Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
A B D U L L A H T E K İ N TOROSLAR'DA UNUTULMUS ANTİK KENT K nprülü Kanyon'dan Selge'ye yürüyerek çıkmak fikri ashnda Prof.Dr. AIi Alpar'a aitti. Bunun için ta Ankara'dan haber salıp gelmişti. Prof.Dr. Zeki Aslan ile Antalya Bölge İdarc Mahkemesi Başkanı Fettah Oto'yu da ekibimize katıp 90 km.lik yolu almak için hareket ettik. Sabahın erken vaktinde yudumlanan orman havası bir başka oluyor... tnsan anduru soluk aldığını belirgin bir biçimde duyumsuyor. Katır tırnaklan ve zakkumlann renkli görünümleri yeşilin tekdüzeliğine görkemli bir engel... Bahar izlerini sürdürüyor belli ki... Ormanla kaplı küçük vadilerden izin alan dereciklerin antik Eurymedon'u kavuşma özlemlcrinc koşut olarak ben de turkuvaz renkli sulann büyüsünün nerede ortaya çıkacağına takılıp kaldım. Her bir yarmanın aşılişında, "Şimdi coşkun sulan göreceksiniz şaşırmayın", dedikçe Köprüçayı düden olup kayboluyor sanki... Nihayet beyazla yeşilîn en güzel ömeklerini sunan Köprüçay görkemli yüzünü gösteriyor. Misafirlere yeni oyuncağını gösteren çocuklar gibi mutlanıyorum. Eğirdir yakınlarındaki Anamas dağında doğan Köprüçayı (Eurymedon) eriyen kar sulanyla antik ateşini söndürüp dağlan oya oya Akdeniz'e ulaşır. 120 km.lik vadideki karstik yapı onu dizginlemek için 400 metre aşağıdan geçit vermiştir. Vadi boyunca duyulan homurtu Akdeni/ selvilennin varlıklannı anımsalma çabalan değil, Köprüçay'ın egemenliğinin sesidir. Bu ses sulann dinginlik veren sesinden farklıdır. Doğan vahşi bir güzellikte yansımasının müziğidir. Bunu peri bacalarına benzer lapyalar tamamlar. Sık sık da kanyonda süzülen bir atmaca anımsatır... Ürküntü veren güzellik diye buna denir... • Sulann kaynaştığı ve buluştuğu noktaya arabamızı park edip yürüyüşe koyulacağız. Üç bin yıllık köprülerin yanındayız. Birini araba ilc aşıyoruz. Diğeri yayalar için. Antik yol da buradan başlıyor zaten. Köprüyü geçerek antik yolu izlemeye başlıyoruz. Zeytin, çilek, dcfne vc mersin ağaçlannın arasından tırmanıyoruz. Eski kara yolunun tahribine, yeni açılan yol da katılınca antik yol zaman zaman gözden yitirilebiliyor. Antik yola yeniden kavuşmamız genç Süleyman'ın yardımıyla oluyor ancak. Ağaçlar arasında gizlenmiş gibi duran küçük bir yörük obasının yanı başında biraz soluklanıyoruz. Süleyman'ın keçileri var. Yollan ağaçlan çok iyi biliyor ve yolu buluncaya kadar bize eşlik cdiyor. Burada benim turizmciliğimden çok Süleyman'ın yöresel bilgileri daha çok geçerli kuşkusuz. 16 km.lik tırmanışın yansında bir köylüyc rastlıyoruz. Ne kadar yürümemiz gerektiğini soruyoruz. "Yanm saat çekmez" yanıtını veriyor. Ne ki yolun sonraki bölümünde de kime rastlasak aynı yanıtı alıyorduk: "Yanm saat çekmez." Dünyanın en uzun yanm saatiyle karşı karşıyaydık... tkinci molada yolun bir hayli aşağısında keçilerini otlatan çocuklan görüyoruz. Onlar da bizi görmüş olmalılar ki ellerinc aldıklan kckik, dağ çayı ömeği ycşiljiklcrle yanımıza geldiler. Belli ki bizi turist zannedip koşmuşlar. Uğradıkları hayal kınklığını birlikte meyve yiyerek gideriyonız. "Sizin burada ne işiniz var?" der gibi bir halleri var. Bulunduğumuz tepe iki vadiyi ayrı ayn göstcrebiliyor. Büyük vadiyi geride bırakıp Akdeniz selvilerinin 500 hektarlık bir alanı kapladığı yamaçlara vanyoruz. "Cupressus Sempervireas" adlı bu scçkin tür sadece o vadide gözleniyor. Selge'ye yaklaşırken yolun kenannda bulunan bir pınarda su içip önümüze çıkan ilk köy evlerinin bahçesinden geçerek antik kente ulaşıyoruz. Hafif hafıf çiseleyen yağmur tiyatroya vardığımızda hızını arttırıyor. 1000 metre yükseklikten tepclere, yadilete, ırmak ve ormanlara egemen tiyatronun civan ellerinde çiçekler, el ürünü kaşıkçorap ömeği armağanlarla dolu çocuklarla sanlmış. Tiyatro dönüşü Başkan Oto'nun aramızda olmadığını farkettik. Etrafta da gözükmüyordu. "Başkan" diye seslendiğimi/dc bir köy evinin üst katındaki peykeden derin bİF ses geldi: " Buradayım." Başkan peykede yan gelip yatmış, yorgunluk atıyordu. Konuksever ev hanımının ikramı olan kekik çaylanmızla birlikte yemck yiyoruz. Prof. Alpar ekmek pcynir arasına çeşitli otlar ekliyor. Prof. Alpar mersinle defnenin, kekiklc da çayının farklannı ve özelliklerinı çok iyi biliyor. Termessos'u alamayan Büyük İskendcr'in M.ö. 334'te ele geçirdiği Selge, Pisidia bölgesinin bu görkemli kenti şimdilerde unutulmuşluğun ve yanlızlığın boynu büküklüğü içinde kabuklannın içine çekilmiş gibi... Toroslann güney yamaçlanndaki koloni kentten geriye kalan tiyatro, stadium, su yollan ve tapınak kalıntılan turistlerin ilgisini çekiyor ama ne bir kazı çalışması var ne de bir koruma çabası... Selge, antik öğeleri, konuksever ve fakat yoksul halkı ile IspartaAntalya arasındaki Toroslarda unutulmuş bir köy. Oraya görkemli araçlar yerine bizim gibi antik yolu yürüyerek varmak daha mı yaraşıyor, bilmem... < 24 C U M H U R İ Y E T OEROİ 1 A Ö U S T O S 199 3 S A Y I 314