Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
o ^Afrodisias Yıl 1988 Prof Kenan Erım Afrodısıas'ta. Ergun Çağatay irkaç gün sonra buluşmak üzere ayrıldığımız kişınin ardından anıden post mortem(ölüm yazısı)yazmak zorunda kalmak, hayatın çok, ama çok acı bir ucu olsa gerek. Ben, Prof. Kenan Erim'i pek iyi tanımam, ancak yaptığı işe duyduğum büyük saygı nedeniyle bu yılki kazısının son üç gününü beraber geçirdik; yani ölümünden iki gün önceki son üç günü, kendisinin daveti üzerine bu sayfalarda gördüğümüz fotoğrafları çekmek amacıyla Afrodisyas'a gitmiştim. özel bir hedefi vardı bu fotoğrafların. Benim açımdan yayımlanması söz konusu değildi, çalışma sadece Prof. Kenan Erim'in gelecek yılki kazısı için gereken paranın sağlanmasına yönelikti. Konferanslannda, projeksiyon gösterilerinde, Afrodisyas kazılarına yeni kaynaklar sağlamak için açılacak sergilerde kullanılması hedeflenmiştı. Ben sadece bu çarkın bir dişlisi işlevini görüyordum. B • kış uykusunda Bu yıl, Afrodisias kazısının 29. yılıydı ve Prof. Kenan Erim, ölümünden iki gün önce, kazı evinin bahçesinde, ortaya çıkartılan heykelleri 1991 yazına kadar kış uykusuna hazırlıyordu. Benim Afrodisyas'ın varlığının farkına varmam, hasbelkader 1960'ların başlarında ^frodisyas'tan pek uzak olmayan Denizli'nin Tavas ilçesinde yaptığım askerliğim sırasında oldu. O deli dolu yıllarımda, Tavas ile Geyre köyü arasındaki çamurlu yolları birkaç defa gıdip gelmiştim. Son Afrodisyas'ı yeniden 1970'in sonbahannda gördüm. Onu 1978 yılının ilkbaharı takıp etti ve son olarak bu yıl Fransa'daki bir yayınevi için Türkiye kitabı hazırlamak amacıyla dolaşırken Afrodisyas'a uğradım. Sonuç inanılır gibi değildi. Müzenin inşası için gereken paranın sağlanmasından yapımına, antik kentı kaplayan tarlaların istımlakine kadar her şey bir tek insanın kişisel gayreti ile olmuştu. Benim açımdan başka bir çarpıcı unsur ise yolculuğum sırasında Afrodisyas kadar eski bildiğim Side'nin kargalar çöplüğüne benzetilmiş manzarasının şokunu üstümden atamadan Afrodisyas'a varmam oldu. Aradaki fark, geceyle gündüz gibiydi, ama her şeyin ötesinde ortada görünen, Kenan Bey'in kişiliği, kültürü, yaptığı işe sadakati, çalışması vardı. "Köşe dönme" felsefesine bu kadar yatkın günümüzün Türkiyesi'nde Prof. Erim gibi yaptığı işe saygısını yitirmeden inandığı yolda yürüyebilen kaç kişi daha tanıyabilirsiniz? Kazıda çalışan arkeolog, mimar, ressam, heykeltıraş kim varsa herkes ülkesine dönmüş, geride Kenan Bey'in yakın çevresinden birkaç kişi kalmıştı. Bu arada kazı mevsimi kapandı diye Kenan Bey aşçısına da yol vermişti. "Kusura bakmazsaıuz yemekleri ben yapacagım" dedi. Elde kalan son malzemelerle Kenan Bey uç gün boyunca yemek yaptı. Gırtlağına düşkün bir insan olarak kendi kendime, iyi ki aşçısına yol vermiş diye düşündüm. Kenan Hoca'nın yemekleri öyle gelişigüzel şeyler değildi. Basit olmasına basitti, ama Hoca makarna pişirirken dahi kuralına sadık kalmıştı. Italyanların makarnanın "aldante" olmasına gösterdiği özeııi göstermişti. Yaptığı basit, maydanoz, tarhun ve sarmısaktan oluşan sosu, dışarda iyi bir Italyan lokantasında yiyebileceğiniz türdendi. Gariptir, ama Hoca'nın hiçbir işi şişirme değildi. Çevresindeki her şey Türkiye boyutlannın çok ötesinde bir intizam ve disiplin ıçinde yürüyordu; yemek saati, sofra adabı, hatta ve hatta çatal, kaşık ve bıçağın, peçetenin bile nasıl yerleştirileceğini yanında çalışan köylü emektarlara kadar öğretmişti. Ufak ayrıntıların bir bütünü tamamladığını bilen ve uygulayan ender kişilerdendi, hele hele Türkiye'de... Kenan Hoca'nın başka bir tutkusu ise sinemalardı. Hele o eski filmieri ne kadar ay