Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 CUMHURİYET DERGİ Necmettin özlü kendi paketlediği tablosunu öıenle açıyor. diği gibi; "İlk dönem resimlerinde özellikle Klee'ye ilgi duymuş olması resimlerinin bu yönde gelişmesi sonucunudoğurmamıştır. Bir ressamın izinden giden, ilk verimlerini bir ressamın ilgi odağında biçimlendirmek isteyen ressamlar kuşağından değil Necmettin özlü." Cezayir günleri sona eriyor. Necmettin, Devlet Güzel Sanatlar Müzesi'ninkoleksiyonunakatılmışresimlerine vedaederekayrılıyor. Artık onun yaşamı eşinin memuriyetinebağlanmıştır. 1988ve 1989yıllan boyunca, kendi ifadesiyle "serbest ressam" olarak çalışıyor Brüksel'de. Fransız Kültür aracıhğıyla ilk kez Ankara'da Türk sanat çevrelerinin karşısına çıkıyor. 1990 yıh gerçek bir çalışkanhk yılı. Ankara'da iki kişisel sergi açıyor ve Brüksel'de üç sergiye katılıyor. Aynı zamanda bir dönemeç yılı. Anİcara'yadönüyorlar. Daha önce işaretlerini verdiği soyuta yöneliyor. Resim düşüncesini geliştiriyor. Karadeniz'in yeşiliyle beslenmiş, Cezayir'in ışığıyla parlamış bir ruha Ankara çok karanlık görünüyor. Ve içine dönüyor... Soyut resim onun için bir özenti, salt bir biçim veya teknik denemesi olarak değil ruhsal bir yönelimin ürünü olarak ortaya çıkmış. Ve Istanbul, Ankara ve Brüksel'de sergiler, Feriha Büyükünal ve Amelie Edgü tarafında "keşfedilmesi", lstanbul ve Izmir'de Vakko sergileri ve son olarak Istanbul Milli Reasürans sergisi. On yıllık "serbest ressamlık" çalışmasına 19 kişisel, 10 karma sergi sığdırmış. Resim eleştirmeni SezerTansuğ, 1992 yılında onun resimlerini şöyle değerlendiriyordu; "özlü, koyu renk tonlarının içe dönük bağlamlarıyla irdelenen düzen geometrisini, saydam bir örgü dokusuyla çeşitlendirmekte, ince ve düz bir boya tabakası içinde ruhsal duyuşkalitelerini sezdiren derinliklere inebilmektedir." Bu teknik değerlendirmenin daha anlaşılabilir bir açıklamasını şair Özdemir lnce'nin, Özlü'yü anlatan şu satırlarda bulmak mümkün olabilir; "Garanti Sanat Galerisi'nde açılan kişisel sergisinde.Yaşar Kemal'le gitmiştik, kendisine 'hangi kafayla' soyut resimde direndiğini sorduğum zaman, bana Kandinsky'nin bir cümlesini tekrarlamıştı: 'Yapıtyaratmakdünya yaratmak gibidir'... Bu resimler karşısında 'mitos' ve 'epos' kurucusu Yaşar Kemal' in duyduğu coşkuyu anımsıyorum. James Ensor, şair ve ressamlara' Bilicilikle buluşun' diyordu; ve şair Yaşar Kemal bir 'bilici' olarak bu gizemli resimlerle buluşmuştu." Necmettin özlü, Mevlana'nın "lnsan gözdür, öte yanı deriden, etten başka bir şey değildir. Göz neyi görürse değeri o kadardır insanın" sözünü hareket noktası yapmış kendisine. Bilim adamlığından sağladığı alışkanlıklarla, otodidakt olmanın kendisine sağladığı özgürlüğü açıklayabiliyor, buradan bir yönteme de ulaşıyor," Yaratma eylemi ne denli az olağan, ne denli 'primitif' ise, özgürlük o denli yakındadır diye düşünürüm. Bu nedenle göz, his ve hayalimle çalışırken her türlü saplantıdan uzak, ancak benim için geçerli kurallan yaratmaya çalışı Kargo ile gelen restmlerde bir hasar var mı yok mu, ilk önce buna bakıyor. nm" diyor. Bu özgürlüğün yaratıcıhğı nasıl beslediğini resimlerde görmek oldukça kolay. Sergideki her resim farklı. Elbette genel bir üslup var. Ama aynı zamanda her tablo ayrı özellikleriyle öne çıkabiliyor, hepsi ayn bir dünya. SERGİDEN IZLENIMLER. Resmin ruhu Jcoloji biliminin ve Cezayir'in Necmettin Özlü'nün ruhuna değişik boyutlar ve renkler kazandırdığı söylenebilir. O.yerkatmanlannı, mikroskoplarla