Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
S A 6 L I K Erdal Atabek Yaşlanma bilinci Yaşlanma bilincine sahip bir insan, kuşaklar arası çatışmayı "kuşaklar arası ortak yaşama"ya dönüştürebilir. m nna Aslan ölmüş. M\ Romanya'nın "yaşlılık"la uğraşan dün^^m yaca ünlü bu uzmanı insanların bitmeyen tutkusu olan "gençleşmegençleştirme" konusunda tanınmıştı. 91 yaşında ölmüş ve ölıım nedeııi açıklanmamış. Yaşlılık bir hastalık mıdır? Bilim bu soruya "lıayır" diyor. "Yaşlılık bir hastalık değil, insanın bir döneınidir". Önenıli olanın "yaşlılık" dcğil, "yaşlanmayı bilmek ya da hilmemek" olduğu da giderek daha iyi anlaşılıyor. Nedir "yaşlanmayı bilmek ya da bilmemık?" Bu soru yalnız tıp biliminin dcğil, edebiyatın, sanatın, f'elsefenin, sosyolojinin de yanıt vermesi gereken bir soru. Ayrıca, "yaşlılık ve yaşlanma" sorunları, hepimizin günlük yaşamını etkiliyor. Dünya üzerinde yaşlılar daha etkin. Yönetimde, ekonomide, politikada, bilimde yaşlı kuşaklar yer tutmuş, Un yapmış, etkinlik kazanmış. Bütün çabalara karşın dünyanın etkinlik alanları yeterince gençleştirilemiyor. Kuşaklar arasıçatışmabüyüyor, süreklilik kazanıyor. Bütun bıınlar "yaşlanma bilinci" diyeceğim olguyu daha da onemli kılıyor. Kanımca, "yaşlanma bilinci"ne sahip bir insan, yaşadıklannı "paylaşılması gereken hayat deneyimi" sayabilir, gcnçleri "deneyimsiz, işi bilmeyen acemi hevesliler" görme zayıflığından kendini kurtarabilir, kuşaklar arası çatışmayı "kuşaklar arası ortak yaşama"ya dönüştürebilir. Doğruların yaşanmaya başlandığı bu ortamda, gcnçler yaşlıları "artık ortadan kalkmaları gereken dinozorlar" olarak görnıtvler, yaşlılar da gençleri "yaşadıkça törpülene llaç olan bitkiler Bitkilermi? Kimyasal maddeler mi? Günümüzde ilaçların giderek artan bölümü kimyasal maddelerden yapılmaktadır. Kimya biliminin gelişmesi, insan sağlığı üzerinde etkili birçok maddenin bulunmasına olanak vermiştir. Bu da hastalıkların sağaltımında bitkisel kökenli ilaçların görece azalması sonucunu getirmiştir. İlaçların birçok sorunu yanında "denetimsiz kullanım" yan etkiler sorununu aıttırmıştır. Böylece, ınsanlarda kimyasal kökenli ilaçlara karşı artan bir tepki, uzaklaşma, çekinme doğmuş, bitkisel kökenli ilaçların yan etkileri olmadığı düşüncesiyle bu tür ilaçlara karşı artan bir ilgi uyanmıştır. Doğru yolu nasıl bulacağız? Doğru yol, ilacı kökeni ne olursa olsun bilerek kullanmaktır. ilaç, olabildiğince "az" kullanılmalıdır. Kullanıldığı zaman da "gerektiği zaman", "gerektiği kadar", "gerektiği süre" kullanılmalıdır. Ülkemizde ilaç gereksiz yere kullanılmakta, yanlış kullanılmakta, bilinçsiz kullanılmaktadır. En çok kullandığımız ilaçların başında antibiyotikler gelmektedir. Antibiyotikler gereksiz yere kullanıldığı zaman, hem yan etki yapma olasılıkları artmakta hem de çeşitli mikropların bağışıklık kazanmalarına yol açarak gerektiği zaman etkisiz kalmaktadırlar. Ağrı kesici ilaçlar, sinir yatıştırıcı diye bilinen ilaçlar, öksürük şurupları, vitaminler birçok insan için "gerektiğinden" değil de bir tür ağız alışkanlığı olarak kullanılmaktadır. Kuşkusuz bu durumun da nedenleri vardır, ama ilaç almak yanlış bir çözüm olarak işlev yapmaktadır. Yazı dizimizde gördük ki, bitkisel kökenli ilaçların da yan etkileri vardır. Doğru kararı ancak hekimlerin verebileceğini bilmemiz gerekiyor. D "Gerovıtal" adlı gençlık aşısını bulan Anna Aslan, 1970 yılında yurdumuzu ziyaret etmişti Yeşilköy Havalimam'nda kendısını karşılayanlar arasında gördüğumuz Anna Aslan'ın (ortadakı kurk mantolu) ılacıyla tedavı gören ünlülerın arasında Mao Zedung, Charles de Gaulle ve Şarlo da bulunuyordu cek serseri mayınlar" olarak görmekten vazgeçerler. "Yaşlanma bilinci"nin önemi kanımca bu deŞerdedir. Öyleyse, "yaşlanma bilinci" nedir ve nasıl kazanılır? "Yaşlanma bilinci"nin iki önenıli ölçutu var: Üretmek ve yaşamayı sevmek. Üreten ve yaşamayı seven bir insan "yaşlanır" ama "yaşlı" olmaz. "Yaşlanma bilinci olmayışı"nın da iki önenıli ölçütü var: Sıranın ölüme geldiğini düşunmek ve beklemek. Her şey gibi, "yaşlılık ve yaşlanma" da bir bilinç sorunudur. Olayı bir sağlıkhasta'k sorunu olarak görmek hem eksiktir hem de yanlış. "Yaşlanma bilinci" dediğim olgu, bireysel bir konu değildir, özünde sosyal bir konudur. Ruhsal sorunlar Karen Horney ne diyor? "Normallik kavramı yalnızca kulturden kültüre değil, aynı kültür içinde de zamana bağlı olarak değışkenlık gösterir. Örneğin, bugün bir kadın cinsel ılışkıde bulundu diye kendını "duşmüş bir kadın" ya da "onurlu bir erkeğın sevgisıne layık olmayan kadın" olarak görurse, en azından toplumun çoğu kesimlerinde nevrotik olduğundan kuşkulanılır. Kırk yıl önce ise bu suçluluk duygusu normal olarak kabul edilırdı Normallik kavramı toplum içinde farklı sınıflar arasında da değışkenlık gösterir örneğin, feodal sınıfın bıreylerı, yalnızca av ya da savaş sırasında etkınleşmesinl normal görurken, aynı tutum içinde olan küçük burjuva sınıfının bir üyesi kesınlikle anormal olarak nitelenecektir Batı kültüründe olduğu gıbı kadın ve erkek yapılarının farklı olduğu inancına dayanan bir cinsel ayrım var olduğu zaman da normal kavramı bu ayrıma göre değışkenlık gösterecektir Kırkına yaklaşan bir kadının yaşlanma korkusunu takınak halıne getırmesi "normal"ken, bir erkeğin yaş konusunda duyarlık göstermesi nevrotik olarak nitelenecektir." "Bu noktaların göz önünde bulundurulması psikoloji için, ilk bakışta sanıldığından, çok daha derın anlamlar taşır. En başta psikolojinın evrensellığı konusunda bir kuşku doğacaktır. Kendı külturumüz ile dığer kültürlerin arasındaki benzerliklerden her ıkisinin dürtülerının aynı olduğu sonucunu çıkarmamalıyız. Yenı bir psikolojik bulgunun insan doğası ıle ilgılı kalıtımsal bir evrensel eğilimi ortaya çıkardığı varsayımı artık geçerli değildir. Tüm bunların sonucunda bazı toplumbılımcılerın tekrar tekrar öne ^rdükleri savın doğruluğu ortaya çıkmıştır. Tüm ınsanlık içın doğru olduğu kabul edilebılecek normal bir psikoloji yoktur." Karen Horney Karen Horney'in "Günümüzün Nevrotik Insanı" adındaki yapıtından aldığımız bu iki pasaj, bıze önemli bir açıklama getirmektedir. Nevrozların temelinde biyolojik ve fizyolojik etkenler mi vardır, kültürel etkenler mi? Ünlü psikiyatr Karen Horney "kültürel etkenler" dıyor Pekı, kültürel etkenler nelerdir? n Bu yazıya "Yaşlılık Hastalıklan" konusunu yazmayı düşünerek başlamıştım. Ama, çoklandır aklımda dönup duran "yaşlanma bilinci"nin öncelikli ve daha önemli olduğunu duyumsadım. Gcrçekten de böyle düşünüyorum. Hele de bu konuyu toplumda hiç açmadığımı/ı düşünürsek, yaşlanan insanlarımızı nasıl yalni7 bıraktığımızı düşünürsek, gençyaşlı çatışmalarının boyutlarını düşünürsek, gençlerimizi bu konuda düşundürmek için çaba harcamadığımızı düşünürsek, konunun önemini daha iyi anlarız. Yaşlılar için yaptığımız ya acıma duygularına seslemekti ya da "siz de yaşlanacaksıni7" diye korkutmak. Oysa, konunun bunlarla hiç ilgisi yok. önemli olan, "yaşlanma" olgusunu geridc kalan yıllarla ölçmemeyi öğrenmektir. l'ğcr, geride kalan yıllar "gerçekleşmemiş Ö7.lemler"le doluysa, "yapmak isteyip yapamadıklarımız"la doluysa, "gelecegi yaşamak giicü"nıı kendimizde duyanuyorsak, kaç yaşında olursak olalım 'yaşh'yız demektir. Ben, 25 yaşında, otuzlarda, kırk yaşların içinde nice "yaşlı" gördüm, görüyorum da. Eğer, "yaratma güeü"nü içimizde duyuyorsak, "dünyanın bizimle daha anlamlı" olduğunu düşünüyorsak, "hep hirlikte yaşamak ne güzel" diyebiliyorsak kaç yaşında olursak olalım "genciz" demektir. Bu, bir bilinç sorunudur. Bu bilince sahip olamazsak, vitaminler, falanca iğneler, hoımonlar yapay canlandırıcılar olmaktan öteye geçemezler. "Yaşlanma bilinri"ni nasıl kazanacağız? Bu, "yaşama kiiltürü" sorunudur ki, temelinde toplumun yapılanması, loplumun insana bakışı, toplumun verdiği ya da vcrmediğidcğer sorunu vardır. Cieleneksel toplumumuzda yaşlılara yaşlı oldukları için dcğer vcrilirdi. Eski toplumların yaşlılara verdikleri işlevler, görevler vardı. Toplumlar geliştikçe, çağdaşlaştıkça yaşlılık bu işlevini yilirdi. Giderek, taşınmaları güçleşen yük olmaya başladılar. Bugünkü toplumumuzda gclcnckselcağdaş çizginin geçiş toplumunda yaşanan budur. Toplumun "yaşlanma bilinci"ne sahip olmadığı dönemlerde bireylerin işi zordur. Bu zorluğu aşmanın yolu da gene "bilinç"tir. İnsan olduğunu bilmenin "bilinci", üretmeyi bilmenin "bilinci", yaşamayı sevmenin "bilinci". Yaşamak da insan olmak da "bilinç" değil mi? n "çam mobilya" İSTANBUL C*a Nc 36 No ?00 A ÇANKAYA T«l 138 57 0 İZMİR AtaturK Cad No 270/A ALSANCAK Tel 21 59 00 19