04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

G ÜNL Ü K A L A H B I R S E L nü görünce şöyle demiştir: Orhan Burian'ın bir Günluk'u varmış. Gunlük, yani anılar defteri, kişinin her gün yapıp ettiklerini, düşündüklerini yazdığı defter, Journal. Ben buna Giince demeyi daha iyı buluyorum, ama Gün. lük de niçin denmesin? Bakalım hangisi tutar. Görülüyor ki efendimiz, sözcükleri az biraz yarıştırmaktan da hoşlanmaktadır Aralık 1953'te Türk Dili'nde yazdığı bir yazıda da benim gunlük dememe ses çıkarmaz. Üstelik onları ilgiyle okuduğunu söylemek inceliğini degösterir. Hamle dergisinin yöneticisi Nuri Pakdil'den açmak gerektiğinde de: "Bay Nuri Pakdil, Salâh Birsel gibi günlük yazıyor" demekten gocunmaz. Daha başka bir şey de yapar. Kendisi günlük yerine günce'yi üst köşede tutarken 1995 kasımında bu bir bezginlik midir? günce'yi gazete karşıhğında ortalar "Dil için savaşacağım" öran, 16 Hazban 1990 eş gündür imbat. Poyraz cenapları, zaman zaman, saklandığı dağların arkasından başını çıkarıp "höött" diyorsa da her sabah, kuşluk vaktine dcğin Ayvalık'tan ören denizine doğru uygun adımlarla ilerleyen beyaz kuşaklar da habire imbat imparatorluğunun fermanfermahğını muştuluyor. BugUn de bir ara öğleden sonra yağmur çiselediyse de ikindi vakti hava adamakıllı kaldı. Kıştan belipester çıkmış olanlar, denizi özleyenler ycniden kumlara koşuştu. Bir flno bile zıplayarak geldi, kendini denize fırlattı. Memeleri beline doğru çifte dikişle sarkıtılmış bir kadın yanındakine: Aa, bak fino da havuzlanıyor. Havuzda yüzmek yerine havuzlanmak, denize girmek yerine denizlenmek, çadırın altına sUzülmek yerine çadırlanmak. lnsanlar bu gibi dil helvalarına çokça düşkündür. Hüseyin Rahmi Gürpınar da 14 Şubat 1928 günü Heybeli'de, Kokotlar Mektebi'ni, Nevber'in siyah uzun kirpikleriyle noktalarken onların incilendiğini (inci kestiğini) söyler. Gönüllerin patpatını artıran bu gibi şakak lalelerine Gürpınar'da aralık aralık rastlanır. Aynı romanın 26. sayfasında da "güzellenmek" sözcüğü vardır. Ataç'a bakarsanız, onun incilenmek, güzellenmek, havuzlanmak, yağmurlanmak gibi kokulandırılmış fiillerden pek hoşlanmadığı görülür. Behçet Necatigil'le benim, Selma Lagerlörten çevirdiğimiz Morbacka'da bu çeviri benden çok Behçet'in emeğine dayanır kabullenmek sözcüğüyle karşılaştığı vakit tepesi atacaktır: Daha ilk sayfada bir "kabullenmek" var, "kabul etmek" yerine kullanılmış. Böyle kullanılan "kabullenmek" sözü sınirlendiriyor beni, bir özensizlik gibi geliyor. Ataç'ın bu kör'irmeleri sağlam bir temele oturma/. Yıne Morbaçka çevirisinde gördüğü o guzelım, o çıtıpıtı şamata sözcüğü için de şunları döktürür: Türkçe "gurultu" varken bu şamata sözünu neden kullanmalı? Yalnız Arapça olduğu içın kızmıyoıum, bir bayağılık var o şamata sö/ünde, ayaktakımı dilinden. O yıllar Ataç'ın "Dil içın savaşacağım. Arapça, Farsça sözlerden, bütun yabancı sözlerden biraz daha kurtulup Türkçe B nin kendi kendini bulmasına çalışacağım" diye bayrak açtığı (Giince 1 Ocak 1953) yıllardır. Gelin görün ki ayru yıllarda gerek günlüğünde, gerek Türk Dili dergisinde "Dergilerde" adı altında yayımladığı dalkıhç yazılarda, gerekse Ulus'taki söyleşilerinde yabancı sözcüklere bol bol kucak açmaktan çekinmeyecektir. Yalnız gunlüğunde, hatırlamak, mana, mısra, beyit, cümle, hikâye, edebiyat, eser, vezin, müsteşrik, telmih, hayat, şüphe, emir, saadet, aksi, deva gibi yabancı sözcüklerin zaman zaman şanoya çıkanldığı saptanabilir. öbur yazılannda da cevap, ciddilik, zarar, fayda, mesele, mekân, mahlas, inkâr etmek, memur, fikir, serbest nazım, heyecan, davalı sanat, tercüme, ahlak, şart türünden düttürü leyla'lar da eksik değildir. Diyeceğim, Dil Devrimi'nin peştemal kuşanmasında büyük yararlıklar göstermiş, genç yazarlara yeni sözcükleri sevdirmiş olan Ataç'ın böyle tutarsızlıkları da vardır. Ama bu canevine vuruşları kimsenin gözünden kaçırmaya yeltenmez. Tersine onları okurlarımn burnuna burnuna sokar: Yazılarımın kimini öz Türkçe yazıyorum, kimine de yabancı sözler karıştırıyorum. Bunun için de söylenenler oluyor bana. Ne yapayım? BütUn yazılarımda yalnız öz Türkçe tilcikler kullanmak isterim, ama yapamıyorum, beceremiyorum, güç geliyor. Eleştirmcnler işini ak etsin, Ataç, değişmekten de korkmaz. 1948 yılına dek sözcük için "keleci" sözünü kullanmışsa, yıl sonlarında artık "tilcik"e yaslanır. Oysa 1950'de kapılarını yeniden "kelime1 'ye açacaktır. 1952'de Türk Dili dergisindeki bir yazısında şöyle der: Yeni kelimeleri ilk gördüğümüzde yadırgadığırruz doğrudur. "Anlaşılmaz bu kelimeler" diyoruz. Ama biraz alışılınca (alışınca olacak) o kelimeler, Türkçe köklerden üretilmiş olduğu için, ötekilerden, yani yabancı kelimelerden daha iyi anlaşılıyor. Yeni sözcüklere zaman içinde sıcaklık duyulacağına da inanır. Aynı sözcüğe başka başka karşıhklar verilmesine de aldırmaz. Gün gün bunlardan birinin tutacağı, öbürünün de ortadan silineceği kanısındadır. 1953'te günlük tutmaya başladıktan sonra Orhan Burian'ın Ufuklar dergisinde yayımlanan günlüğü da dolaştırmayı dener. Nedir, günlüğüne başlamadan önce de Ulus'ta, 8 Aralık 1951'de, "lmlâ" adıyla döşendiği yazıda günce'yi yine gazete karşıhğında kullanmıştır. Onun yabancı sözcükleri yazılanndan bütün bütüne çekip çıkarması 19561957'lerde, ölümünden iki yıl önce gerçekleşmeye başlar. Kendini yeni sözcüklere iyisinden kaptırmıştır. Şehir ar'tık balı'dır. Sayfa üz'dür. Kusur agdık'tır. Sanatçı döriitmen'dir. Tembellik ermegülek olmuştur. Kabul etmek taplamak'a dönüşür. Daha öncesinde bir yazar, vakit karşıhğı olarak öy sözcüğünü önerdiğinde büyük azarlar işitmişse, şimdiler ona göre de vakit öy'dür. Tansık daha sonraki yıllarda mucize karşıhğında elini, kolunu sallayacaksa o yıl Ataç'ın dağarcığında hayranlık karşılığıdır. Salkı'yı haber, günü'yu de haset için dillendirir. Türeti'yi de icat sözcüğüne inat yola çıkarır. Aranç da dava sözcüğünün sırtını yere yapıştırmıştır. Sebep ise yerini neden'e değil ama ep'e bırakır. Hak da bayık'tır. Kısacası, "tnsan ulkesinin dilıni arıtırken, gün gelir tüm yabancı sözlukleri yadırgamaya başlar" sözü geçerlık kazanmıştır. Bunları yazmıştım ki Gurpın n'ın Kokotlar'ına yeniden el attım. \ıikır önce, ilk okuduğumda dıkkatimi ceken sözcükler (görgü, yerinmek, özlemek, düzme, duygu, görenek, çığır, yaraşık, doygunluk, tutkuncu herif, girgin) terü taze yani pek hoş, pek körpe ordaydı.^ CUMHURİYETDERGİ24ŞUBAT1991SAYI259 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle