Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURIYET DERGİ Buket Uzuner'den bir öykü GUNEŞ NEREDE DOGAR? B irtren yolculuğuydu. Uzun süren koyu gece sohbeti, I karşılıklıranzalardabaygınca yenik düşülen uykunun dört sıcak tünelinde son bulmuştu. Aralık ayının buz gibi biröğlesonrasında karlı Alpler'den başlayıp, sıcak Akdeniz'e inen demiryolu katedildikçe, sırt çantalanndan çıkan değişik içkilcr, çikolata ve tütün hep birlikte tüketilmiş, ceplerden dökülen fotoğratlar abartılı kahkahalarla eldenelegeçmişti. Bir tren yolculuğuydu. Yataklı vagondadört kışiydiler. En büyüğü yirmidört yaşındaydı ve o sabaha dek birbirlerini hiç görmemişlerdi. Her birinin anadili farkhydı, birbirleriyle lngilizce konuşuyorlardı. Ücü öğrenci, biri sekreter. Yataklı vagona sessizlik çökeli ancak bir saat olmuştu. lclerinden sabah uykusuna en düşkün olanı yumuşak bir dokunuşla aniden uyandı. Bütün uzun ve yalnız yolculuklarında onu koruyan o 'gizli el' olmalıydı yine... Uyandığı mekânı ve zamanı algılamak için kısa bir süre durakladı, sonra öbür üç yatakta uyuyan kızlara baktı. Birisi Japonca, öbüru Ispanyolca, karşı ranzadaki de Fransızca düş görüyor olmalıydı. Usulca kalktı, ranzanın merdiveninden indi, kaztüyü yeleğinigiyip, 'vvalkman'inialdı ve çıktı. Koridora çıktı ğında gördüğü ilk şey onu dondurdu. Öylece kaldı. Kımıldasa her şey bozulacak güdüsüyle bir heykel gibi dondu. Hızla güneye doğru yol alan trenin camında düz ve çıplak bir kış manzarası görünüyordu. Buralarda karyoktu, amadoğa kış renk leriyle boyanmıştı. Pireneleı henüzbelirmemişti. Buuçsuz bucaksız manzaranın ufukla birleştiği çizgide kırmızı bir tekerlek başını uzatmış, gençlik belirtisi masum bir kibirlc yükseliyordu. "Güneş doğuyor!" diyen kendi sesini duydu. Aylardır ilk kez Türkçc düşünüp, Türkçe konuştuğunu şaşkın bir sevinçle farketti. Keyifli bir gülümsemeyle yüzü aydınlandı. "Uyan, çabuk kalk! Görmeni istediğim çok özel bir şey var. Haydi kalk, bunu kaçırmamahsın!..." "Anne ben uyuyorum ama..." "Artık uyumuyorsun. Haydi kalk, bunu kaçırmamahsın, dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğin, eşsiz bir güzelliğe tanık olacaksm!" "Anneee! Bırakbeni n'oluur..Iıı BUKET UZUNER Ankara'da (1955) doğdu. Hacettepe Üniversitesi (biyoloji) ve ODTÜ'de (çevre mühendisliği) öğrencilik ve asistanlık yaptı. Araştırmacı ve gezgin olarak Avrupa, Amerika ve Afrika'nın kuzeyinde yaşadı. 3eş öykü, iki roman ve bir gezi kitabı yayımlandı. 1993 Yunus Nadi Roman ödüllerinden birini "Balık lzlerinin Sesi" adh romanıyla aldı. Halen Küçük Asya'nın kuzeyinde yaşamaktadır. ıh. Git başımdan haydi.. Asıl sen benim eşsiz güzelliğimi bozuyorsun ama...anneedurçekmepikeyi..ahanneeü!" En fazla on yaşındaydı o sabah. Erdek'teki tatil köyünde herkes uyuyordu, annesi hariç! Ve tabii kendisi de!.. Saat beş olmalıydı. Sabah uykusundan vazgeçmemeye kararlı, yastığına sanldı, gözlerini yumdu. Ama annesi cıvıl cıvıl dikiliyordu başında... Az sonra sahilde annesiy le güneşin doğuşunu izliyorlardı. Hava çok serin, herkes en güzel uykusunda... "Güneşe bak! Her sabah yenidcn ve yeniden nasıl da umutla doğuyor. Şu şahane yükselişe, şu güçlü doğuş arzusuna dikkat et. Sakın unutma, dünyanın en güzel güneş doğuşu buradadu". En umutsuzolduğun anlarda bile bunu unutma. Sakın unutma!" Annesi böyle işte. Yok güneşin doğuşu, yokbatışı, çiçek üstünde çiy tanesi, gökte yıldızyolu, yok sokaktaki yaşlı kadının yüzünde oy a gibi çizgiler... tnsanı hiç rahat bırakmazki... Heyecanlanacakbirşeylerbulurmutlaka ve bunu ille kızıyla paylaşmak ister... Rahatyok, hiç rahat yok! Rahat, rahat, rahat... Soğuktaniçiüşüyor.gözleri uykuya yenilip kapanıyor. Annesine sokulup, başını onun omzuna dayıyor. Annesi bir koluyla sanlıyor, sımsıkı kavnyor onu. Tam uyuyacakken, daha sonra yetişkinliğinde de sık sık içinde belirecek güçlü bir dürtüy le başını kaldınp bakıyor ve güneşi görüyor. Ve güneşi görüyor. Büyülenmiş gibi kalıyor. Güneşin doğuşundaki şahane güzelliği ilk kez kendisi de aynmsıyor. Orada, o yaşta, o sabah! Güneş kendini direncin ve umudun renklcrine boyayarak yükseliyor. Sonra annesini görüyor. Hayran, yan baygın gözlerini güneşe kilitlemiş mutlu bir sesle mırıldanıyor: "Denize bak, nasıl da mahmur... Uysallaşmış, huzura ermiş... Bak dinle, tüm doğa, güneşi selamlıyor..." Belleğine kazılan, kayıtla ra geçip, yıllar sonra anımsanansa aynen şöyle: En güzel güneş doğuşu Erdek'tedir ve aslında o, annesidir. "Ne kadar etkileyici değil mi?" Tren biraz daha yavaş gitse de... Dönüp sesin sahibini aradığında, hemen arkasında kır düşmüş gür saçlan kısa kesilmiş, siyah ceketli, yuvarlak tel çerçeveli gözlüklü, kırk yaşlannda, siyah bıyıklı biradamlaburun buruna geldi. Tren yolculuklarında sık sık olur bu. Birine laf atılır, biraz konuşulur, sonra da her şey unutulur. Ya da bazen, çok ender de olsa birine rastlanır, birkaç çift lafedilirvebunlann hiçbiri unutulmaz. Her iki halde de trende tanışanlar bir daha görüşmezler. Uzun tren yolculuklannda uzun sürecek dostluklar kurulmaz! Pek serüvenciye benzemiyordu bu adam. Daha çok bıraraştırma laboratuvanndan, ya da gece yanlanna dek süren bir kürüphanc araştırmasından başını yeni kaldırmış bir felsefeci.. belki de bir matematikçi... "Sizi rahatsız etmek istemezdim ama, dünyada en güzel güneş doğuşunun tspanya sınınnda olduğunu bendcn başka bilen birine daha rastlayınca dayanamadım. heyecanımı V e güneşi görüyor. Büyülenmiş gibi kalıyor. Güneşin doğuşundaki şahane güzelliği ilk kez kendisi de aynmsıyor. Orada, o yaşta, o sabah! Güneş kendini direncin ve umudun renklerine boyayarak yükseliyor. Sonra annesini görüyor. mazurgörün!" "lspanya sınınna geldik mi?" Utangaç bir gülümsemeyle başını 'evet' anlamına salladı adam. Sonra genç kadının kemerine takılı 'walkman'iişaretetti. "Ne dinliyorsunuz?" öbürü, henüz dinlemeye başlamadıgı kaset i çıkarttı, tspanya sınınndaki tren arkadaşına uzattı. "La Traviata! Şu 'Kamelyalı Kadın' hikâyesi değil mi? Uzun tren yolculuklannda opera dinlemek en uygun seçimdir!" Sabah uykusuna düşkün olan genç kadın bu saatte hiç konuşkan değildi. Dönüp güneşi seyre koyuldu. "Tuhaf değil mi, böyle anlarda güneşin yükseldiğine ve dünyanın durduğuna inanası geliyor insanın. Oy sa gerçek tam tersidir... Yanılmak ne kolay ve yanılsamalar ne tuzak..." "Felsefe mi, matematik mi?" diye sordu kadın gözlerini güneşten ayırmadan. "Ah kendımi tanıtmadım. Ne kabalık! Adım VValter, yazarım. Aslında ben bir Almanım, fakat Amerika'ya göçmen olarak gidiyorum. Pek gönttllü değilim bu işe ama... (etrafı kolaçan etip fısıldayarak) biliyorsunuz Naziler, onlar Yahudiler' i öldürüyorlar." "Şaka yapıyorsunuz herhalde, Yahudi modası bitti, şimdi Naziler Türkler'i öldürüyorlar!" "Yoksa siz... Siz Türk müsünüz? Ah anlamalıydım! Siz de benim gibi Naziler'den kaçıyorsunuz demek... Fakat siz, siz çok gençsiniz ve tek başınıza..." O sırada elindeki zili çın çın çalarak koridorlan dolaşan kondüktörün gür sesi üç ayn dilde tekrarladığı duyuruyla yaklaşmaya başladı. "tspanya sınınna gelmiş bulunuyoruz. Lütfen kompartJinaiilaruiiza dönün ve pasaportlannızı hazırlayın! tspanya sınınna geldik. Günaydın genç bay an! Günaydın bay ım!... Çok kısa sürecek bir pasaport kontrolü, hiç canınızı sıkmayacak inanın!" Yataklı vagona döndüğünde, değişik dillerde homurdanarak uyanan yol arkadaşlanna 'günaydın' dedi genç kadın. lclerinde en yaşlısı kendisiydi. lspanyol pasaport polisi yakışıklı