zorattı. Sırtındaki açık renk yağmurluğu, yağmuryüzünden kopkoyu olmuştur. Her yanından sular akıyordu. Soluk soluğa kapı önündc birikidakikadineldi.Tlkişolaraktersine dönmüş olan şemsiyesinin eğrilmiş tellerini düzeltti, kenarlanndan büktü, sapta sallanan kopçalı bantı dolayıp şemsiyey i kapattı, bacağının arasına sıkıştırdı. Yağmurluğunu üstündensıyırdı. Şapkasınıbaşındançıkanrken, içcriye bir göz attı. Muhlis Bey, yıllardır oturduğu kentin hemen hemen hiç bilmediği bu semtine ilk kez geliyordu. Yağmur bastirınca, önune çıkan bu sığınağa sevinmişti. Biraz oturupdinlenebilirdi. Eğildi, kapıdan içenyebaktı. Kıraathanenin içindc oturan, kendisi gibi yaşlılann çokluğu dikkatini çekti. Emckli kıraathanelerini işitiyordu ama ilk kez böyle bir yere adım atıyordu. Yabancılayarak çay ocağının olduğu köşedeki bir masaya doğru ağır ağıryürüdü. Tanıdık bulmak istergibi çevreye bakıyordu. Yanından geçtiği masalardan birinde, kendi gibi bir ak saçlıyla gözgöze geldi. Gözleri sonyıllardapekiyi seçmiyordu artık ama bu yüz, bir yerden tanıdık gibi göründü. Muhlis Bey yavaşladı, bir an düşündü ama bilemedi. Tam masanın yanından geçerken, oturan yaşlının da kendisine dikkatlice baktığını fark etti. Durmadı Muhlis Bey, ilerledi. Gözüne kestirdiği boş masaya vanp sandalyeyi zorlukla altına çekti. Serin birgüz sabahıydı. Kahvede pişpirik ve okey oynayıp, sürekli sigara içen birkaç gencin dumanını, camdan esen yel, kapı açıldıkça sürükleyipgötürüyordu. Yaşlı adam biraz soluklandıktan sonra şapkasını masanın üstüne koydu, hafifçe yerinden doğrulup koluna astığı pardösüsünü yanındaki sandalyeye yayarak yerleştirdi. Gözü hâlâ ilerdeki masada oturan kendi yaşlarındaki saçları seyrekleşmişyaşlıdaydı. Odabirlikte oturduğu yaşlı erkek grubunun arasındankaçamaklı bakışlarlakahveye yeni gelene bakıyordu. tki yaşlı erkek bir süre cevrelerine bakındılar, belleklerini yordular. Sonunda arkadaşlarıyla oturan yerinden fırladı ve heyecanlı küçük adımlarla köşedeki masaya atıldı. Gülerek konuşmaya başladı: Muhlis, Muhlis, sensin değil mi? Asker arkadaşım benim... Tanıdım seni sonunda. Hatırladın mı beni? Ben llyas. Hani "cebi delik llyas" derdin bana. Tayın bedelimi iki günde tüketirdim. Unutmadın değil mi karakollarda nöbet tuttuğumuz soğuk geceleri? Bildin değil mi beni? Muhlis Bey, karşısındaki yüze şaşkın şaşkın baktı. Toparlanmaya çalıştı. Birden, kuzguni siyah dalgalı saçlannı cebinden çıkardığı tarağıyla sık sıkgcriyetarayan.boyluposluılyas'ı jandarma üniforması içinde gözünun önüne getirebilirdi. Sevgiyle bakan yaşlı yüzü yabancıladı: Çok değişmişsin... llyas... Muhallebi çocuğu sen d e . S a n a böyle derdim hep, hatırlar mısın? Nasıl geceleri koğuşta köyünüözler, ağlardın. Sendedegişmişsinbekoçum. Kırkbeş, elli sene bu... Oldu o kadar E rtesi gün bize haber geldi, köyde bir genç kız kendini asmış diye. Çavuşla beraber gittik bakmaya. Bütün köy halkı bahçede toplanmıştı. Gülizar'ın babası ve ağabeyleri evin kapısına çökmüş, dövüne dövüne ağlıyorlardı. Annesi çok sakindi, bir kavak ağacmın altmda durmuş, başındaki yemenisinin ucuyla kimseye göstermeden, sessizce gözyaşlannı siliyordu. mak için yanşıyorlardı. Söz döndü dolaştı, yıllar öncesinde, yağmurlu bir günde başlanna gelen olaylara çattı. Muhlis be... Neydi o hani bir kız meselesi vardı. Anlatsana şunu..' Muhlis Bey, öne çıkaramadı adı geçen olayı. Alnını kırıştırarak düşündü sessizce. Arkadaşı kolunudürtükleyereküsteledi: Canım şu güzel kızın başına gelen ler vardı y a... Her şey konuşulmuştu. Birtekona sıra gelmemişti. lliklerine kadar ıs A. DİDEM USLU A. Didem Uslu (Battalgazi), 1954 yılında Ankara'da