06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ze, bir sokak terlik, çamaşır, kumaş, düğme, çanta, ayakkabı diye uzanırdı. Belli sokaklarda pirinç, kuru fasulye, makarna, peynir gıbi bakkallardan alacağınız mallar bulunurdu. Pul biber, nane gibi baharat satanlar da genellikle bu sokaklarda yer alırdı. Tüm sokaklann kesiştiği yerde bir de balıkçı dururdu. Balıkçı yine oradaydı, ama pek sesi çıkmıyordu. Pazar csnafının da. Ses kirlenmesinin öneminı mi farketmişlerdi, önlerine pazar kurulan apartmanlann şikayetleri mi bu sonucu doğurmuştu? Gördüğüm tek bağıran satıcı, Kom çamaşın satan, ilk tezgahtı. Pazarcılar da aralannda pek şakalaşmıyordu. Yalnız sokağın birinde, bir tezgahtan ötekine bir laf atıldı: "Pazarın neşesi yok." öteki tezgah "Ayuı üçü oldu" dedi. "Daha maaş almadı mı bunlar". Pazarda iki üç scbze tezgahı gördüm ama asıl cümbüş gökyüzünden uzanıyora benzeyen bir çiçek tezgahındaydı. Hasır şapkalara, yelpazelere tutturulmuş rengarenk çiçek demetleri. Vazolarda alîı morlu menekşeler, güller. Yapma çiçek olduklan da pek belli değil. (Fotoğrafçımız Garbis de heyecanlandı görünce) Ben bu çiçeklerin geldiği yeri sormak istedim. Satıcı çok sakin diyor. Hay allah, keşke o sapı çıkan sahanı atmasaydım. Pazar sonudur Hasekı Hastanesi'nin arkasında tarihi yapılar görürsünüz, bunlar, "Mîmar Sinan'ın tstanbul'da meydana getirdiği ilk küçük öiçüdeki külliye olan Hasekihürremsultan Manzumesi"nın parçalarıdır. 1538 yılında yapılan tek kubbeli, mütevaa cami, 1612'de yan duvarı kaldınlarak "aynı büyüklükte yine kubbeli ikinci bir harimin inşasıyla" genişletilmiş (Meydan Larousse). tşte o camiye gelmeden tarihi duvarlardan birinde bir uyan yazısı göreceksiniz: "Pazar sonudur." Pazar sonudur levhasının dibinde durdum. Neler almışım diye baktım. Malum "her şeye uyacak tekerlek" bir de paket. Bu da neydi? Ayın 2'sinde doğan torunuma bir penye pijama imiş. Hay Allah hem de işlemesi, TV yıldızı Hugo'lu. Ne elma, ne portakal. Ne Adnan özyalçıner'in, ne Garbis'in benden farkı var. Demek ki tanm ülkesi olmaktan endüstri ülkesi olmaya doğru bir hızlı gelişim var. Hiç değilse Fmdıkzade'nin Cuma Pazan'nda. Acaba, bu değişim, marketlerde boy gösteren "starfruit'', "avakado" "ananas", "mangustan" falanın pazara gelmesiyle mi sürecek? (Kivinin şansı yok, yerlisi çıktı.) Norveç uskumrulannın Marmara uskumrusunun yerini alması gibi? Bilmem ki, ben "pazar ekonomisTnden anlamam. Yalnız görünen o ki, ya Fındıkzade halkı meyve sebzeyi "Cuma Pazarı'ndan almıyor" ya "satıcı çabuk çüriiyecek malı sarmayı kârlı bulmuyor." Peki, bir zamanlann küfe dolduran "pazar berekeri" nereye gitti? ^ bir sesle "Uzakdoğu" dedi. Ne övgü sattığı mala, ne yakından bakmaya çağn. Malına mı çok güveniyordu, reklama mı ihtiyaçı yoktu bilmem. Fiyat sorumu bile "yirmibeşten başuyor" diye yanıtlayıp kesti. (Esnaf artık binleri telaffuz etmiyor). Köşeyi döner dönmez, Mısırçarşısı'nın artık unuttuğumuz baharat kokusuyla karşılaştım. Evet baharatçılar oradaydı. Kocaman bir tezgah, nane, kırmızı biber, aklınıza ne gebrse, derde deva. Ama çok yaklaşmadım, yeni moda "curryMlerle karşılaşınm diye. Cuma pazannın havası değişmişti. Her köşede değişik bir giyim eşyası bulabilirdiniz. Ama insanı güldüren, bir şeyler almaya zorlayan, "blr kilo domates, biraz pırasa, karnıbahar" diye girip, küfeciyle döndüren havası uçup gjtmişti. Limon, taze nane, maydanoz satıeılan ayak altında açılır kapanır iskcmlelerle satış yapardı burada, onlar da yoktu. Yalnız renkler insanın başını döndürüyordu. Yoo ayvalann, narlann, domates, lahana, limon kargaşasının değil naylon, plastik viskos, penye renklerinin. Bu kargaşada rengarenk tezgahlardan birinden Garbis bir masura mavi iplik seçti (naylon). Bir de siyah almak istedi. Satıcı, biA renk körü saymış olmalı koyu kahveden laciverte ne kadar siyah varsa sundu. Olmadı. Oysa iplik ucuzdu (beş kâğıt). Garbis de küstü, tek makaradan fazla almadı. (Ama aldığı mavi adamın başını döndürüyordu.) Birden kulağımın dibinde bir ses patladı: "Alın allah canuuzı almasın, alın para lazun." Döndüm, genç bir pazarcı, "domates, biber" der gibi neşeyle atkı satıyor. Desenli, püsküllü. Yirmiye. Hiç düşünmedim. Pazann sesini alıyor gibi seçtim, iki üç tane. Ama çocuk hiç indirim yapmadı, üstelik "haftaya bu fiyata satamayacağını" da beyan etti. "Alın allah canınızı almasın, alın acele "/Un,paralazmr para lazrnı" sesi benim peşime takıldı galiba. Biraz daha dikkatle bakmaya başladım tezgahlara. Aaa, bu da nesi, her marka elektrik süpürgesi yedek parçası. Yani, kâgıt torba, hortum, fırça. Yalnız markasını söyleyeceksiniz makinenin. Adam seçip veriyor. Kesin marka söylemeyene servis yok. Ben tekerleklere baktım. Adam, çamaşır askısından, süpürgeye her türlü eşyaya uyar garantisinı verdiğinden, bir tekerlek aldım. Günün birinde işe yarayabilir. Yanındaki tezgahtaki yaşlı amca, büyük bir ciddiyetle, alüminyum ve çelik mutfak eşyalannın kınlmış saplannı değiştiriyor. Her çeşit bakalit sap var önünde. Uymayan modeli de haftaya değiştirebileceğini söylüyor, bakıp not e CUMHURİYETDERSİ12ARALIK1993SAYI403
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle