04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R A S G E LE R A i F E R T E M biri, Hadi, dedi; 27 Mehmetler'e gidelim. Antalya'nın efsanevi 7 Mehmet'i de, enflasyona kurban gitmişti. Belki gelecek yıl 77 Mehmet'ler olacaktı. 7 Mehmet'in efsane olması benim yorumum değil. Antalya'da çocuk yaşından başlayarak lokantalarda çalışan ve kendi kurumunu 50 yıl götüren (şimdilerde oğulları sUrdürüyorlar işi) Mehmet Akdağ'ın Ölümü üzerine, yerel bir gazetede yayımlanan yazının başlığı "7 Mehmet Efsanesi." Çok küçükken yitirdiği babasmı hayal meyal anımsayan ve yoksulluk belasına küçük yaşında lokantalarda çalışmaya başlayan Mehmet Akdağ, Antalya'nın en güzel restoranını oluşturmuş zaman içinde. Kentin eskilerinden kime sorsanız, oraya mutlaka uğramanızı sahk veriyor. Mehmet Akdağ'ın geçmişteki başarılarına baktığınızda neden bu denli tutulduğunu da anlıyorsunuz. Gerçekten Atatürk'ten başlayarak birçok devlet büyüğünü, cumhurbaşkanını, tanınmış kişiyi ağırlamak görevi her zaman ona verilmiş. Mehmet Akdağ'ın dükkânının duvarları, beğenileri, övgüleri dile getiren belgelcrlc doluşmuş. Ne ya/ık ki Konyaalü'ndaki son yerinde çıkan yangın, bütün bu belgeleri götürmüş. Onlar duvarlarda yoklar artık, küçliklüğünde düşüp alnında eski yazı rakamlarla 7'ye benzer bir iz oluşan ve bu yüzden "7 Mehmet" diye anılan Mehmet Akdağ da yok. Antalyalılar Sıfırdan başlayıp, başanya ulaşan 7 Mehmet'i 1988 yılında yitirmişler. Yoksulluk belasından okuyamayan ve her konuşmasında, bu konudaki üzüntüsünü dile getiren 7 Mehmet, iki oğlunu sonuna dek okutmak isterriiş. Ama onlar,bir süre sonra baba mesleğini sürdürmeyi yeğlemişler. lyi de etmişler. "7 Mehmet"e bayramda önceden yer ayırtarak gittiğimizde (yoksa sofraya oturmanız olanaksız), orası da Antalya'nın hemen tüm otelleri ve lokantaları gibi ana baba günüydü. Bayramdaki Antalya'nın 'çocuk bahçesi' görüntüsü "7 Mehmet"e de yansımıştı. Arkamızdaki masada puset içinde bir çocuk uyuklamaktaydı. Çev G Yedi Mehmet adlı bir Antalya efsanesi özü kör olası enflasyon her şeyi allak bullak etti. Antalya dinlencemizde bunun yeni bir örneği ile karşılaştım. Arkadaşlardan reden zaman zaman ağlamaya dönen çocuk sesleri fışkırıyordu. Birlikte tatil yaptığımız Fransız dostumuz, Raffi Portakal ve ben, aynı anda aynı gözlemde birleştik: "Burası gürültüsiiyle ünlii La Coupole"ü andırıyordu. Daha sofraya oturur oturmaz Türk mutfağını çok iyi bilen 7 Mehmet'in efsanesinin gerçek temelleri olduğunu ve çocukların babalarının ölümünden sonra işi titizlikle sürdürdüklerini gördük. Meze olarak konulan tulum peyniri enfesti. Hibes ise çocukluğumun günlerine Biz balığm üstüne tatmak için bir de tandır yemeğc karar verdik. İki koca sinaritten oluşan balık tabağı masamıza konmadan önce, kuytudaki televizyondan izleyenler Polonya'dan üçüncü golü de yemiş olmamızın hüznünü yaşıyorlardı. Daha sinaritler önumuze konur konmaz, damak zevkine çok güvendiğim bir dostumun övdüğü tandıra yer kalmayacağı anlaşılmıştı. Böylesine bol ve iyi hazırlanmış ("Izgaranın hazırlanması da ne olur ki?" demeyin. Balığa kıymadan ızgarasını becermek kolay iş değil ve çok az yerde bu hüneri gösteriyorlar.) lezzetli bir baük çok az yerde yenebilirdi. Hepsi de birer damak zevki üstadı olan dostalarım eksiksiz aynı kanıyı paylaştılar. Bayram dolayısıyla Antalya'nın her yeri gibi gürültülü 7 Mehmet'te gerçek bir balık ziyafeti ile karşılandık. Yemeğin sonunda verdiğimiz hesap ise Bayram kartları B ayram! Dostlar, yakınlar hatılamışlar. Kutluyorlar, iyi dilekler sunuyorlar. Yılların ilişkileri, birikimleri. Bir kartla, iki satırla ulaşıyor. Anımsanmak güzd şey. Anımsamak da. Kartları zarflarından çıkarıyorum. Masam doldu. tki öbek oldu. Yığıldı, yığıldı. Yığınlar büyüdü, büyüdü. Dalmışım! Yığınlar birer ağaca dönuştu. Konuşmaya başladılar. Gerçi bütün kartlar konuşur. Mektuplar da. Yazanların duygularını, düşüncelerini taşır. Ama bu başka. Kartların kendileri konuşmaya başladı. Ben bir kavak ağacıydım. Yaşlı bir adam dikmişti. Bir tarla doldurmuştu. Suladı, büyüttü. Rüzgâr estikçe savruluyorduk. Içimizde bir burukluk. Bir şeyler bekliyorduk. Bakışlardan seziyorduk. Serpildik, geliştik. Bir gün insanlar baltalarla geldiler. Beklenen gün gelmişti. Baltalar bileyli. Birer birer devirdiler. Dallarımızı, koUarımızı budadılar. Kıyıya itiverdiler. Bedenlerimizi ayırdılar, dizdiler. Bir kamyona yüklediler. Belirsiz bir yolculuk. "Kâğıt Fabrikası" yazılı bir yerde son buldu. Çiğnediler, ezdiler. Dönen tekerlekler arasından geçirdiler. tnceldik, inceldik. Sonra tepemize kocaman bıçaklar indi. Bölündük, ufaldık. Bu halegeldik. Neler çektik neler! Bir bilsenı/... Ben bir kayın ağacıydım. Karadeniz yamaçlarında hür! Kimsenin eli değmemişti. Doğanın eseriydim. Yapraklarım yağmuru çekiyordu. köklerim toprağı tutuyordu. Uç dört kişi vardı geldiler. Güneş daha yeni doğmuştu. Gözler üzerime döndü. Içim cız etti. Bir makineyle kestiler. Bilseniz nasıl gürültü çıkarıyordu. Piranha balıklarıydı sanki. Parça parca koparıyordu. Dayanamadım, arkadaşlarımın kollarına düştüm. Sonrasını biliyorsunuz. Elime aldığım her karttan ayrı ses geliyor. Yakınmalar bitmiyor. Sanki her şey ayaklandı. Sesler çoğaldı. Gazeteler, kitaplar. Bir ağızdan bağırmaya başladılar. Antalya'nın "7 Mehmef'i, Mahmet Akdağ'ın "sıfırdan başlayan" serüvenln* dayanıyor. götürdü beni, her şeyi ile mükemmeldi. Antalya'da da yetiştirilmeye başlanan avokadolarla yapılmış karışık salatanın tadına diyecek yoktu. Bu kadar guzelliğin yanında, tereyağında hazırlanmış sarımsaklı karideslerin o düzeye erişememesi ve kalamarların ise kötü olması bizi pek etkilemedi. Doğrusu ya, o kalabalıkta zaten iyi bir kızartma yiyebilmek guç olmanın ötesindc olanaksızdı. Restoran fabrika gibi çalışıyor; ama şaşılacak şey servis aksamıyordu. 7 Mehmet'in ozelliği balıkları ile tandırı. aynı kentte aynı işe soyunmuş başka yerlerde verdiğimizin yüzde 55'i duzeyindeydi. Geçen yıl Antalya'da iyi yenen bir yer bulmanın güç olduğunu yazdığımda oralı bir okurumuzun tarizleriyle karşılaşmıştım. 7 Mehmet'e gidince, okuruma hak verdim. Yolunuz Antalya'ya düşerse 7 Mehmet'e mutlaka uğrayın 4 7 Mehmet Restaurant, Konyaallı Sahili, Antalya Tel: 17 87 91 11 16 41 Biz birer ormandık, bittik. Her gün bir orman yitiyor. Kâğıt oluyoruz, kap oluyoruz. Gelip önünüze dökülüyoruz. Alıp bakıyorsunuz. Ustümüze yazılanları okuyorsunuz. Yiyecek içecek koyup taşıyorsunuz. Sonra çöp sepeti... Çöplük... "Niye sokağı kirletiyorsunl' diye tekme atıyorsunuz. Sokaklar, çöplük değil bizim yerimiz. Yine size ulaşmaya hazırız. Yeter ki o "Kâğıt Fabrikası" yazılı yere ulaştırın. Dağlardaki, ovalardaki kardeşlerimiz kurtulsun. Ya da daha az kesilsin. Biz daha bitmedik! Ah! Ah! Sizleri seçtirecek, ayırttıracak yöneticiler! Neredeler? Bir bulabisek! Rasgele... 4 36 C U M H U R I Y E T D E R G İ 5 M A Y I S 1 9 9 1 S A Y I 2 6 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle