08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

£ 1 mızı mı idi? Venüs altın parlaklığında mı idi? Ya kırmızı zemin üzerinde turuncu büyük lekeler ile Jüpiter? Ve onun dünyadan da büyük uyduları? Sonra, kuşaklı gezegen Satürn'ün kendisi ile kuşaklan? Bütün bunlar ne renkte? Henüz araç erişememiş Neptün ile Plüton için şimdilik fazla bir şey bilinmiyor. Yalnız kesinlikle bildiğimiz şey Dünyanın mavibeyaz rengi. Daha doğrusu deni/ mavisi üzerinde bembeyaz bulutlardan yer yer yırtık bir örtü. Dünya, bu görünümü ile, yılbaşı çamlarına takılan mavi, küçük yuvarlaklara benziyor. Gezegenler, çıplak göze, gökyüzüne, takılı altın kandiller gibi görünüyor. Mars, kırmızıya dönük sarı. Sümerliler, binlerce yıl önceden bunun farkına varmışlar ve keııdisini savaş tanrısı saymışlar. Eski Yunanlılar, bunun çevirisi olarak Ares, Romalılar Mars adlarını kullanmışlar. Biz Merrih (Merih) demişiz. NeFî, Genç Osman'a övgü kasidesinde 'Behram' diyor. Gezegenin kan renginde görüşündcn ötürü... Bilimsel incelemeler, Mars'ın kan kırmızı değil, koyu kahve rengi olduğunu ortaya koymuş bulunuyor. Jüpiter allıklı, pııdralı yosnıa güzelliğinden çok sararıp solmuş İıasta görünümünde (tirşe, yani yeşile çalan sarı renkte). Gök cisimlerini neden kendi renkleri ile algılayamıyoruz? Birçok neden var. Önce gözlerimiz bizi aldatıyor. Biz güneş ışığını, oluştuğu yedi renkte değil, renksiz ışık (beyaz ışık) biçiminde görüyoruz. Gözlerimizin yapısı öyle. Alaltı, mor ötesini ise hiç göremiyoruz. Sonra, ışığın azlığı, çokluğu renkleri dc ğiştiriyor: Bir kaJıp çikolata ile portakal kabuğu tamamcn ayrı rcnklcrde iken az ışık altında aynı renktc görünüyorlar. Bunda, cismin molekül yapısı da rol oynuyor: Hafifaydınlatılmış portakal ile çok aydınlatılmış çikolata aynı renkteymiş hissini uyandırıyor. Üçüncü bir neden, gök cisimlerinin fotoğraflarını çekmc tekniğinde. Uzay aracı kameraları, elektronik beyinlerinde yazılı 'ııumune" renklere göre renk algılayıp gönderiyorlar. Numuneler nc kadar ayrıntılı ise renkler de o kadar ayrıntılı oluyor. Aslında, bütün renkler, üç ana rengin (mavi, yeşil, kırmızı) çeşitli miktarlarda karışmasından oluşuyor. Televizyon buna göre çaIışıyor. Dördüncii neden, gezegen resimlerinin boyalı yayımlanması. Mikroskopla doku incelenirken, bunlar, iyi görünmeleri için boyanıyor. Satürn'ün iç içe kaç kuşağı olduğu, ancak bunlann tarklı renKierıeguMcmmesi ile anlaşılabilir. Bir Tiirkiye haritasında bunu görebiliriz. Harita tek renkli ise illeri, ilçeleri bulmak oldukça güçtür. lllerin renkli gösterilmeleri halinde harita daha bir canlılık, daha bir ifade kazanır. Gök cisimlerinin boyalı yayımlanmasında da aynı şey yapılıyor. Ancak, ayrıntılann iyi belirtilmeleri için renkler abartmalı veriliyor. Beşinci bir neden, gezegenlerin, yörüngelcrindc, güneşe uzaklıklarına ve yakınlıklarına göre başka görünümler kazanmaları: Bir resmin bol ışık ve az ışık altında tarklı görünmesi gibi. Bilimde gerçeğe ulaşmanın ne kadar güç olduğu böylece, bir kez daha ortaya çıkıyor. [1 KISA... KISA... KISA... KISA... KISA...KISA Bu arada, silikonun (silisyum'un) iyi bir Aspirin ve kalp iletken olmadığı sonucuna varılmış: Madde, Gezegenler nerenk? Gözlerimizin yapısı nedeniyle gök cisimlerini kendi renkleriyle algılayamıyoruz. Kırmızı gezegen Mars gerçekten kırmızı mı? Venüs altın parlaklığında mı? Ya Kırmızı zemin üzerinde turuncu büyük lekeleri ile Jüpiter? Sonra kuşaklı gezegen Satürn'ün kendisi ile kuşakları? Bütün bunlar ne renkte? Ya hiç bilemediğimiz Neptün ve Plüton? 20 Temmuz 1969'da Ay'a ilk ayak basan ABD'li astronot Armstrong'a sorulan ilk şu idi: Ay toprağı nasıl bir şey? Yanıt şu oldıı: "Bulundugum yerde toprak inee ve toz gibi. Ayakkabımın ucu ile kaldırabiliyorum. Pudralaşmış konııır gibi, ince labakalar halinde ayukkubılarımın altlarına yapışıyur. Sanlim santim ilerliyorum, çizmelcriınin izlerini yerde görebiliyorum. Sandığımızın tersine, yürümek hiç de güç değil." Ay toprağı konusundaki bu soru, yerinde idi. Çünkü, toprağın metreleree derin toz yığını olabileeeği sanılıyordu. Böyle bir yere konacak Ay aracı tozlara gömülıip kaybolabilirdi. Evet, daha önee Ay yüzüne hızla düşürülen bir cisim toz bulutu kaldırmıştı; böylece de yerin sert olabileeeği anlaşılmıştı. Âma, koca Ay'ın her yanı bir miydi? Yeryu/unue ue Kiım çoıu ııe Kartare oataKlıgı (Libya'da), kutupların buz ovaları çok farklı idi. Armstrong'a sorulan ikinci soru uydumuzun rengi idi. Ne renkti Ay? Yanıt kolay olmadı. Çünkü bambaşka bir yerdi burası. Renkler dünyadaki gibi görünmüyordu. Güneş alan yerler gayet net, almayan yerler adeta mürekkep siyahlığında idi. Neden? Çünkü Ay'da atmosfer olmaması nedeniyle toz da yoktu. Toz olmayınca da ışık yansıyıp her yeri aydınlatamıyordu. Bu yüzden güneşli ve gölgeli yerler arasındaki renk farkı çok keskindi. Nitekim, Armstrong şöyle diyordu: "Bulundugum yerin engebe ayrıntılıları hakkında ilerde bilgi verebileceğim. Fakat, şimdiden şunu söyleyeyim ki, yerde her biçimde, her boyda, her incelikte kaya var. Runlann hepsinde yaygın genel bir renk yok. Renkler bakış durumunuza göre degişiyor." Sonraki incelemeler, Ay'ın şairlerce dendiği gibi 'gümüş' rengi değil, asfalt gibi koyu kurşuni olduğu anlaşıldı. Onu gümüş renginde gösteren, uzayın mürekkep siyahlığı idi. Elmasın siyah kadife üzerinde daha iyi görünmesi gibi. Bu ilginç olay başka sorular akla getiri yordu: Kırmızı gezegen Mars gerçekten kır Ay'a ilk ayak basan ABD'liastronot ay toprağının rengiydi. Armstrong'a sorulan sorulardan biri de Aspirinin kalp krizini önlediği bir süre önce ileri sürülmüştü. Bunun için, bir aspirinin suda iyice eritildikten sonra her gün ıçılmesi salık verilmiştı. Amerikan Besın ve İlaç Kurulu iddiayı ıncelemiş, her gün bir aspirin içilmesini önermışti. Tabii, ülser gibi mide rahatsızlıkları olmayanlar için uygundu bu. Ancak. aspirin etkisi