26 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

G Ü N L Ü K Salâh Bırsel Bir bellek herkülü 12 Hazlran 1987 I elefonda Hasan Çelebi. Ankara'dan gelmiş, gelir gelmez de berıi aramış. Saat 16'da Bostancı'da, Istasyon Kahvesi'nde buluştuk. Cuma olduğu için Barlas özarıkça, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Ahmet Köksal, Müslim Çelik de geldi. Bir ara Refik Durbaş da yeni trafiğin kurbanı olarak boy boyladı. t Hasan't kırk yıldır tanırım. Yani kırk yıllık dostum. Yaşamının tek polimi şiirdir. Bu tutku onda 56 yaşlannda baş göstermiştir. Ne ki, uzun süre şiir yazmaya yanaşmamıştır. Ona "Neden yazmıyorsun?" diye soranlara verdiği karşılık da hep aynıdır: Şiire aşırı saygını var. Gelgelelim, Çelebi'de bu saygının zaman /anıan azaldığı grtrülür. Yazık ki, kırk yılda yazdıklarının topu, üç yıl önce yayımladığı bir kıtabı (İkiz Kuşku) ancak dolduruyor. Çoğu da ikiliklerJen, dörtlüklerden oluşmuş taşlamalar. Laf, laf, laf. Hasan, Tanpınar'ın bir gün Yahya Beyin "Deniz Türküsü" şiirini eleştirdiğini anlatü. Ahmet Hamdi: Doluriizg&rlaçıkıp ufka giden yelkenli. Gidişin scçtigin akşaın saatinden belli ikiliğinin çok güzel olduğunu belirttikten, onu bir Fransız şairinin şiiriyle karşılaştırıp adamakıllı boyadıktan sonra demiş ki: Ikinci dize anlam bakımından ters. Gerçekte şöyfe olmalıydı: "Akşam saatidir, gidişinden belli." Aruzun cilveleridir bunlar. Kimi zaman şaire istemediği jeyleri söyletir. Yahya Kemal de aym şeyleri düşünmüş olmalı ki, Tanpınar'ın palamar ve demiri koparmasına gıkını bite çıkarmamış. Çelebi uzun yıllar onun çevresinde yaşamıştır. Onun en çok Bâki, Nailii Kadim ve Nedinı tüttürdüğünü de söyledi, ama gönlü en çok Bâki'den yanaymış. Ona göre, Sinan mimaridc ne yapmışsa, Bâki de şiirde onu yapmış. Doğrusu Yahya Bey şairimiz kendinden açarken hep "Yahya Kemal Bey" der yazınımızda btlyük variller devirmiştir. 1912'de Paris'ten tstanbul'a Parnasse lavantaları sürünerek geldiğinde, genç şairlerin çoğu kendilerinden geçmişlerdir. Onun karşısında, ağızları bir karış açık, el pençe divan duruyorlar, Oksurdttğü zaman "Ne musiki" diyerek havaya uçuyorlar, gönlM indirip kendi şiirlerinden birini okuduğunda "Vallahi harika" diye iki yana baş sallıyorlardır. Halit Fahri, o yıllarda, onu içeren ve kendisini dışta bırakmayan şu iki dörtlüğü yazmıştır: Bahara bayılınm Kırlara yayılınm Kifin uyuşur kalır Baharda ayılırım Mithat Cetnal geltncik Yahya Kemal papatya Ben onlara nispetle Yasemin sayılınm tavrı ve böyle bir iddianame önünde büzülür, kabuğuna çekilir, örtünür ve yerini çok soğuk bir gerçek diline, çok riyazi bir teşhis ifadesine terk eder. Onun içindir ki, bire bın katı karşılık hakkını tanıyan kanuni mahfuziyetimin eşiğinde, benden göreceklerı mukabele, hak kutbundan ve bin kat şiddetlisi olmak yerine benzersiz bir sükunet, hakikat ve nazahet tavrı olacaktır. Ithamlarını ve zihniyetlerini bir doktor soğukkanlılığıyla teşrih edecek ve haklannda düşünceye dayanmayan hiçbir sıfat kullanmayacağım. Yoksa gucümü kaybederim. Türkiye'de imhaları gereken birtakım kalemler vardır. lşte saygıdeğer hâ1 kimlerim, iddianame isımlı name bı 1kalemleri, saf ve mücerret düşüncelerindet başka hiçbir delile malik olmaksızın suçlandıncı, böylece suikast fiilini değil de mücerret iman düşüncesini cinayetle suçlayıcı, sırf imana duyduğu ikrah yuzunden Allah demekle tabanca çekmeyi aynı şey farz edici, muanzlarına karşı kişisel bir kızgınlık köpürtücü ve küçük düşürmek isteyici, amme savunuculugu makamının olan vakar ve ciddiliğini feda edici, hâkimleri şaşırtmak üzere en açık olguları el çabukluğuna getirici, yaian kavramını utançtan çatlatacak çapta yalanlara başvurucu bir iddianamedir. Ve iddianamenin payimal etmek istediği ırz bizden çok Türk hâkimlerine ve Türk adaletine aittir. Salâh Blrsel: "Hasan Çelebi bir bellek herkulüdür Bir Berta topu." Çelebi'nin belleğinde eski türkü ya da mar< kırıntılan, mırıntıları da höpürder: 13 Hazlran 1987 I anpınar, çağdaşları için "Kırtipil Hamdi"dir. Bu, az az küçümsemeden küçümseme insanların en büyük şıpışıpısıdır az az da sevgiden gelir. Orhan Veli de Nurullah Ataç'a "Nuri Bey" der. O ise ona acımasız ve lomlomlu bir karşılık savurur: Şakulî solucan. Lakap düşürme, takma ad kondurma daha çok eskilerin işidir. Behiştî, "Karıştıran Süleymanoğlu", Âşık Paşa "Sipahi Muftüsü", Mevlana Cafer Çelebi "Tacî Beyoğlu" diye bilinkse, usta cevahirlerden Mehmet Çelebi de kitaplara "Cendereeioğlu" olarak geçmiştir. Nizamî'nin hamselerini Türkçeye çeviren Ahmet Bey ise "Tütünsüz Ahmet" diye çağnlır. Sözü mucize sınırına götürmılş olan Şeyhî "Hâkim Sinan", Türkçe gazellerde atasözü söylemek yolunu açan Atayî de "Hacı Ivaz Paşa" adını dolaştırırlar. Aşkın kopuzun yine çalayım mı ne dersin Alemlere feryadı salayım mı ne dersin tnildeyip ney gibi kavgasını o aşkın Başıma yine satın alayıın mı ne dersin Herkese re/il olmak için ar şişesini Ne olsa gerek (aşa çalayım mı ne dersin şiirinin şairi Mevlana Lutfi de "Deli Lütfi" diye anılır. Ama o az biraz da zırtıl ve zamzaktır. Huyu hoş, şiirleri kombine yumruklu Mevlana Hıfzı da "Sarı Memi" adıyla ünlüdür. Erdenı, bilgelik ve tasavvuf konusunda kâselerden taşan Mevlana Kutbî Çelebi de "Paşa Çelebi" lakabıyla alkış toplar. "Kişinin gonül çeken bir sevgilisi olup da onu kucaklayıp mutluluk devşirmezse ya velidir, ya da zincirlik deli" diyen Gazeli de "Deli Birader" diye tanınır. Nedk, asıl ayılan tbrahinı Alaettin olmuş veÇelebi'nin demesine görc o da şu şiiri döktürmüştür: Şairim der de tufeyli yaşatır gövdesini Dayanıp köhne Nedinı artıgı uç beş satıra Senelerden beridir aynı sakız aynı ceviz Seneler var ki dogursun diye baktık katıra. lasan Çelebi bir bellek Herkulüdür. Bir Berta topu. Hoşuna giden bir şiir oldu mu iki, yallah yallah üç okuyuşta kafasının içine