Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Fotoğratlar. HATİCE TUNCER gideceğimizi bilemiyoruz. Bir askeri aracın rehberliğiyle yedi kilometrelik yolu aşıyoruz. Yalnızca bir aracın geçebileceği asfalt yol, bazen bitiyor, biraz ileride tckrar başlıyor. Daha gümrüklc görüp renk cümbüşlerine, süslerine vurulduğunuz otobüs ve kamyonlar yolun ortasından öyle bir üstümüze geliyorlar ki kcnarda beklemekten başka çare yok. Çeyiz sandığı gibi süslü kamyonlar, 'Ben büyüğüm ben geçerim' der gibi üzcrimizc geliyor. Sınirdan ISO kilomctre ileride Nakundi yakınlannda bir dinlenme tesisinde mola veriyoruz. Kamyon şoförleri yer sofralannda kebaplannı pilavlannı elleriyle yiyor. Türkıycli olduğumuzu söyleyince "Siı dc Islamsııuz" diyerek bize yakın ilgi gösteriyorlar. Sinek ve pisliğe bulaşmış yoksul görüntüler kimi zaman insanı fotoğraf çekmeye utandınyor. Toprak evler vc yoksul insanlarla dolu Nakundi kentinde 1415 yaşlannda bir genç, yoksulluğunun görüntülenmesıne sinirlenip yanımıza yaklaşıyor. "Niye gcldiniz Pakistan'a" diye soruyor. "Gezmeye" yanıtımızı bcğenmiyor: "Pakistan güzel mi, sevdin mi nereyi gezeceksin". Belucistan, Pakistan'ın dört eyaletinden en sorunlu olanı. Yol kesme, araba kaçırma, uyuşturucu ticareti ve her türlü yasadışı faaliyet kol geziyor. Belucistan'ın başkenti Quetta caddeleri yalnızca bir sözcükle anlatılabilir: "Keşmekeş". Her yanda sokak satıcılan demek yanlış olur , her şey sokakta satılıyor. Kenti gezerken aracımız bozuluyor ve Rasooh Buxrind isimli bir polis şefi, evinden bir tamirciyi getirterek bize yardımcı oluyor. Geçtiğimiz çölün çok tehlikeli olduğunu, buraya kadar sağ salım gelmernızin sürpriz olduğunu ve gecen hafta bir Çınli grubun kaçınlarak rehin alındığını anlatıyor. Bize daha uzun ve trafiği yoğun başka bir yol öneriyor. Kahvelere teşekk^r edip kalkmamıza isc sinirleniyor. "Bizim misafirperver olmadığımızı mı zannedîyorsunuz? Pakistan yemeklcri yemeden sizi bırakmam", diyerek bizi geleneksel yemeklerin yapıldığı et lokantasına götürüyor. Etler, İokantanın önündeki sıra sıra ocaklarda pişiriliyor. Yer sofrasına bizim gibi ıkı u<; grubun daha doyabıleceğı kadar kebap ve salata geliyor. Mr. Buxrind tabaklarımıza süreklı servıs yapıyor. Quetta'dan yedi saat uzaklıkla Yakmaç denilen bir yerde askerler durduruyor. Pasaportlanmızi hazırlıyoruz ama parmaklanyla tetik işareti yapip "daku, daku" diyorlar. Sonunda anlıyoruz. Gitmek istediğimiz yolda çeteler varmış. Bu nedenle gece yolculuk yasakmış. Sabah bütün gün yol alıyoruz. Pakistan'da yol boyunca en büyük sorunumuz tuvalct bulamamak. Gün boyu tuvalet anyoruz. Çöl ortasında eve gidip ev sahibi erkeğe tuvalet soruyoruz, işaretlerle yere çömelerek anlatmaya çalışıyoruz. Sonunda derdimizi anladığında gülerek "her yer tuvalet" anlamında çölü işaret ediyor. Çok acıkli bakmış olacağız ki bize evinin arka tarafını gösteriyor. Eşı de rahat etmemiz için bekçilik yapıyor. Pencap eyaletinin önemli kentlennden Bahavalpur'a yaklaşıyoruz. Kaçırılmadan soyulmadan yaklaşık altı bin kilometrelik yol katettiğimb için şanslı buluyoruz kendimizi. Yol dar, karşımızda bir otobüsün farlan. Şans o anda ekibı terk ediyor. Büyük bir gürültüyle o foloğraflamaya doyamadığımız rengârenk otobüslcrden biriyle çarpışıyoruz. Yaralar hafif, Bahavalpur Victorya hastanesine kaldınliyoruz. Türkçe konuşan birileri geliyor. Ka/anın şaşkınlığıyla Türkçe konuşanlara Urduca bilmediğini söylüyoruz. Şans tekrar bizimle. Türkiye'den 6000 km. uzakta Türkiyeli tıp öğrencileri bizim yaralanmızı sarmak, yardımcı olmak içın koşuşturuyor. Hastane başhekınıı geçmiş olsun dileklerini bildiriyor. Artık yollar aynlıyor. Kimimi/ bulabildiği araçlarla yola devam etmek istıyor. Yaralı arkadaşlar hemen dönüyor. Ben ise Ağca özyıldmm isımlı bir arkadaşımla pasaportumu ve paramı kaybettiğim için Türkiye Büyükelciliği'ne tslamabad'a gidiyorum. Büyükelçi Mustafa Aşula ve Karaçi Başkonsolosu Ergun Ülkü'nün yardımlanyla Türkiye'yedönüyoruz.. ^ CUMHURİYETOMOİ12ARALIK1993SAYI40S 13