doğdu. ABD'de başlayan okul yaşamını TED Ankara Koleji'nde sürdürdü. Hacettepe Üniversitesı, Ingillz Dili ve Edebiyatı bölümündekı lisans ve yüksek lisans öğreniminden sonra, Hollanda'da Leıden Ünıversitesı'nde lisansüstü çalışrnalarına devam etti ve Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Ingilizce okutmanlığı yaptığı yıllarda tiyatro konusundaki teziyle doktor oldu. Halen FenEdebiyat Fakültesi, Amerıkan Kültürü ve Edebiyatı bölümünde tiyatro, mitoloji, tarih, metin iceleme ve yazarlık dersleri vermektedir. Çeşitli dergilerde yayımlanmış Amerikan, Ingiliz ve Türk edebiyatları üzerine yazıları bulunmaktadır. 1989,1990, 1991 yıllarında Türk Hava Kurumu Sanat Yanşması'nda üç kez mansiyon, 1990lzmirBüyükşehlr Belediyesi'nin Çocuk öyküleri Yarışması'nda mansiyon ve son olarak 1991 yılında Milllyet Gazetesl'nin açmış olduğu Haldun Taner öykü ödülü'nü kazanmıştır. Odül kazanan öykülerının de içinde bulunduğu Tutkulu Bir Istanbul Üçlemesi isimlı öykü kitabı Slmavi Yayınları tarafından 1992 yılında basılmıştır. Uslu, evli ve iki erkek çocuk annesidir. lanmış genç bir kızın silik görüntüsü Muhlis Bey'ingözünün önüne geldi. Incecik, narinbirbeden.Öfkeligökyüzünden ceza gibi yağan sağanak. Yağmur, genç kızın yumuşacık bedenini acımasızcadövüyordu. Muhlis Bey, ansızın neşesini yitirdi ama bunu arkadaşına göstermekten kaçındı. Mahzun mahzun çevresine bakındı. Konuyu dağıtmak istcrcesine başını çay ocağına doğru kaçırdı. Ihlas Bey arkadaşının kahveleri beklediğini sanarak çay ocağının gerisine seslendi: Hadi oğlum, n'oldu bizim kahveler? Eec.anlat Muhlis'ciğim. Hatırladın değil mi o sürmeli gözlüyü? Muhlis Bey, huzursuzca yerinde kıpırdandı. Yanındaduran sandalyeye dayadığı şemsiyesine baktı. Şemsiyenin yere değen sivri ucundan sular sızmış, yerde birikınişti. Küçük bir birikindi. O gün de genç kızın ayakkabılan böyle birikintiler içindc yamyaş kcsilmişti. Parmacıklan buz gibiydi zaten. Anlat allasen, neden sus pus oldun? Muhlis Bey, masanın kenannda duran şapkasına uzandı, kendine doğru çckti. Şapka birden Muhlis Bey'in iki elinin arasına sıkıştı, buruştu. Muhlis Bey, bilinçsizce yaptığı bu davranışın farkına vannca, elini şapkasının çevresinde gezindırdi, eski fbtrün tarazlanmış iç astannı düzeltmeye başladı. O oyalandıkça, llyas üstüne üstüne gidiyordu: Hatırlamadın galiba... Hani tarlada bir su kavgası mı çıkmıştı neydi? Biribirini mi yaralamıştı? Gal iba öyleydi. Bizi çağırmışlardı, biz de çavuşla birlikte olay mahallinc gitmiştik. Kavga yerine vardığımızda o kızın babası mı ne... biri yerde yatıyordu? Muhlis Bey yutkunarak düzeltti: Amcasıydı vurulan. Bak, sen daha iyi hatırlıyorsun. Anlat canım, nazlanma... Muhlis Bey, şapkasını kucağınaalmış, astannı kopanrcasına cekiştiriyordu.Yıllardırhiç aklına gelmemişti bu olanlar. Kimse bu denli derinine inmemişti. Muhlis Bey, o yıllarda gencecikbirdelikanlıydı. Askerdönüşü yataklara düştüğünde, hep o yağmurlu günde tanıdığı kızın adım inlemişti: "Gülizar". Ne var ki zaman, hep olduğu gibi acıların üstüne süngerçekmişti. Sen kıza fenatutulmuştun. Ama ne yalan söyleyeyim güzel kızdı. Yeşil gözleri vardı. Muhlis Bey dudaklannı kemirdi: Siyahtı gözleri. Simsiyah. Anlat işte yahu... Bak sen daha iyi çıkanyorsun. Seni gidi çapkın seni... Yenge bunu bilmez tabii, değil mi? Muhlis Bey elinde sıktığı şapkayı masanın üstüne koydu. Yenge nerden bilecekti ki... Anasının hatırına evlenmişti Muhlis Bey. Annesi oğlunun kara sevdasını dindirmek için, hemen birkomşu kızı buluvermişti. Arkadaşı başını eğmiş, alttan alta gözlerini kaçıran Muhsin Bey'c yanıtbekler
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle