Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYETDERGİ ycniyetmeliğimin bütün hayallcrini kiijkırtıyorlardı. Mcsclâ Şaziyc Moral'ın aldatıldığı hakikatini öğrendikten sonra durumu belli ctmeksizin, masa altında, ancak biz scyircilcrin görcbildigi ve zavallı Reşit Baran 'ıngöremcyerck.y alanlarsöylcmcyc dcvam ettigi sahnede bir bacak titrctmesi vardı ki, bu an'ı daha öncc yazdıgımı, üstclik daha düzgün cümlelcrle yazmış oldugumu bilmemc karşın, şimdi hepsini yenidcn görmek vc yaşamak heyccanıylayıkıkyıpraktım. Hcm, cdcbiyat cscrındc yalnız bir defa kurulup bütünlenen bir yapı sözkonusu isc, nasıl oluyor da, Şaziye Moral tıpatıp ilkındc oldugu gıbi yınc bclıriyor. Bir kâğıdın, bir sayfanın birkaç satırında ycniden yasamayakoyulmak istiyordu. Içeriyc, ötckı odalara gcçince dc durum değişmedı. Sahncdeki oyun devam cdiyor, bcn soyunup cv kıyafetimi giyccekken, Tino Rossi'nın plakta dönen sesi Ayda Bir oyunundakı şarkısını söylüyordu. Fakat artık odalardaki cjjyayı yadırgamaya başlamıstım. Incn akşamın alacası onlara bılcmedigim bir harekct kazandırmıştı. Anncmın çcyizinden kalma, ycr ycr sırrı dökülmüş tuvalet aynası bırçok sanrılarla donanmıştı. Burada bırçok kışınin hayali yansıyor, kos.uşmalar oluyor. sonra bir dalgalanışla hepsi kaybolurken, ba^ka birçok kişinın bulanık görüntüsü aynaya yansıyordu. Yan odadakı eski dolap, içe i^leyen. inilti ve hıçkırığı andırır gıcırtılar çıkarıyordu. Goblen yüzü eprimiş koltukta günün son ışıkları oynasıyor. goblendeki çiçeklı sepctler oradan oraya savrulurgibioluyordu. Iştehepsi kıpırdanıyor. anncmden babamdan. geçmis günlcrden acıklı bir şeylcr söylemeye çalışıyordu. Ycre atılı bir kâgıt parçası görmüs., cgılip almıstım. Ustünde "ah annecigim seni hiçbir zaman bu kadar çok özlcmedım annecigim" yazılıydı. Az berisinde durana kurşunkalemle "geçmiş günlerden biri daha sönmeye yüz tutmus," diye yazılmıstı. Bir üçüncüsünde: "Urküp Allahaısmarladık diyen insanlar gibi"... Dün aks,am giydigim, sonra geceleyin çıkardıgım, bu sabah da sokaga çıkacagım için gıymedigim cv kıyafctim bana o kadar yabancı bir şcy gibi geliyordu ki, bir başkasının cvinc gcldigimdcn, bir başkasının cv kıyafetıni elimde tuttugumdan kuşkulanıyordum. Epey eskimiş hırkam, dızlcri aşınmış pantolonum bclki bcnımdi de, ama ben artık o, birbaş.kasıdegildim. Bir ara Ncşat Fchmi Bey'in lambası söndü sandım. Fakat lamba yanmaya devam ediyordu. Bütün hayat, lambanın buğulu camına yansımıştı. Artıkbırbirlerincduyarlı sözler söylemeycn sahnedcki insanlar, bu eski karıkoca bana yaşadığımız hayatın ta kendısi gibi geliyor, sarışın bir gcnç kadının mavi bugudakı sahneyc ansızın gırıp hepimıze ycnı yeni mutluluklar söz vermesıni beklıyordum. Fakat ömrümüzdc eskı bir ılkyazıngünlerınc kadar azdı. Hcm, sonra ne olmuştu kı, aradan geçcn zaman ıçınde. sözlerim bırbirine dolanmış. anlatmak ıstedıklcrim berraklıgını yitirmişti, Çalışma masamda kâgıtlar, yazılıp yazılıp bırakılmışdosya kâgıtları, kalcmlenm. küçük not kâgıtları. kıtaplar karmakarışık duruyordu. Eskı daktilo toz ıçindeydı. Onda artık epcydır bir şcy yazılmadıgı bclli oluyordu. Sıgara küllerı dörtbır yanı kuşatmıştı. Bir dagılmışlık. bir savrulmuşluk ıçindc burada. bcsbcllı, ülkülcrım. coşkularım geçmış. sönmüş olmalıydı. Daha demın Yeni Komcdı tıyatrosunun kapısından girnııyor muyduk? Annem dalgın, ablam belkı scvinçlı. belkı kayıtsız. babam bılctlenmizı kırışık cüzdanından çıkarıyor... Böyle. Beyoglu'nu, hepsi rcngârenk afişlı sinemaları, çıçekçı Sabuncakıs'i. pastacı Tilla'yı gcçip geldikten sonra. tiyatronun biri mavi kadife. ötekisi parlak san atlas perdelcriaçılıncakendimızibirdcnbire Parıs'tc bulabilecegımiz elbette aklımıza gelmezdi. Sonra. hem neydıki.bcnde bir Paris ışıklarşehrı yaratmıştı. Çalışma masasındaki bütün o ışıklı. yaldızlı şeylcr. kınk biblolar. Selim İleriMenbir öykü SUVA nsanlann çekilip kayholabilcccklcri romanları ulduğunu cvsizbarksızkaldıgımakşama kadar bilmiyordum. Kapıyı açıp içcri girince, öncc hiçbir sjeyi yadırgamamıştım ama, Neşat Fchmi Bcy'in Bankalar Caddcsi'ndcki küçük, aydınlatma mağazasından aldığım, solgun gcccmavisi yarım karpuz biçimindcki, uzun oksidc dcmir ayakli lambanın tuhaf bir iç sarsıntısıyla sallandıgını görür gibiydim. Sanki bana: " Artık çck git; mümkiinsc.bcni dcal götür..."diyordu. Bu lambayı buraya getirdigim bir akşam, Tcpebaşı'ndan gcçmiş, uzakta lcylâkî ufuklar görınüştüm vc dcniz, Haliç altın yaldızlı duruyordu. Lambaadamakıllı agırdı ağırolmasına, yine de orada kalakalıyor, hcrhangi birtaşıta bincmiyor, yürümcm gcrektigini düşünerck, gclecck için bir şcyler umuyordum. Bu bir sırdı ve sırrın nc oldugunu scnelcrceçözcmemiştim. Sonra turuncular, lcylâkîlcr kaybolmuş, akşam kızıl bir karanlıga bürünmüştü. Kalbimde mağlupların czginligi kalmıştı. III PARİ görünüm dcgiştirmcktcydı. Aktrist: " Insanın bırbirınc yavaş yavai) kalbıni açması nc güzcl ^cy..." der dcmez, cskisi gıbi gözyaşlarımı tutamıyordum. Oysa ölmÜ!» babam, kolumu hafıfçc çckiştircrck,"Aglama! Aglarsan, bir daha tiyatroya gidcmezsın,"dıyordu. Bunun nc önemi olabilirdı?! Zatcn Resit Baran da ayda bir kcz Maksım salonlarına gclıyor, ayda bırkcz.genç ve güzcl birkadınlaakşam ycmeğı yiyor, kırmızı ya da bcyaz şarap içıyor, cbedî gençlik tutkusunu yıkımlarla ya^adıktan sonra Şaziyc Moral'ın yanınadönüyordu. Onun, karısı rolündekı Şaziyc Moral'aayda bir yaşadığı gençlik tutkusu fırtınaları için söylcdiği ne yalanlar.ncmasum içckapanışlar vardı. Şimdi bu gccc, Ncşat Fehmi Bcy'in içli lambasından gözlcrimi ayıramaksızın fark ediyordum ki. cvlı bir adamın hayatıyla yalnız bir ınanınki arasında düşünüldügüncc uçurumlar yoktu vc özlcmler, arayıslarhepaynıydı. Üç oyuncu da hepsi çoktan ölmüş kis,ilerkcn, lambanın yarım karpuzunda yaşıyorlar, çocukluğumun. I şcfkati arıyordu. Tiyatroya gcldiktcn sonra. makya]larını tamamlayıp sahnc kıyafctlcrıni gıyıncc, daha biri ncıpcrdebaşlar başlamaz.herikısi içın de ycni kimlıklcr, kişılıklcr bclirınezmiydi? Ses dalgaları kaybolmadığına görc, onların da sözlerı sonsuza kadar çınlayıpdurmaktaydı. Ozamanlarbu Maksım gazınosunu nc kadar çok görmek istediğimi hatırladım. Sahaflar'dan buldugum, cildi yıpranmış bir Parıs planında Maksim'in ycrini boş yerc aranırdım. Sonra Paris aklımdan çıkmıştı. Fakat şimdi şchir kötü ronıanlarda yazıldıgı gibi ışıklar içinde yüzcrek önümüzdc uzanıyor, Eyfcl kulesinin sivri ucu, Maksim'in,camlarıjelatin kâğıdından yapılmış pcncerclcrindcn, clbcttc dcgi^ık açılarıyla görünüyordu. Sarı saçlı aktrist, küçük küçük, sahnc a'Jınıları atıyor, kâh sağcla duruyor, kâh solda duracağa bcn/.ıyor; hcr dctasında da bu karton ve çıla Eyfcl kulcsi görünüm dcğiçtiriyordu. Sonra Şadıman Ayşın'ın önü vc arkası aeık, yüksck ökçcli. sivri topuklu, kırmızı iskarpinlcri vardı kı, bunlarda herdcfasında lşıgı yakınca solgun gcccmavisinin buguları arasında o tiyatro sahncsi tekrarkuruldu vc Şadıman Ayşın biraz topluca vücuduyla biz seyircilere dogru yürüdü. Omuzdan askılı,jüponlu, eteği kabarık tuvaletinin dekoltcsini, tuvalct gümüş rcngiyken,siyah,amayinegümişipırıltılı birşal örtüyordu. Arkada, Paris'ün ünlü Maksim gazinosunda, hususî bir loca olm»sı gerekcn yerde, Rcşit Baran smokinini giymiş, papyonunu baglamışoturuyordu. Şadıman Ayşın biz seyircilcrc bakarkcn, galiba onunla konuşuyor, onaseslcniyordu. Rcjisörün beylik mizanscnindcn aklımdan çıkmayacak bir figür dogmuştu. Böylcce, yıllaryılı. tanıdıgımız ama yüzlerini bir türlü göremedığimiz kişılcrc seslennıeklc yükümlü oldugumuzu clüşünınüştü. (ialıba onlarla yazışmış, onlarla konuşmuştum. Bu, hcr akşam böylc olmalıydı: Kır sivçlı, orta yaşı aşkın erkcklc genç sayılabilccck kadııı, hcr akşam, ıkinci pcrdcdc MaksiırTdc buluşuyorlar; ilki gcnclıgi, ıkincısiysc SELIM İLERI 1949 Istanbul doğumlu. Atatürk Erkek Lisesı'ni bitirdi. llk yazısı Yeni Ufuklar dergısinde yayımlanmıştı (1967). Hıkâyeciliğıne eleştiri ve ınceleme yazarlığını da ekledi. Hikâye kitapları: Cumartesi Yalnızlıgı (1968), Pastırma Yazı (1971), Dostlukların Son Gunü (1975). Bir Denızın Eteklerınde (1980), Eskı Defterlerde Solmuş Çıçekler (1982). Son Yaz Akşamı (1983), Romanları: Destan Gonuller (1973), Her Gece Bodrum (1976),Ölum llışkılen (1979), Cehennem Kraliçesı (1980), Bir Akşam Alacası (1980),Yaşarken ve Ölürken (1981), Ölünceye Kadar Seninim (1983), Yalancı Şafak (1984), Saz Caz Düğün Varyete (1985) Diğer yapıtları: Aşkı Memnu ya da Uzun Bir Kışın Sıyah Günlerı (ınceleme, 1981), Düşünce ve Duyarlık (deneme, 1982), Kamelyasız Kadınlar (ınceleme. 1983), Annem İçın (anı, 1983), Hatırlıyorum (anı. 1984) 1976'da Saıt Faık Hikâye Armağanı'nı, 1977de Turk Dıl Kurumu Roman Odulu'nu kazandı Senaryo çalışmaları da olan llerı'nın bir de Sınema Yazarları En lyı Sen.aryo Oduluvar (198283)