yeryüzünü oluşturan, bizim bilemediğimiz çeşitli maddelerin yapılannı görmüş, onlann bizim farkedemediğimiz renklerini tatmıştı. Bunlann birikimini resimlerindek jeolojik biçimleri andıran imlerde ve değişik, insanı büyüleyen bilinmedik renklerde, bu renklerin çarpıcı uyumunda bulmak olası. Cezayir'in İcatkısı ise güneşiyle tablolarından fışkıran ışık ve uçsuz bucaksız çölleriyle Yaşar Kemal'i de içine çekiveren derinlik olmuş. Trabzon'dan da bir şeylerolmalı; resimlerdeki o tutulamaz hareketlilik ve kıpır kıpırlık da herhalde Karadeniz'in katkısı. "öncelikle 'ruhsuz' bireserinsanatla ilişkisi yüzeyseldir. Bu ruh iç titreşimlerimiz, düşlerimiz, zevk ve acılarımızdır" diyor Necmettin özlü. Onun resim anlayışını farklı kılan bilim adamlığından edindiği alışkanlıklarla koruyabildiği ve geliştirebildiği özgürlüğü ise resmini farklı kılan da taşıdığı, evrenin katlarına dalmaktan evrenin sonsuzluklanna kanatlanmaktan korkmayan yeni zamanlar şövalyesi Tablolardan bir tablo yaratmak İ lk kez bir resim sergisinin hazırlanışını izlemeye davet edilmiştim. Kimseyi aldatmış olmayayım, davet almış değildim kendimi davet ettirmiştim aslında. Milli Reasürans'a uğradığım gunlerden bırınde, galerınin yönetıcisı Amelie Edgu ıle orada tanışacağım ressam Necmettin özlu'yü sıcak, heyecanh bir çalışmanın ortasında bulmuştum. Konu, özlü'nün martta açılacak sergisiydi. Bir ara, yalnız kaldığımızda, Bayan Amelie'ye başıma bu serüveni açacak ilk soruyu sordum; "Peki tablolan nasıl duzenleyip yetiştireceksiniz?". Biraz kaygılı bir cevap aldım; "Tablolannı ıstedığı gibı düzenlemek onun hakkı. Ama benim de bir estetığım var". Pekı ya anlasamazlarsa?Bayan Amelie, "Bilmem ne olur o zaman" dedıkten sonra gülerek, "Hemalde kavga çıkar" diye ekleyıverdi. Ben ikısı arasındaki ateşli bir tartışmanın düşüyle üçüncü ve son soruyu sordum; "Sergiyi hazırlarken sizleri izleyebilir miyim?". Cevap kahkahalı bir "Evet"tl. Bir ay kadar sonra galeriye geldiğımde Necmettin özlü'yü kocaman kolılerle boğuşurken buldum. Selâmlaştık Elleri bayağı kuvvetlıydı. Aklımda kaldığından daha in yapılıydı. Tekrar ise koyuldu. Paketleri son derece alışkın hareketleıie, hızla açıyor, içinden tablolan ustalıkla çıkarıyordu. Sonra Vakko damgalı Vakko sergilerinden kalan koli kartonlannı ve hava kabarcıklı koruyucu naylon örtüleri düzgun br şekilde katlayıp bir kenara koyuyordu. Necmettin özlü, Ankara'da oturuyordu. Tablolannı Ankara'dan getirmıştı. Tablolan kendi paketlemişti. Ancak paketleyen birisi bu kadar bildik ve kolay açabilirdl... "Peki nasıl getirmişti?". "Yurtiçi kargoyla"... "Bu hep böyle mi olur, bu işleri ressamların kendileri mi üstlenır?". "Hoca değilseniz evet. Hocaysan asistanlar halleder"... Bütün koliler açılmıştı. Sonuç mükemmel sayılabılırdi. Tablolardan sadece birinın çerçevesinde hafif bir sıynk vardı. Ama özlü hazırlıklıydı. Çantasından çıkardığı boya ve fırça ile bir saniyede hasarı ortadan kaldırıverdi. Işınin tam ehliydi. Bir ressamın bir sergi düzenleyebilmesi için öncelikle paketleme ve nakliye işlerinde bayağı bir ustalık kazanması, o koca paket ve tuvalleri kaldınp taşıyacak kadar da güçlü kuvvetli olması gerekiyordu. "Evet, bu yüzden Türk ressamları küçük küçük çalışıyorlar"dı. Hep teknik olanakların sanat üzerındeki etkılerı tartışılır. Ama fiziki olanaklan da en az teknik olanaklar kadar sanat üzerinde belirleyici olabılıyordu. Necmettin, bütün resimleri duvaıiar boyunca rastgele dizmişti. Şimdi tablolann sergilenme düzeni beliıienecekti.