Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
S A Ğ L IK E R D A L A T A B E K Modanın sağlığı, sağlığın modası omalı kadın elinde özenle tuttuğu kiiçük şişeden birkaç damlayı önce sağ gözüne, sonra sol gözüne damlattı. Şimdi güzel Romalı kadının gözbebekleri genişleyecekti. Bütün gece sürecek yemek boyunca o simsiyah gözler, yerlere keyifle uzanmış soylu Roma erkeklerinin hayranlığını çekecekti. O damlanın yapıldığı ota boşuna "belladonnagüzel kadın" denmemişti. Gözlerine damlattığı o özsuyun zaran olup olmadığı Romalı kadının aklına bile gelmemişti. Aklına gelse de aldırmazdı ki! Tarih boyunca hep böyle olmamış mıydı? önce güzellik gelirdi. Her yerde, R her zaman "önce güzellik." Her şey onun içindi. Afrodil, sonradan "tombulca bir kadın" olarak anılacaktı. "Tombulca bir kadın"ın modası geçmişti. O nice kalpler yakan Afrodit çağımızda yaşasaydı, aynanın karşısında kendini hoşnutsuzlukla seyreder, belini, kalçalarını sinirle mıncıklar, "Şu yağları eritmekte çok geç kaldım " diye hayıflanırdı; "Yaz mevsimine ne kaldı? Gene diyete başlamalıyım." Şimdi moda zayıflıktı. TVviggy nam kızımız, bir deri bir kemik bedeniyle örnek olmuştu da kaç genç kız ona benzemek için yemeden içmeden kesilmiş, kimbilir kaçı kliniklerde tedavi altına ahnmıştı? Moda böyleydi işte. tnsanı saçından ayak ucuna kadar değiştirir, şişmanlatır, zayıflatır, boyar, bir yerlerine bir şeyler takar, aynanın karşısında etek boylarını ölçtürürdü. Küçük kız çocukları için "kulaklarını deldirmek" kadınlığın sünneti gibi bir şeydir. Törensel bir anlamı yoksa da, küçük kız, kulaklarını ilk kez deldirmek için ablasının önüne oturduğu zaman, kulağına küpe takılacak kadar bUyüdüğünU anlar. Kulağa takılan ilk küpe, artık yıllar boyıı bidir. Sonradan giysiler, takılar, boyalar hayatının önemli parçaları olacaktır ama bu ilki unutmak söz konusu olmayacaktır. Afrikalı kadının burnuna taktırdığı halka da modarun armağanı değil midir? Dudaklarını genişletmek için (alt dudaklarını) taktıkları halka, Afrikalı kadına acılar tattırsa da bu acılar unutulup gider ama genişlemiş alt dudağın güzelliği kalır. Çin kadınlarının "küçük ayakh" olmak için ayaklarını demirden kalıplara sokmaları az eziyetli iş midir? Ayaklarının sağlığı o küçük kadınların aklına bile gelmez. Ya korselere ne demeli? Korse giyen kadının arkasında durup da korsenin bağlarını daha sıkı, daha da sıkı bağlayan kadın, "Yeter mi, daha sıkayım mı" diye sorduğu zaman, Parisli kadın, "Biraz daha sıkın," derdi. Rahat soluk alıp almamak kimin umurunda? Korse olabildiğince sıkı olmalı, yiyip içmekten tombullaşmış gövde ince görünmeliydi. Modern kadın bu eski modaları elinin tersiyle itiverdi. Sutyen takmayı reddederek, "gögüslere özgürlük" çığlıkları atan Amerikalı kızlar, kimbilir kaç yüzyıllık kadın modasını da yerle bir ediyorlardı. Ama moda ölmez. Bu kez de "sutyen takmamak" moda olmuştu. Göğüslerin bluzların altında özgürce hareketleri bir süre ilgi çekmiş, sonra ona da ahşılmıştır. Sutyen modası gene de ölmedi. Biçimleri değişti, renkleri çoğaldı; ama göğüslerin legal temsilcisi olarak saltanatım sürdürdü. Külotlar da moda serüveninin ilgi çeken gezgincilerinden biri değil mi? Paçalısından, bağcıklısından başlayıp günümüze gelene kadar ne değişimler geçirdi. Bir ara o da reddedildi; ama çok sürmedi, normali, küçüğü, dantellisi derken 'body' biçimiyle yeni bir siluete kavuştu. 'Bluejean'in dünyanın demokratikleşmesindeki payı ne yazık ki gözden kaçmaktadır. Oncelikle erkekkadın arasındaki katı ayrımı sessiz sedasız ortadan kaldırıvermiş, böylece kadın haklannın alsürecek "süslenme sanatı"nın ilk adımı gi çakgönüllü savunucularından biri olmuştur. Sonra da erkeklerin tören giysileri olan kuyruklu, parlak kumaşh, alengirli şeylerin pabucunu dama atmış, her zaman, her yerde giyilir bir moda olmuştur. Blucin, ne sınıflararası farkı tammış, ne yaş farkı dinlemiş, ne de kadınerkek demiştir. Hiçbır kuralı saygıdeğer bulmamış, piknik alanlarından başlayarak balo salonlarına kadar girmiştir. Belki de hiçbir demokrasi ilkesi, böylesine güçlü olmamıştır. Pantolonla başlamış, üstüne ceketler, yelekler takm.ş, iç çamaşırlarına kadar uzanmış, ayakkabı olup giyilmiştir. Gene de blucin, pantolondur. Ne ki, bu kez işin içine çekemezlikler karışmış, dar pantolonların sağlığa aykırı olduğu söylentileri çıkmış, erkeklerin testisleri üzerine basınç yaptığı, testislerin de bundan zarar gördüğü, kısırlığa bile yol açabileceği savı ortaya atılmıştır. Pek kanıtlanmamıştır; ama böyle olsa bile ne gam. Kim vazgeçer kot pantolondan? Kadınların o içine nasıl girdiği, nasıl çıktığı belli olmayan "strech" modası dapdaracık pantolonlarının da pek sağlıklı olmadığı söylenmiştir. Bacak aralarını pek sıktığı, bu yüzden de tahrişler olduğu, alerjiler yaptığı, mantarların tedavisini engellediği söylenmiştir. Söylenmiştir ya, kulak asılmamıştır. Hem bir süre sonra onun da modası geçecektir. Aslında iş alerjik maddelere gelirse, o farların, rimellerin, göz kalemlerinin suçları pek yabana atılacak türden değildir. Ama süsüne düşkün bir kadın, doğrusu bu malzemeye toz kondurmamak için elinden geleni yapar, havadan, sudan, yediğinden, içtiğinden kuşkulanır ancak makyaj malzemesinin masum olduğundan emindir. Eh ne yapsındır artık, makyajını yapacaktır da balık yemeyiverir, çileİcten vazgeçer, çikolatadan elini çeker, olur biter. Her şeyi modası olur da sağlığın olmaz mı? Sağlıkla ilgili her şey moda konusu olmuştur. ŞişmanlıkZayıflık gibi bedcn siluetine ilişkin modalar yanında "kolesterin", "kan şekeri", "nevroz", "anemi", "psikosomatik" gibi pek çok konu moda olmuştur. Kimi zaman biri ortalığı kasıp kavurur, kimi zaman da öteki. Kitle iletişim araçlarının gücü, istediği konuyu bir anda dünyanın her yanına yayıverir, milyonlarca insan da o konuyu konuşmaya başlar. Şimdilerin ortalığı kasıp kavuran modası "şifalı takılar." Bilektçn başladı, boyna takılanı, yüzüğü, bel kemeri derken yayılıp gidiyor. Yakında Hindistan kökenli mi olur, Çin kökenli mi bilinmez, "burun halkası" da gelir, sağlığını pek sevenler onu da takıp dolaşır. Eh, "akupunktur" modası biraz geçerken yeni modalar da gerekirdi doğrusu. İşin ticari yanı da yabana atılır gibi değil. Bu bileziklerin geçen yılki satışı milyarlarca lirayı bulmus. Ne denir ki? tnsanda merak, cepte para varken... ^ Franaız oyuncusu AnAmona, 10. yüzyıl ply«sl«rlnde glydiğl kors«lerind*n blrlslyle.. C U M H U R İ Y E T DERBİ 5 MAYIS 1991 SAYI 2 1 9