yapan acetaminophen'lı ilaçların kansere yol açabileceği iddiası hükümetçe inceleniyor. Madde Tylenol, Panadol ve Anacin3 gibi ilaçların oluşturanları arasında da bulunuyor. üstün iletken olabilmek için 150 bin atmosferlık basınç ve eksi 265 derece soğukluk istiyormuş. Dişeti hastalıkları Insanlanmızın yüzde doksanının dişleri bozuk. Bir o kadarının da dişeti hastalığı var. Neden oluyor bu hastalık? Nasıl iyileştirilir? Henüz kesin çözüm bulunamamış. San Fransisko'daki Kaliforniya Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma şu sonucu vermiş: Diş minesinı aşındıran mikrop, dişi parlak gösteren bu | maddeyı çürüttüğü halde, dişeti hastalığı I mikrobu, diş köklerinin üstüne yapışıyor. | Sonuçta dişeti kızarıyor, şişiyor, diş çürüyor ve dişetleri çırkınleşiyor. Şimdi hastalığı önleyecek,/)aha doğrusu bakterilerin dişe ve dişetlerinin altına zarar vermesinı önleyecek yeni diş macunları ve diş suları üzerinde çalışılıyor. Deniz dibi ılıcaları 'Batık tüccar eski defterleri yoklar' diye bir atasözümüz var. Borcunu henüz ödememiş birisini bulurum diye... Petrolün bir anda 45 kat pahalılanması devletleri böyle yapmaya yöneltmişti. Ucuz petrol, kömür kuyularının kapatılmasını gerektırmişti. Pahalılık, kuyuların tekrar işletilmesine, yeni yatakların aranmasına yol açtı; hem de nükleer elektrık santrali yapımına hız verdi. Bu arada başka enerji kaynakları bulunmasına da çalışıldı. Bu 'başka kaynaklar'dan birisi de deniz dibi sıcak su kaynakları... Yerüstü sıcak su kaynakları da kullanılıyor. Geçenlerde Batı Anadolu'da böyle bir kaynaktan elektrik üretimi için bir tesis hızmete açılmıştı. Deniz dibi sıcak su kaynakları, milyonlarca yıldır boşa akıyordu. Bunlardan birisi, geçenlerde Miami'den 3 bin kilometre uzaklıkta bulundu. Belki bizim denizlerimizde de böyle kaynaklar vardır Nükleer santraller Avrupa Iktisadi işbırlığı ve Kalkınma Teşkilatı'nca 1984'te yayımlanan bir raporda, başlıca devletlerdeki nükleer santrallerden şu oranlarda enerji üretılıyor: Fransa (59), Belçıka (51), Finlandiya (41), isveç (41), isviçre (32), Batı Almanya (24), Japonya (23), ingiltere (19), ABD (14) Bizde şimdilik lafı üretılıyor Atomdan elektrik üreten ülkeler bugün için 26 tane. 1990'a kadar bunlara 6 ülke daha katılacak, sayı 32 olacak. Dünyadaki nükleer enerji santrali sayısı 360'tan çok Üstün iletkenler Elektrik akımı tam iletilebilse daha az elektrikle daha çok iş görülebilir. Akım verilen her maden teli geçişi az çok engeller. Elektrik iletmede bakır tel ideale yaklaşan maden sayılmıştır. Başka hangi madenler akımı kolay iletir? Bunu anlamak için bir araç yapılmış: Bilgisayar biçiminde. İletkenliği ölçülecek maddenin atom ağırlığı ile atom sayısı araca verilince, maddenin hangi koşullarda (hangi basınçta ve sıcaklıkta) iyi bir iletken olacağı ekranda okunuyor. Bu yolla ideal iletkenin bulunabileceği sanılıyor. 30
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle