04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

John MacFarlane ürkiye'de iki ay kaldıklan sonra ABD'ye döndüğümde, edındiğim deneyimler üzerinde hayli kafa yordum. Dostlarım sık sık bana Türkiye h&kkında ne düşündüğüm sorusunu yöneltiyorlardı ve ben bu sorulara kısa bir yanıt vermeklebüyükgüçlükçekiyordum.lzlenimleritni dumılıpdüzgün ve şık genellemeler halinde yazmaçabalanm.scpetlerdolusukâğıtisrafınayol açtı. Sonunda, Türkiye üzerine izlenimlerimi gizlcndiklcri yerden çıkarma uğraşımın temelden yanlış bir iş olup olnıadığını düşünmcycbaşladım.Kcndıkcndime,"Gerçektebir değil, iki Türkiye yok tııu" diyc sordum. Bu iki Türkiye'yi aynı sepete koymak, Kuzcy Amerika kıtası hakkında genellemeler yapmayakalkışmak kadar halalı değil miydi? Kafamdaki ayrım, bir coğrafya ayrımı değil. Aslına bakarsanız, iki Türkiye'yi aynı yerde bulabilirsiniz. ölüdeniz'de dolmuştan ınip açık denizin kıyıstndaki geniş kumsala doğru yürüdüğümü hatırlıyorum. Yanımdan gcçen iki erkek çocuğun, "Burada Türk yok!" dcdiklcrini duydum. Söylcdikleri doğruydu. Kumsal, AvrupaAmerika beden kültürünün dcv bir anıtı gibiydi. Her yer kalın güneş yağı tabakasıyla örtülmüş, güncşin altında kızaran bedenlerle doluydu. Denize giren hemen hemcn kimse yoktu. Kadınlar bikinilerjnin üstlerini sanki Güney Fransa'daymış gibi çıkarıp almışlardı. Türkiye'de neyin uygun olup neyin olmadığına dair hiçbir fikirleri yok muydu? Elbettc yoktu. Türkiye'yi dcv bir oy un alanı, Türkleri dc kendi hedonizmlerine, Fransız Riviera'sında olduğundan daha ucuza hizmet veren kimseler olarak görüyorlardı. Oradan çekip gitmeye hazırdım, fakat gitmeden önce ünlü koyu görmeliyim diye düşündüm. Bu bambaşka bir dünyaya adım atmak gibiydi. Hafıf bir esinti yukarıdaki çam ormanının insanı canlandıran kokusunu getiriyordu. Kızgın kumlar yerini ipck gibi düzgün çakıl taşlarına bırakmıştı. Denizden uzaklaştıkça yabancıların sayısı da azaldı. Koyun dibindc derme çatma çadırlardan oluşan küçük bir köy vardı. Havlumu bir Türk ailesinin yanına bırakıp cam gibi berrak suya daldım ve birbirleriyle su savaşı yapan, bir ağaca bağladıklarıiptensarkarak denize atlayançocukların ve büyüklerin yanında yüzdüm. Sudasırtüstüyatıpormanlarlakaplılepeleriseyrederken, gülüşmeler ve Türkçenin yumuşak sesleri başımın üzerinde uçuşuyordu. T {ntmMi. . . . • • ı M •• " M ! * B Aladafilar'ın vadilerindeki küçük köylerden epey uzakta kalan Bodrum kıyılarına inıldiğinde, yabancı gAzüyle, Türklerın Türkiyesı'nden turizmin Turkiyesine geçilir. içindebuldum. Yalnızca badem, bal ve kuru kayısı yiyerek geçirdiğimiz dört günlük bir tırmanıştan sonra, bitkin bir halde Torosların Aladağlan'ndan küçük Barazama köyüne inişimizi hatırlıyorum. llkgördüğümüzinsanlara Yahyah'ya gidecck otobüsün ne zaman geleceğini soruşumuzu ve "şimdi bayram olduğunu. talihimız varsa ancak bir hafta sonra buradan gidcbilcceğimizi" izah eden insanların suratlanndaki şaşkın ifadeyi hatırlıyorum. Neyse ki Türk konukseverliği imdadımıza