çeker. Kendi Gökkubbemiz'den 618 dize yani 42 şiir ezberinde kanat vurdugu gibi Eski Şilrin Ruzgânyla'dan da 472 dize (38 şiir) onların gerisini tutar. Topu da yanlışsız ve atlamasız okunur. Yahya Kemal'den sonra Necip Fazıl gelir. Onun da 972 dızelik 49 şiirini kapmıştır. Üçüncü sırada ise Nâzım Hikmet vardır. Onun dizeleri de iki yüzu bulur. Divan, Tanzimat, Servetifünun, Fecfiatj şairlerinin ise hesabı yoktur. Daha sonrakilerin de öyle. Yalnız Şeyh Galip'in 1900 ikilikten oluşan Hüsnü Âşk'ından 1000 dizenin yine belleğine çakılmış olduğunu bilir. Çelebi yalnız şiirleri değil, düzyazılan da ezberine geçirmekte öndedir. Ahmet Emin Yalman'a kurşunlar sıkılması olayında (öldürnıeye teşebbüs) sanığı cinayete özendirme nedeniyle tutuklanan Necip Fazıl'ın mahkemedcki savunması da noktasına, virgülüne değin belleğinde fokurdar: tttihamname karşısında duyduğum duygu derin bir hicaptır, Bilim ve hukuk, düşünce ve mantık, hak ve hakikat, vicdan ve ahlak, vakar ve edep melekelerine dayanması gereken bir makam sahibinin bütün bu değerlere yüzde yüz zıt ölçülerle meydana getirdiği sıfat dışı siyasetname beni utandırdı. Mücerret insanlık ve düşmanda bile aranan liyakat ölçüstl adına utanç duyuyorum. Bu yüzden kanunun bana verdiği her türlü savunma hakkını kullanmayı, iddianameye kendi cinsinden bir Uslup ve tavsif sertliğiyle karşılık vermeyi güçsüzlük ve küçüklük saymaktayım. Sanığın kendisine çatılmayan yerde bile malik olduğu her türlü sert mukabele hakkı, amm( savunuculugu kürsüsünUn bu H 14 Hazlran 1987 Bayrağımız necmü hilal Dimağıınız necmü hilal Her dem yiice her dem yüce Bayragımız necmü hilal , 2 Ağustos 1987 llünlükler bir yerde aforizmalara, ince sözlere, özdeyişlere dönüşmezse o günlük beş para çalışmaz. 3 Ağustos 1987 Durhanrye pazannda 15 kilolik bir karpuzu gören bir çocuk: Abovv! dedi. Şaşkınlık ünlemidir bu. Kimileri de şarmaşaşluniığını anlatmak için "alov", "abu", "voybu" ya da "uyyy" der. Poğrusu ünlemler her yöreye, her bölgeye, her şehre göre değişir. Alman gezgini Georg Schvveinfurth 1868 yılmda Ona Afrika'yı fıştıklarken, her kabile halkının acı çektiği ya da yaralandığı vakit kendilerine özgü sesler çıkardığını saptamıştır. Niyamniyamîılar "O. o, o ! " diye bağırdıklan gibi ağrının sürgit olmasında da "Akun, akun!" diye inilderlermiş. Bongolular "Ave, ave!", Diyor kabilesi ise "Avi, avi!" çığbklanna yatarmış. Monbetuluların feryatları ise daria değişikmiş: Nangevi, nangevi! 23 Ağustos 1987 Dizim edebiyatımız bir canavarlar edebiyatıdır. Bodur, yer cücesi, aşıramentocu, hozan tilkisi ve de kazulet şairler hoşamatlara bindirilmiş, gümbür gümbürlenmiş, gülüdekleri çalınmış, hoşafları soğutulmuş yani ö\e o\e bir hay olunmuştur. tyilerin, gülmeşekerlerin. şiirlerinde yıldız çakanların adları ise koltuk, kanepe arkalanna saklanmıştır. Ya da balçıkla sıvanmıştır. O 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle