Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
"mağara evler" //e düşündürüyor! "Tamam, bu sefer karartıyım, gidiyorum," deyince, yanımdakiler kendi aralannda ArapçaKUrtçe kanşımı bir dil konuşup, "Bizim hflmiı vw." diyerek yammdan aynhyorlar. Boynumda iki fotoğraf makinesiylc, cekine çekine yanlanna yaklaşıyorum. Küçük kız çocukları hemen etrafını sarıyorlar: "Okey!", "Fotol", "Turist", "Mwd" ve daha bir sürü anlaştlmaz kelime. Neyse ki Türkçe konuşan yok. Hepimiz yabancıyız. Herkes el kol işaretleri içinde, fotoğraflannı çektiriyor bol bol. Fakat yaşlı bir kadın yanıma yaklaşıp bana eski yüzUkler, paralar satmaya uğraşıyor. Değcrsiz şeyler; ama öylc yüksek fiyatlar istiyor ki, sonunda dayanamayıp, "Bunlar altın değil ama," diyorum. Türkçe bilmem bir şeyi değiştirmiyor; ancak çektiğim resimlerden gönderme sözü verince, antikalan satmaktan vazgeçiyorlar. Fırsat bu fırsattır deyip, mağara cvlcri soruyorum: "Ermeni mahallesi mi?" diyerek soruma bir başka soruyla yanıt veriyorlar. "Bilmem, oralarda Ermeni mi oturuyor?" "Hayır adı öyle. Biz oturuyonız." "Rahat mı bari?" "Rahattır. Kışın sıcak olur. Yazın da serin." "Suyu, elektrigı?" "Yok..." Biraz daha gezip, akşam olmadan ilçeye dönüyorum. Çünkü gecikirsem açıkta kalmak tehlikesi var. Sahile turistik bir otel yapılıyor; ama henuz bitmemiş. llçedekı iki "esnaf oteli"nden birine, iyisine giriyorum. Fena değil, çarşaflar temiz. Doğu'da bu bile yeterli. Fakat yatar yatmaz sorım başhyor: Pireler. lşte buna çözüm yok. Hasan Paşa Kumbeti Hasan Paşa KumbeOnden detay göruntuler Kümbet ve mezartaşları ünümüzde, Doğu Anadolu'nun Bitlis iline bağlı bir küçük ilçe olan Ahlat'ın, oldukça eskilere uzanan bir geçmışi var. Bazı kaynaklarda, kuruluşunun M.Ö. 15. yüzyıla değin götürüldüğü ilçe, bu dönemlerde arastırmacılara göre Asurların uç beyliği durumundaymış. Van gölünün hemen kıyısındakı bu kent, daha sonra, M.Ö. 9. yüzyılda Urartulann elınc geçmiş. Bugün ilçenin dışında ve "Harabeşehir" denılen yerdeki eski kalenin kalıntılarınm bu dönemden kaldığı sanılmaktadır. Ulaşılması güç bir tepenin Uzerindeki bu kalıntılardan günümüze yalnızca bazı sur ve duvarlar kalmış olmasına karşın, yine de görülmeye değer olduğunu söyleyebılirız. M.Ö. 600 yıllarına doğru, kent bu kez lranlıların ve M.Ö. 33O'da Büyük tskender'in hâkimıyetine geçer. M.Ö. 2. yüzyılda Partlann yöreye hâkim olmasıyla kent yine el değiştirir ve önemli bir merkez olarak gelişmeye başlar. Daha sonraları ise önce Romalılar ile lranlıların, ardından da Bizanslılar ile Sasanılerin aralanndakı savaşlar nedenıyle sık sık el değiştirir. tslam tarihçilerı, 640 yıllarında Halife ömer'ın kumandanlarından tyaz bın Ganem'in Bitlis'ten sonra Ahlat'a uğrayıp patriğinin barışa Ahlafa Selçuklulardan kalan ün: "Ermeni Mahallesi" diye anılan mağara evlerln saklnleri, yörenin iklimlne uygun barınaklarından i memnunlar. Ertesi sabah, biraz da zonınlu ve doğal olarak güneşle birlikte, bıraktığım yerden geziyi sürdürüyorum. Ve sırada Ahlat'ın dünyaca ünlü mezar taşları var. Gerçekten de ınanılmaz biçim ve güzellikte binlerce mezar taşı, çok geniş bir alana yayılmış. Belki de dünyada bir eşi daha olmayan böylesi bir mezar lığı kelimelerle anlatmak olası değil. Ancak gıdip görmek gerek. Ve yine Selçuklular'dan kalma bu anıtlar her türlU zahmete değer. Fakat ne yazık ki, yörenin sert iklimi ve tahribata açık olması, bu mezar arutlannın geleceğini sanırız tehlikeye düşürüyor. Mezarlıktan sonra, sahilde sözü edilmeyen bir Ahlat daha var. "Yukarı" kesime bağlı, ama sahilde. Buranın özelliği de yine tarihi oluşu ve Van gölünden bir deniz gibi faydalanılması ama yalnızca çamasır yıkanarak. Evlerin hemen üstünde büyük bir Osmanlı kalesi var. Oldukça büyük olan kale Yavuz Sultan Selim zamanında inşa ettirilmiş ve Kanuni devrindeki bir onarımda Mimar Sinan'ın elinden geçmiş. Şimdi ise birçok kısmı ayakta olmasına karşın, çok harap. Asıl ilginç olan diğer bir kesim. Van Gölü'nün kendisi. Gerçek bir denizden hiçbir farkı yok. Hazır gelmişken, ya/. sonu olmasına karşın, oyunup girdik. Suyu ılık ve sodaJı olduğunlan mı nedir, tuhaf bir kayganlıkta. Sanki v ücudunuza bol miktarda yağ sürmüşsUnUz va da zeytinyağı fıçısına girmişsiniz gibi. Fakat hiçbir rahatsızlığı yok. özellikle bu kıMtndaki Ahlatlılar ilginç insanlar, kendileriıe, "Gölden faydalanmayı düşünmüyor musunuz?" diye sorduğumda, "Düşunüyoruz elbette." dediler. "Nasıl?" "Burası iyi plaj olur. Yazın turistler gellr, denize girerier. Devlet buraya plaj yapsın bizc devretsin, biz de işlelelim..." i . G nda, Selçutdu mezartaşlannın önünde, iki tazkardeş. Emir Bayındır Kumbeti. razı edildiğini yazmışlardır. 928 yılında Bizansların geri aldıkları kente X. yuzyılın sonunda, Mervanoğulları hâkim olmuşlar, bunlar da daha sonra Tuğrul Bey'ı hükümdar olarak tanımışlardır. 1084 yılında Diyarbakır emiri, Mervanlı hükümetini ortadan kaldırmakla görevlendirilmiş ve nihayet 1100 yılında Ahlat, Selçuklulardan Sökmen al Kutbi ailesine geçmiştir. Sökmen, tarıhte "ErmenŞahlar" olarak bilinen devletin kurucusu olmuştur. Doğu Anadolu'dakı Selçuklu devletlerinin en güçlulerinden birısi olarak ErmenŞahlar, kısa zamanda Van Gölü çevresindeki şehirleri ele geçirmişlerdir. BütUn bunlardan anlaşılacağı gibi, tarıh açısından çok hareketli olan Ahlat ve yöresi, sanat tarihı açısından da renklı bir bölge.diir. Birçok önemli özelliginin yanı sıra dikkati öncelikle çeken, kümbetleri ve mezartaşlarıdır. Bugün "Yukarı Ahlat"tan batı yönüne ilerlerken, birkaç kilometre sonra, anıtlarla karşılaşılıyor. Çevrede sayıları yaklaşık on beşı bulan ve "Kümbet" denilen anıt mezarlar, oldukça ilginç. Estetık mımarı yapılarıyla, gezenleri büyüleyen bu eserlerın içlerinde, lahit veya mumya yok. Bir kısmı yakın zamanlarda onarılmış olan bu kümbetlerin her şeye kar$ın korunduğu pek söylenemez. Çünku geziniz sırasında, her an "daralıp sıkışan" birınin veya bir çocuğun ıhtıyacını gıderdiğıne tanık olabılirsınız. Kümbetlerin tamamı, ince bir estetik zevkın urunü olmalarına karşın. ıçlerinden bın, Emir Bayındır Kumbeti küçük sütunların üzermde duran kubbesıyle hepsınden önce anılıp görülmeye değer. Kumbetlerden sonra görülecek diğer önemli yer dunyaca unlu mezar taşları. 12 ve 14. yüzyıllara tanhlenen eserler üzerınde, öylesıne ınce bir taş ışçıhöı var ki bunların yalnızca bir mezar taşı olabıleceğine kolay kolay inanamıvorsunuz Ahlat'ın çeşitlı yerlerine dağılmış olan \e sayıları binleri bulan bu eşsiz anıtlar, ne \a" a k ki her türlü tahribata açık bir biçimde sergileniyor. Bütün bunlardan bir zamanlar Ahlat'ın kültür \e sanat merkezı olduğu anlaj.ılıyor. Bunu mezartaşları üzerlerinde de p^rmek mumkün. Taşların önemli bölümu, kadı, bilim adamı \e sanatkârların ısınılerını ıçerıyor. Bılınen turistik yörelerımı?ın alışılmış havasından kurtulup macera \e he>ecan dolu bir gezi yapmak isteyen herkese. \hlat ve Van gölu çevresini öncelikle onerırız. 1 adına dovulmaz gerçek bir gczı olacagı ıçın.