yetişti. Orman müdürü bizc kalabilcceğimiz bir oda gösterdi ve gece geç vakitlere kadar birlikte oturup konuştuk. Sabahleyin bize bir keci eti ziyafeti verildi ve dağlardan gelen bir koca kamyona bindirilip yolcu edildik. Kamyon sürücüsü toz içinde geçcn iki buçuk saatlik yolculuk için bizden para almayı reddetti. Ve Kaçkar Dağlan'nda yiyeceğimiz tükendiğinde bi/eekmek veren din öğrctmeni vc sığırçobanıSüleyman'ınasılunutabilirim?Ya Kaçkar Dağı'ndan 3900 mctre aşağı iniştc bizi y^nlarına alan Ankara Üniversilcsi öğrencilerini? Ağızları bıçak açmayan Boston'da geçen koca bir yıldan sonra tanıştığımızdost, içterivenazikTürkleryüreğimiısıttı. Ama lurizmin geldiği yerlerde Türkiye, sanki üzerine limon damlatılmış süt gibi büzülüp kalmış. Türk konukscvcrliğinin yerini kâramaçlı dalkavukluk almış; Türk onuru dolar ve Deutsche Mark karşılığı satılır olmuş. Turizm yörelerindcki köylü çocukların, küçük yaştan itibaren dükkânlarına gelmeleri için yabancılara yalvarıp yakarmayı öğrcnerek yabancı paranın sütüyle bcslendiğini gördüm. ötc yandan Türkiye'nin doğal harikaları, daha çok otel yatağı, bar ve restoran için tehlikcyc atılmakta. Bir zamanlar ancak dcniz yoluyla gczilcbilen Güncy kıyılarının üzerine şimdi "sayfiye kentleri" vc "tatil köyleri" yağmış. Daha geçen yıl el kirletilmemiş olan kumsallarda, bugün lüks otellerin çelik iskeletleri yükseliyor. Antik Kapadokya'nın kayalara oyulmuş evleri şimdi restoranlarla dolu. Sidc'deki Roma kalıntıları diskotek halinc getirilmiş. Küçük balıkçı köylcrindc mönüleri Ingilizce ve Almanca olan, Türkçe mönüleri bulunmayan restoranlar açılmış. Turizmi kucaklamak coşkusu içindekı Türkiye, bugün turistleri kendine çeken şeyleri mahvediyor olabilir. Başka bir "kirlenmemiş cennet" moda olduğunda, Türkiye'nin tatil köyleri hayaletkentleredönüşebilir. tki Türkiyc'de yolculuk yaparken, bu kadar çok Türkün, ncdcn Türklerin Türkiycsi ycrinc turizmin Türkiyesi'ni bcnimscdiği üzerinde düşündüm. Para, clbettcki bir nedendi. Turizm ülkenin bazı yerlerine refah getirmişti ve maddi refahm önemini küçümseyemezdim. Ama bunun daha derin bir nedeni, Türk toplumunu turizm dünyasının çok ötesinde bir dönüşüme uğratan bir neden olmalıydı. Anadolu'daki yolculuklarımıza başlamadan öncc, cğitimli bir Islanbullu bize tstanbul'un en az sekiz milyonluk nüfusunun yüzde yetmişinin birinci ya da ikinci kuşak kırsal göçmenlcr olduğunu söylemişii. Gecekondularda ve yıkılmaya yüz tutmıış apartmanlarda oturan; birçoğu kentlerde geçerliği olan hiçbir beccriye sahip olmaksızın, araçlar,dan çıkan egzoz gazına boğulmuş sokaklarda bir tartı alctinin başında durarak ya da ayakkabı boyayarak geçimini sağlamaya çalışan insanların içinde bulundukları yaşanı koşullannın kötülüğüne bakarak, kentc neden göç cttiklcrini soruyorduk kendi kendimize. Türk köylerinin temiz havasını, doyum olmaz güzellikte manzaralarını, topluluk duygusunu ve çetin, ama dürüst çalışma yaşamını görüp tanıy ınca, bu soru bize daha da anlamlı gcldi. Fakat, bir süre Anadolu'nun ücra köylerindc bulunduktan sonra, çocukların neden kentlere göç etmek istediklerini anlamaya başladık. Kır yaşamı çok durağan. Hiçbir şey değişmiyor. tnsanlar her gün larlalara gidiyor, çay içiyor, tavla oynuyorlar vc bu hep böyle sürüp gidiyor. Gazeleler, televizyon ve radyo aracılığıyla modcrn dünyanın dinamizminden bir nebze haberdar olanların /ılıınlerindea.tcşlcncn hayalleri anliimak miiıııkiın. Küçük köyler turizme açıldıkları /aman, turizmle birlikte bir ölçüdc bu dinamizmi de kucaklıyor. Turizm, insanlara kırsal hayatın durağan rutinınden kaçış, farklı insanlarianımak, yabancı dillcr öğrenmek ve daha genış bir bakış açısı kazanmak fırsaünı vcrıyor. Bu bakımdan turizm olumlu; hele meraklı ruhlar için dayanılmaz olan bir güçl. Ama bcn Türkiye'nin turizmi böylesine yürekten benımsemek konusunda birazdikkatli olması gcrekliğini düşünüyorum. Eğer Türk konukseverliğinin yerini dalkavuk tezgâhtarlığın alması; Türkiye'nin doğal hazinelerini har vurup harman savuran bir inşaat furyasıyla çirkinlik abideleri haline dönüşmesi istenmiyorsa. Ben birinci dünyaya mensup bir Batılıyım. Modern kapitalist toplumun birçok sorunlannın bilincinde olduğum gibi. faydalarını da iyi anlıyorum. Türkiye'de saatin geriye doğru çalışmasını savunuyor ya da köy yaşamını bir tür ütopya olarak görüyor değilim Ama turizmin modern dünyanın dinamizmine ulaşmak için kötü bir yol, birçıkmazsokak olduğu kanısındayım. Eğitimc yapılacak daha büyük çapta bir yatırım, kırsal yaşamın duraganlığından çok daha sağlıklı bir çıkışın yolunu açacaktır. Zorunlu öğrelimin yalnızca beş yıl olduğu bir ülkcde kitap okuyan pck az kimse görmüş olnıam da fazla şaşılacak bir şey plmasagerek. • , . > ^ Türkiye'nin turistik bölgelcrindc halı satmaya çalışan kişilcrin sahtc dostluk gösterileriylc sık karşılaştık. Nevşehir otobüs garajında, bizi işlcltiği pansiyonda konuk etmeye kararlı, dalkavuk lavırlı bir gcnç adamla iki saat konuştuk. Anlamlı bir şekilde göz kırparak işlettiği pansiyonda iki dc Amerikalı kızın kalmakta olduğunu anlattı. Sanki Türkiye'ye Amerikalı kızlarla tanışmak için gelmiştik! Beni en çok rahatsızeden tarafı, süreklı kcndi halkını aşağılamasıydı. Sanki ondan bizi Türklerden korumasını istemişlik. Sürekli olarak çevredeki pislikten, otobüsün geç kalmasından ve onu genel olarak Türklerden üstün görmemizi sağlayacağını umduğu şeylerdensöz ediyordu. Daha sonra keşfettiğimiz öteki Türkiye nc kadar da farklıydı! Erzurum'un sokaklarında, neşcdolu mcrhaba sesleri arasından yürüyüşümüzü halırlıyorum. Meıhaba diycnlcriicn biri, ailesi yakınlarda Islaııbul'dan Doğu'ya taşınan bir delikanlı, beni durdurdu ve bir kola ısmarladı. En çok scvdiği park yerinde bir süre oturduk ve Erzurum'la tstanbul'un birbirlerine üstünlüklcri üzcrinc sohbet ettik. Buluşacağımızparkadöndüğüm zaman, yol arkadaşımı bir Türk lise öğretmcni ile Türk tarihi üzerine koyu bir tartışma 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle